TEDBİR VE TAKDİR

İnsan hayatı; iradesiyle yaptığı işler, sorumluluk alanına giren gayretler ve bunların ötesinde ilahi takdirle karşılaştığı olaylarla örülüdür. Bu iki alan arasındaki dengeyi doğru kavramak, hem inancı hem de hayatı doğru yaşamanın temelidir.

Ev temizliği gibi gündelik işler ya da yapılması gereken herhangi bir hizmet, insanoğlunun iradesiyle ortaya çıkar. İnsan bu noktada bir başkasını ücretle görevlendirebilir, emeğin karşılığını ödeyebilir. Çünkü bu işler, kulun kendi alanıdır. Allah insana irade vermiştir, o iradeyle işlerini yapar, düzenini kurar.

Burada; sorumluluk, akıl ve gayret ön plana çıkar. İrade dışı ve ilahi imtihan konusu olan hastalık gibi bir takım durumlar günlük hizmet ve ihtiyaçlardan farklıdır. İnsan, “Ben bu acıyı çekmeyeyim, ücret verip bir başkasına yükleyeyim” diyemez. Çünkü hastalık bir imtihandır; Allah’ın kuluna takdir ettiği bir haldir. İrade ile devredilemez. Herkes kendi imtihanını yaşar, kendi yükünü taşır. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” (En‘âm 6/164) buyurularak bu hakikat dile getirilmiştir. Günah devredilemediği gibi, imtihan da devredilemez.

İnsanoğlu çoğu kez tedbirle takdir arasındaki bağı yanlış anlar. Zanneder ki tedbir almak, kaderi değiştirmek demektir. Hâlbuki tedbir almak, kulluğun gereğidir. Çünkü Allah insana akıl vermiş, irade bahşetmiş, tedbir alma gücü yüklemiştir. Kapısını kilitlemek, tarlasını sulamak, evladını eğitmek insanın görevidir. Bunları yapmamak, sonra da “kader böyleymiş” demek İslam’ın öğrettiği tevekkül anlayışına ters düşer.

Resûlullah (s.a.v.), devesini bağlamadan bırakıp “tevekkül ettim” diyen sahabeye şu cevabı vermiştir; “Önce bağla, sonra tevekkül et.” (Tirmizî). Bu hadis, tedbirle tevekkül arasındaki dengeyi ortaya koyar. Yani kul, elinden geleni yapacak; sonucu ise Allah’a bırakacaktır.

Tedbir almamak, bir çeşit sorumsuzluktur. Tedbirsizliği kader diye sunmak doğru değildir. Örneğin; bir kimse hastalığa karşı tedbir almaz, doktor tavsiyelerini hiçe sayar, sonra da hastalandığında “Allah böyle takdir etti” derse burada yanlış bir kader anlayışı vardır. Çünkü Allah’ın emanet ettiği bedeni korumak da kulluğun gereğidir.

İslam’da kader, tedbirle çatışmaz; bilakis tedbir, kaderin bir parçasıdır. Kulun ihmali takdir yerine geçmez. Tedbir almayan, sorumluluktan kaçmış olur. Hayatın her alanında bu dengeyi hatırlamak gerekir. İnsan eliyle yapılabilen işler başkasına devredilebilir. İlahi takdirle gelen imtihanlar başkasına devredilemez. Tedbir almak kulluğun gereğidir, takdiri bozmaz. Tedbirsizlik takdir değil, ihmaldir.

Kul, iradesiyle üzerine düşeni yapar; imtihan sonucunu Allah’ın takdirine bırakır. Mü'minin dünyadaki en büyük olgunluğu, bu ince çizgiyi koruyabilmesidir. Dünya varlıkları, beşeri acziyeti ortadan kaldıramaz. İnsanın zaafı, kendini vazgeçilmez görmesi, sahip olduklarının gölgesinde kalarak, esiri olmasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR