SUSMAYI BİLMEK…
Hayat, insana her zaman gülistan vadetmez. Kimi zaman öyle çetin imtihanlar gelir ki, insanın hem sabrını hem de vakarını yoklar. Zorluk anında insanın ilk refleksi, derdini anlatmak olur. Oysa her derdini her kulağa fısıldamak; çoğu kez çare değil, yeni yük getirir. Çünkü sıkıntı yayıldıkça söz kalabalığı da artar. Bu kalabalığın içinde samimi dost sesi ile meraklı kulak birbirine karışır. İşte burada susmayı bilmek; yalnızca ketumluk değil, insan onurunu, vakarını koruma sanatıdır. Kur’ân’ın “Ey iman edenler! Size bir haber geldiğinde araştırın” (Hucurât 6) uyarısı, kulaktan kulağa yayılan sözün çoğu kez fitneye dönüştüğünü anlatır.
Vaka;, sadece dış görüntüdeki ağırbaşlılık değil, iç dünyanın da sükûnetidir. Zor zamanlarda vakarını koruyabilen kişi, çevresinin hoyrat dili karşısında kendini korur. “Her halini anlatan değersizleşir” sözü, tam da bu gerçeği yansıtır. Çünkü insanın kıymeti; kendine sakladığı payla korunur. Bu; vakarlı duruştur. Hz. Ali’ye atfedilen şu söz, yüzyıllar öncesinden bugüne dersler vermektedir; “Sır senin esirindir; ifşa edersen sen onun esiri olursun.” Susmak, sadece dilsiz kalmak değil; insanın kendi değerini muhafaza etmesinin yoludur.
Toplumda “dertleşme” çoğu zaman samimi bir destekten çok merak ve dedikoduya dönüşmektedir. Peygamberimizin “Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ederse ya hayır söylesin ya sussun” (Buhârî) hadisi, sosyal hayatın temel ölçüsünü belirlemektedir. Zor zamanda bilinçle susabilen kimse, hem kul hakkından hem de gönül kırgınlığından korunur.
Susmayı bilmek; pasif bir çekilme değil, bilinçli bir hayat disiplini ister. Bu disiplin; kimlik teşhir etmeyle değil, karakter inşasıyla sağlanır. Sosyal medyanın sergileme ekonomisinde insanlar her anını paylaşmaya alışmıştır. Halbuki, her paylaşım; insanın mahrem alanını biraz daha tüketmektedir. Kur’ân’ın “Evlerinize kapılarından girin” (Bakara 189) buyruğu, mahremiyetin de ölçülü kapılarla korunmasına işarettir.
Güveni rastgele dağıtmamak, değeri ucuzlatmamak, aksine değeri ve güveni emeğe bağlamak lazımdır. Güven, iyi niyetle değil; emek ve sınama ile kazanılır. “Herkese güvenen yolda kalır” uyarısı, körü körüne güvenin hem gönül hem de toplum düzeni için risk taşıdığını hatırlatır. Mahremiyeti gizlilik değil, emanet olarak görmek de önemli bir ilkedir. Sır saklama; bir emanet duygusu, hem kendine hem de çevreye karşı ahlâkî bir sorumluluktur.
Sözde de tasarruf yapılmalı; az, açık ve adil konuşmalar olmalıdır. “Her bildiğini söyleyen cahil kabul edilir” sözü, bilgelik ile suskunluk arasındaki ince çizgiyi gösterir. Çok konuşmak; çoğu kez eksik düşünmenin kılıfıdır. Az ve yerinde konuşmak ise; düşüncenin kemâlidir. Günümüz dünyasında susmayı bilmenin sınavı çok zordur. Sosyal medya çağında bir sıkıntıyı paylaşmak saniyeler içinde yapılırken, o paylaşımın gürültüsü günlerce, hatta yıllarca sürebiliyor. Merhametli birkaç dostun yanında yüzlerce ilgisiz, hatta istismar edici göz de o paylaşıma davet ediliyor. “Herkese güvenen yolda kalır” sözü, işte bu çağın en gerçekçi uyarısıdır.
Susmak; teslimiyet, haksızlık karşısında sessiz kalmak değil, bilinçli bir tercihtir. Kur’ân’ın “Zulme rıza zulümdür” ilkesi gereği, hak ve adalet için konuşmak imandır. Susmak; bu hakkı gizlemek değil, dedikoduya, yıpratıcı söz kalabalığına ve hoyrat meraka kapı kapatmaktır. Susmayı bilmek; ruhu ve sözü dengeye almak, mahremiyeti korumak, insanın onurunu muhafaza etmektir. Sabır, sadece dişini sıkıp beklemek değil; zamanı, doğru kişiyi ve sahih desteği seçmek erdemidir. Bilinçli susmak; hem dünyada vakar hem de ahirette huzur kazandırır. Değer; ölçüyle, güven; teyitle, hikmet; susmayı bilmekle başlamaktadır.
"Söz bilirsen söyle ibret alsınlar, bilmiyorsan sus da seni insan sansınlar" cümlesi konumuzu özetlemek için yeterli anafikir sunmaktadır. Her şey her yerde konuşulmamalıdır. Doğru konuyu yanlış yerde konuşmayla, yanlışı konuşmak aynı sonucu doğurmaktadır. Hatta doğruyu yanlış yerde konuşmanın gürültsü daha çoktur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.