HELALLEŞME VE HESAPLAŞMA
İnsanın hayat yolculuğunda en temel değerlerden biri “hak”tır. Hak; Allah’ın mülkü olup, O’nun koyduğu ölçülere göre korunması ve gözetilmesi gereken bir emanettir. Dünya hayatında insanlar arasında hak ihlalleri yaşanabilir. Bu ihlaller kimi zaman maddi bir gasp, kimi zaman manevi bir zulüm şeklinde tezahür eder. Ancak İslâm’a göre, hiçbir hak kaybolmaz, hiçbir zulüm karşılıksız kalmaz. Yüce Allah, her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen ve adaletle hükmeden bir Kudrettir.
Dünyada işlenen hak ihlalleri için iki yol vardır ki, bunlar; helalleşme ve iadedir. Maddi bir hak ihlâl edildiyse; gasp edilen mal ya da değer mutlaka sahibine iade edilmelidir. Manevi hak ihlallerinde ise; gönül alma, özür dileme, itibar iadesi gibi adımlarla mağduriyet giderilmeli ve helallik alınmalıdır. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Birinizin kardeşine zulmü varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı gün gelmeden önce onunla helalleşsin” buyurarak bu gerçeği hatırlatmıştır.
Eğer hak ihlali dünyada telafi edilmezse, mesele ahirete kalır. Orada mahkeme-i kübrâ kurulacak, kesin hesap görülecektir. Hakkı ihlâl edilen mazlum, kul hakkını orada talep edecek, zalim de bu hakkı karşılayacaktır. Ancak bu karşılık mal ya da para ile değil; sevaplarla ödenecektir. Hak sahibine hak ettiği kadar sevap aktarılacak, sevapları yetmeyenlerin ise günahları yüklenerek hak sahiplerine iade yapılacaktır. Bu durumla ilgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Müflis kimdir bilir misiniz?” buyurmuş ve ardından; namaz, oruç ve zekatla gelen ama aynı zamanda insanlara hakaret eden, iftira atan, kan döken, mal yiyen birinin, hak sahiplerine sevaplarının dağıtılması sonrası bitmesi durumunda onların günahlarının kendisine yüklenip cehenneme atılacağını belirtmiştir.
Ahiretteki bu hesaplaşma, ilahi adaletin en tecellî ettiği andır. Orada hiç kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek, herkes hakkını eksiksiz alacaktır. Hak ihlali yapan, bu dünyada kendini kazançlı zannetse de ahirette iflas edecektir. Hak ihlaline uğrayan ise dünyada mahzun olsa da, ahirette büyük bir sermaye sahibi olacaktır.
Bu sebeple; kimse dünyadaki küçük kazançlar için ahiretteki büyük kayıplara razı olmamalıdır. Hak ihlali, kişiyi dünyada abad etmese de ahirette berbat eder. Hak gözeten, adaleti esas alan ve helallik isteyen bir hayat; kurtuluş reçetesidir. Unutulmamalıdır ki; “O gün insanlar, amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklar. Kim zerre kadar hayır işlerse onu görecek, kim zerre kadar şer işlerse onu görecektir.” (Zilzâl, 6-8)
Hak gözeten kurtulur, hak yiyen kaybeder. Hak ihlali için dünyada helalleşme yolu vardır. Maddi ihlalin iadesi, manevi ihlalin izâlesi yapılarak helalleşilir. Dünyadaki ihlalin helalleşmesi ahirete kalırsa; ahirette bu durum hesaplaşmaya dönüşür. Kesin hesapla ilgili süreci ve sonucu Yüce Allah belirler. Hiç kimsenin, hiç kimsede hakkı kalmaz. İlahi yargılama sonucunda herkes hakkını eksiksiz alır.
Dünyada ihlâl edilen haklar; sahibini madur eder ama berbat etmez. Hak ihlâli yapanı da; abad etmez ama berbat olmasına yeterlidir. Dünyada hak ihlaline uğrayanlar üzülmesin; ihlâl edilen hakları onlar için ahiret sermayesi olacaktır. Hak ihlâli yapanlar da sevinmesin; ihlâl ettikleri haklar onlar için de ahiret sermayesidir ama onlar ihlâl ettikleri hakları ahirette iade edecekleri gibi cezasını da çekeceklerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.