HIRSIZLIĞIN BOYUTU HER TARAFI SARINCA!
Toplum olarak kıssalardan hisse çıkarmayı severiz. Gelin konumuzu bir kıssa anlatarak irdelemeye ve hisse çıkarmaya çalışalım.
Bir zamanlar Çin'de bir adam o kadar aç ve bitkin düşmüştü ki, dayanamayıp bir armut çaldı.. Adamı yakalayıp cezalandırılmak üzere İmparator'un karşısına çıkardılar. Hırsız imparatoru görünce ona şöyle dedi; "Değerli efendim, çok açtım, dayanamadım çaldım ve yedim. Beni affetmeniz için yalvarıyorum. Eğer affedersiniz size paha biçilemez bir armağanım olacak.." İmparator dudak büker; "Senin gibi birinde paha biçilemez ne olabilir ki?" Hırsız, avucunun içindeki armut çekirdeğini uzatır ve; "Bu çekirdeği ekerseniz bir gün içinde altın meyveler veren bir ağacın yeşerdiğini göreceksiniz.." İmparator kahkaha atarak; "Ek o zaman, altın meyveleri görünce affederim seni.." dedi. Yoksul adam; "Haşmetlim bu tohumu ben ekemem çünkü ben bir hırsızım.. Bu tohumu ancak, ömründe hiç çalmamış, başkalarına hiç haksızlık yapmamış, yalan söylememiş biri ekebilir. Tohum o zaman gücünü gösterir, aksi takdirde onu ekeni zehirler, tarif edilemez acılarla öldürür. Sultanım, bu tohumu ancak siz ekebilirsiniz.."
İmparator irkildi, suratını astı, bir süre düşündü, sonra hırçın bir sesle; "Ben imparator'um bahçıvan değil, o tohumu başbakana ver eksin de altın meyveleri görelim." dedi.. Yoksul adam, tohumu başbakana uzatınca başbakan telaşe içerisinde imparatora dönüp itiraz etti. "Ben ekim biçim işlerinde çok beceriksizim efendim, sihirli tohumu ziyan ederim. Bence bu tohumu hazinedar başı eksin.." Hazinedar başı da hemen bir bahane buldu ve bu görevi başkasına devretti. Bir bir orada bulunan herkes sudan sebeplerle tohum ekme görevinden kaçındılar.. Sonra İmparator, doğan sessizliğin içerisinde bir süre düşündü. Başı önünde başbakana, hazinedara ve bütün görevlilere dik dik baktı ve; "Hadi bakalım bu hırsız bahçıvana tohumun nasıl altın meyve verdiğini hep birlikte gösterip sevindirelim." dedi.
Cebinden bir altın çıkarıp yoksul adamın tutması için attı. Herkesin ceplerinden sessiz sedasız birer altın çıkarıp adama vermesini izledi.. Sonra da gülerek; "Bas git buradan be adam, bugünlük bu ders hepimize yeter.." dedi.
Ortalığın toz duman olduğu şu günlerde tohumu ekecek temiz kimse var mı dersiniz? Bu kıssa gerçekte yaşanmamış da olabilir. Burada dikkatimi çeken bir durum var. O zamanki hırsızlar gene de ar etmişler tohumu ekmekten çekinerek bir nevi hırsız olduklarını itiraf etmişler. Diğer bir husus ise koskoca İmparator hırsızı dinlemesi, dileğini kabul etmesi ve gerekli dersi almaları olmuştur. Bu güne gelelim. Şimdi sen kalkıp bir gariban vatandaş olarak birini elestireceksin, hırsızlık arsızlık yaptığını söyleyeceksin. " Her şeyden önce yürek ister." Yürekli çıktın söyledin diyelim. Ne olur? Ne olur mu? "Bir şey olmaz" der gibisiniz. "Bir şey olmaz" cümlesini öper başınızın üzerine koyarsınız. Peki ne olur o zaman? Linç edilirsiniz, hırsız- arsız siz olursunuz. Dövülürsünüz, makamınızdan olursunuz ki makamınız varsa tabi ki! Yargılanır iftiraya maruz kalır hapse atılırsınız. Başka ne olur peki?
Farz-i muhal böyle bir tohum bizim müslüman ülkelerdeki yetkili kimselere ekilmesi noktasında teklif edilse her biri hiç ar etmeden o tohumu eker. Lâkin tohum altın meyve vermez.. Bugünkü dünyada İnsanlık onuru ve haysiyedi dünya hırsı nedeniyle her geçen gün azalmakta, manevi duygular istismar edilmekte, hainler kahraman, kahramanlar hain ilân edilmekte, doğru söyleyeni doksan köyden kovulmakta, at izi it izine karışmaktadır. Bu nedenle fakirler daha fakir, karunlar çoğalmakta, buna paralel olarak zulüm artmakta, göz yaşı sele dönüşmektedir.
Okullarda yıllardan beri önemsemediğimiz, yerine göre hor gördüğümüz, seçmeli ders konumuna düşürdüğümüz "Ahlâk Dersi" meğersem en önemli dersmiş. Ahlâk olmayınca her iş tersine dönebilirmiş. Kaybedilen ahlâk maalesef kolay geri gelmez. Yüzyıllar alır. Bir milletin en büyük çöküntüsü mal ve servet çöküntüsü değil, ahlâk ve maneviyat çöküntüsüdür. Şimdi fark ettik mi şu Hadis-i Şerif'in ehemmiyetini. "Ben güzel ahläkı tamamlamak için gönderildim" diyen hatem-ul enbiyanın geliş gayesini. Selâm ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.