İNSANLIĞIN ÖLMEYEN DAMARI...

İnsanlık tarihi birçok iniş ve çıkışlara sahne olmuştur. Büyük imparatorluklar kurulmuş, ardından yıkılmıştır. Lüks şehirler inşa ve imar edilmiş, sonra harabelere dönüşmüştür. Tarihin ihtişamlı sarayları zamanın tozuna karışmış, hain ve zalim, güçlü ve kuvvetli kavimler tarihin derinliklerinde kaybolmuştur. Ancak bütün bu değişimlere rağmen insanlığın kalbinde bir damar hiç ölmemiştir; o da merhamet ve vicdan damarıdır.

İnsanoğlu ne kadar güç ve kudret sahibi olursa olsun, kalbindeki merhamet damarını kaybettiği anda insanlığını da kaybetmektedir. Merhamet ve vicdan, insanın fıtratında var olan en yüce değerlerdir. İşte bu sebeple Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de; “Kim bir canı yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Mâide, 32) buyurarak insanlığın özünü ve yaşatan damarını bizlere hatırlatmıştır.

İslam tarihi, bu damarın canlı tutulduğunu gösteren örneklerle doludur. Hz. Peygamber (s.a.v.) sadece insanlara değil, hayvanlara ve hatta bitkilere karşı bile merhameti tavsiye etmiştir. Bir defasında susuzluktan kıvranan bir köpeğe su veren kişiden bahsetmiş ve bu davranış sebebiyle o kişinin bağışlandığını haber vermiştir (Buhârî). Hz. Ömer (r.a.) halife iken, Medine’de bir ailenin açlıktan kıvrandığını duymuş, gece vakti sırtında un çuvalıyla giderek onların ihtiyacını bizzat karşılamıştır. Bu hadise, merhamet damarının bir devlet başkanında nasıl can bulduğunu gösteren ibretlik bir örnektir. Çünkü insanlık; güçlülerin zayıfları ezmesiyle değil, zayıflara kol kanat germesiyle yaşamaktadır.

Bugün dünya; savaşların, açlıkların ve adaletsizliklerin gölgesinde ağır imtihanlardan geçmektedir. Teknoloji ilerlemiş, şehirler büyümüş, imkânlar çoğalmış fakat kalpler daralmış, vicdanlar taşlaşmıştır. Yine de bu tabloya rağmen insanlığın ölmeyen damarı kendini göstermektedir. Bunun en bariz örneği Gazze'dir. Bir tarafta yiyerek şımaran insanlık, diğer tarafta açlıktan kırılan insanlar vardır.

Bir anne, evladının başını okşarken; bir genç, yaşlı birine yol verirken; bir insan, hiç tanımadığı birine tebessüm ederken; bir hayırsever, gizlice bir fakirin sofrasına ekmek bırakırken ortaya koyduğu merhamet ve vicdan hareketini maalesef devletler Gazze'de kırılan ve sürülen insanlar göstermemektedir. Bütün bunlar insanlığın bir taraftan merhamet duygusunu diğer taraftan da ihanet hâlini gösteren örneklerdir. Kur’ân’ın “Aralarında merhamet kıldık” (Rûm, 21) ayeti, evlilikte olduğu kadar toplum hayatında da merhametin varlığını ve sürekliliğini vurgulamaktadır. Merhamet olmadan sevgi yeşermez, adalet kurulmaz, insanlık ayakta kalamaz.

İnsanı insan yapan şey; malı, makamı, şöhreti değil, gönlünde taşıdığı vicdan ve merhamettir. İşte bu yüzden “insanlığın ölmeyen damarı” dediğimiz şey, aslında Allah’ın insan fıtratına yerleştirdiği vicdan ve rahmet özüdür. Bu damar ölmediği sürece insanlık da ölmeyecek, zulüm karşısında direnen, mazlumun elinden tutan, yetimi koruyan insanlar hep var olacaktır. Resûlullah’ın (s.a.v.) buyurduğu gibi: “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz.” (Buhârî, Tevhid, 2).

Müslümana düşen görev; vicdan damarını diri tutmak, taşlaşan kalpleri yumuşatmak, insanlığın özünü yaşatacak merhameti hayatın her alanına taşımaktır. İnsanlığın en büyük mirası; merhametin hiç tükenmeyen damarıdır. Gazzede iki milyon Müslüman, dünyadaki sekiz milyar insanın ve iki milyar Müslümanın gözleri önünde soykırıma tabi tutulmakta, can ve vatanlarından olmaktadır. Vicdanları sızlatan bu sürece dünyadan seslenir itiraz da gelmemektedir.

İnsanlığı yasa boğan bu süreç karşısında susanların, vicdan ve merhamet damarları enfekte olmuştur. Kendi çapında, bireysel itiraz ve yardımların süreci engellemediği bilinmekte ve görülmektedir. Tarihe not olarak düşülecek bu süreç, ahiretin imtihan sorusu olacaktır. Oturacak yer bulunmayan restoranlar, yürüyecek boşluğu olmayan otoyollar, bahşişları bir aileyi bakacak kafeteryalar nefes alamayacak kadar doludur. Bir tarafta ağlayan insanlar varken bu tarafta da varlıktan şımaran ve birbirine hava atan insanlar vardır.

İnsanlığın vicdan ve merhamet damarı; toplumların nefes borusu, ahiretin imtihan sorusudur. Bu damar ölmüşse; insanlık bitmiştir. Artık, tarihin de şahitlik ettiği belâ ve müsibetlere hazır olmak gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR