SÜNNETİ HAFİFE ALMAK...

Zamanın ruhu değiştikçe, ne yazık ki bazı hakikatler de toplumun gözünde değersizleşmeye başlıyor. Özellikle sünnet-i seniyye ve ona bağlı geleneksel ritüellerin ihmal edilmesi, hatta zaman zaman küçümsenmesi, günümüz Müslümanları arasında sıkça karşılaşılan bir durum haline geldi. Bu ihmalkârlığın arkasında ise genellikle şu savunma yer alıyor: “İtikadi açıdan sorun teşkil etmez.” İlk bakışta bu ifade fıkhi bir gerçekliğe dayanıyor gibi görünse de, perde arkasında ciddi bir itikadi zafiyeti barındırıyor olabilir.

Evet, bir sünnetin veya müstehap bir uygulamanın terk edilmesi doğrudan kişiyi dinden çıkarmasa da, sünneti hafife almak, müminin kalbinde Resûlullah’a (s.a.v.) olan sevgi ve bağlılık noktasında ciddi soru işaretleri doğurur. Çünkü kâmil bir mü’minin en temel şiarı, “Peygamber size ne verdiyse onu alın, sizi neden men ettiyse ondan sakının” (Haşr, 59/7) ayetinin gereği olarak Hz. Peygamber'in hayatını kendisine rehber edinmek değil midir?

Sünnetin terkine meşruiyet kazandırmaya çalışanların gerekçeleri, çoğu zaman sadece bir rahatlık arayışının, modern hayatla uyumsuzluk vehminin ya da gelenekten kopuşun bahanesidir. Oysa sahâbe efendilerimiz, en küçük sünneti bile hayatlarına yerleştirmek için çaba sarf etmişlerdir. Hz. Abdullah b. Ömer’in sırf Resûlullah (s.a.v.) bir ağacın altında namaz kıldı diye aynı yerde namaz kılacak kadar hassasiyet göstermesi, bu bağlılığın en açık göstergesidir.

Sünnete dayalı geleneksel uygulamaların da hafife alınması, bir başka tehlikeye kapı aralar. Zira bu ritüeller, yüzyıllar boyunca İslam'ın toplumla iç içe yaşanmasını sağlayan manevi kodlardır. Cenazede dua usulünden, yemek sonrası yapılan şükür dualarına, kandil gecelerindeki mevlitlere kadar birçok uygulama, sadece gelenek değil; aynı zamanda sünnetin sosyal izdüşümüdür. Bunları terk etmek, dini hayattan kamusal hafızayı da silmek anlamına gelir.

Sünnete olan bağlılık, sadece ibadetle sınırlı bir mesele değildir; bu bağlılık, imanın kemâlindendir. Hiçbir kâmil mü’min, sünneti küçümseyemez; onu sıradanlaştırmaz; “yapsak da olur, yapmasak da” diyemez. Aksine, Allah Resûlü'nün hayatındaki her ayrıntıda bir hikmet, bir nur arar.

Bu bağlamda, sünneti terk edip ardından “itikadi açıdan sorun yok” diyenlerin söylemlerine itibar edilmemesi, dini değerlerin korunması açısından hayati bir öneme sahiptir. Çünkü bu tavır, zamanla toplumun Peygamber sevgisinden, sünnet hassasiyetinden ve İslam’ın hayatı kuşatan rahmet ikliminden kopmasına sebebiyet verir.
Netice itibarıyla; bir amelin hükmü ile o amele karşı kalpte hissedilen değer aynı şey değildir. Fıkhi olarak vacip olmayan bir davranış, itikadi olarak bir mü’minin gönlünde vazgeçilmez olabilir. O yüzden mesele sadece hüküm değil, imanın saygısı ve muhabbetidir.

Zaman zaman, sünnet ve sünnete bağlı geleneksel ritüeller terk edilmektedir. Bunu yapanların/terk edenlerin sloganik savunma cümlesi; "itikadi açıdan sorun teşkil etmez" demeleridir. Bu tespit doğrudur ama daha doğru bir tespit de vardır ki; bu tür savunma yapanların itikadi kabullerinde zaaf ve sorunlar olduğudur. Hiçbir "Kâmil Mü'min" sünneti ve sünnete dayalı geleneksel ritüelleri hafife almaz. Bu ölçüden hareketle; ihmâllerine benzer savunma yapanlara itibar edilmemesi önem arz etmektedir. Sünneti hafife almak; itikadi bir zaaf işaretidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR