MUTLULUĞUNU KİMSENİN ELİNE VERME
Cenab-ı Hâk bedenimizi muhteşem yarattığı gibi, ruhumuzu ve ruh dünyamızı da muhteşem yarattı. Bütün bedenimizin her zerresini damarlarla ve sinirlerle sardığı gibi ruhumuzu da bedenimize bağlı olarak duygular dünyasıyla kaplamış ve kuşatmıştır. Fiziksel dünyada cereyan eden bir hadisenin yansımalarının karşısında ruhumuz tepki vermektedir. Cereyan eden bu tepkilere biz "duygu" diye ifade ederiz. Psikologlar, psikiyatristler ve ruh bilimcileri ruhumuzun bu farklı tepkilerini değişik isimler altında kategorize etmişler ve isimlendirmişlerdir. Zamanla gelişen bilim ve teknoloji ile beraber bizim ruh dünyamızda da olaylara bağlı olarak yeni tepkiler oluşmaktadır.
Kısaca ruh dünyamız da karmaşıktır. Keşfedilmeyen nice yanları vardır. Belli başlı duygularımızın isimleri bellidir. Az çok dış dünya etkisi altında organizma ne tepki vereceği bellidir. Halet-i ruhiyemiz ile genelkikle bireysel anlamda baş başa kalırız. Yani dükkan bizim. Bu dükkanın kontrolünü başkasının eline teslim etmemekiyiz. Kumanda bizim elimizde olmalıdır. Hesabı- kitabı biz tutmalıyız, muhasebemizi biz yapmalıyız. Kontrolü başkasına verirsek müflis tüccar oluruz.
Herkesin arzuladığı bir duygu vsrdır. O duyguyu elde etmek için insanlar büyük çaba harcarlar. Bazen ömürlerini verirler, bazen de bizimkiler yaşasın ve var olsunlar diye savaşlar bile açılır. Hani diyoruz ya dünyadaki savaşlar genellikle maddi çıkar için yapılıyor. Ve bu söylem büyük oranda doğrudur. Her insanın arayıp da bulduğu bazen de bulamadığı sihirli şey mutluluk duygusudur. Bütün argümanlar dönüyor dolaşıyor, mutluluk üzerine oturuyor.
İnsan mutlu olmak için farklı farklı enstrümanlar üretmektedir. Burada bu bağlamda çokça örnekler verilebilir. Kimisi mutluluğu çok para kazanmakta, kimi başkasına yardım etmekte, kimisi sevdikleriyle beraber tatile gitmekte, kimi çokça ibadet etmekte, kimi de yazı yazmakta bulur. Bu bir tercih meselesi... Yalnız mutluluğumuzu başkasının eline değil kendi elimizde kalsı tavsiyesinde bulunuyorum. Yaşanmış bir hadiseyi aktararak sözlerimi noktalayayım.
Severek okuyacağınız bir örnek. Buyurunuz; Bir üniversitede düzenlenen söyleşide, konuşmacılardan biri eşini sahneye davet etti ve ona şu soruyu yöneltti: “Kocan seni mutlu ediyor mu?” O an koca, gururla ayağa kalktı. Karısının hiç tereddüt etmeden “evet” diyeceğine, evlilikleri boyunca şikâyet etmediğini onaylayacağına emindi. Fakat karısının cevabı şaşırtıcıydı: “Hayır… Kocam beni mutlu etmiyor.” Salonda kısa bir sessizlik oldu. Erkekler şaşkındı. Fakat kadın sözlerine devam etti: "Kocam beni hiç mutlu etmedi, etmeyecek de. Ben zaten mutluyum. Çünkü mutluluk bana bağlı; ne eşime, ne başka birine, ne de bir şeye. Ben, mutlu olmayı seçiyorum. Eğer mutluluğum başka birine, belli bir duruma ya da geçici bir nimete bağlı olsaydı, hayatım tehlikeye girerdi.
Hayatta her şey değişir: İnsan değişir, servet değişir, iklim değişir, dostluklar değişir… Bedensel, ruhsal, sosyal sağlığım değişir. Beni bugün destekleyen yarın yanımda olmayabilir. Liste uzar gider. Ama ben, bütün bunlara rağmen mutlu olmayı seçiyorum. Az ya da çok… Evde yalnızken de, kalabalıklar içindeyken de… Fakirken de, zenginken de mutluyum. Şimdi evliyim ama bekârken de mutluydum. Çünkü mutluluğumun kaynağı, bizzat kendimim. Hayatımı seviyorum; daha kolay olduğu için değil, mutlu olmayı tercih ettiğim için.
Bu sorumluluğu üstlenerek, eşimi de herkesi de, mutluluğumu taşımak gibi ağır bir yükten azat ettim. Evliliğimizin yıllara dayanmasını, hatta güçlenmesini sağlayan şey de işte budur.” Ve konuşmasını şu cümleyle bitirdi: “Kimseye mutluluğunu kontrol etme gücü verme. Hasta da olsan, yoksul da kalsan, incitilsen ya da reddedilsen de mutlu ol. Hatta kendi değerini göremediğinde bile mutlu ol. Çünkü mutluluk, şükür ve kanaattedir. Mutlu olmayı seç. Hayat kimseyi beklemez.” Beni takip etmeye devam ediniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.