Fazlı Arabacı

Fazlı Arabacı

TESLİMİYET DİNİ TEMSİLCİLERİ VE EVANJELİST BAĞI

ARUSİ TARİKATI ŞEYHİ ÖMER MARDİNİN MÜRİDLERİ: TESLİMİYET DİNİ TEMSİLCİLERİ VE EVANJELİST BAĞI

Son zamanlarda sosyal medya ortamlarında kendilerini gösteren “Teslimiyet Dini” temsilcileri ülkemizde uzun yıllar önce temelleri atılan Teopolitik zeminde işletin bir stratejinin göstergesidir.[1] Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren İslam’ın taassup ve irtica dini olduğu gerekçesiyle genç Cumhuriyetin neşvü nema bulması için kamusal alanın tümünden olduğu gibi Batının sekülerleşme/dünyevileşme/modernleşme yöntemini taklitle bireylerin hayatından örgün ve yaygın eğitim yoluyla kaldırılma amacına bağlı yürütülen projenin geldiği son aşamalardan biridir.

Bu projenin gerçekleşmesi birey ve toplumun bağrından sökülmeye çalışılan İslam’ın yerine Küresel kapitalizmin ve onun temsilcilerinin tüketim kültürüne uygun bir din ihdas edilerek toplumu şekillendirmeye matuftur.

Bu projenin teorik temelleri Arûsî Tarikatı Şeyhi Ömer Fevzi MARDİN tarafından atılmıştır. Bir dönem Hamidiye Kruvazöründe Rauf Orbay'ın komutasında deniz subayı olan MARDİN, Şerif Mardin'in amcasıydı ve şeyhliğini 1930'da ölen Küçük Hüseyin Efendi'den devralmıştı.

Kadıköy'de kurduğu İlahiyat Kültür Telifleri Derneği'ni 1945'ten sonra "dinlerarası diyaloga adayan Arûsi Şeyhi MARDİN, devlet görevi yapmakta olan subay ve bürokrat müritleriyle, tüm dinleri Amerikan güdümünde toplamakla görevli bir "dinlerarası diyalog” figüranıydı. İşin ilginç tarafı Türkiye’de Anadolu’nun bağımsızlığında rol alan tarikatlar yasaklanırken adı geçen dönemlerde ABD endeksli tarikat ve cemaatlerin önü açılıyordu. Bu bağlamda Evanjelist BUCHMAN[2] bir yandan Fener Ortodoks Patriği Athenagoras’ın akıl hocalığını yaparken diğer yandan 1930’da vefat eden Nakşi Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi’nin halefi olan Arusi Şeyhi Ömer Fevzi MARDİN’in rehberi oluyordu. BUCHMAN İstanbul’da 1949’da Ortodoks Patriği Athenagoras’la buluşurken Şeyh MARDİN’le ilişki kuruyor daha sonra 1949 Şubat, Mart aylarında, Ömer MARDİN’i İsviçre’deki Şatosunda ağırlıyordu.

MARDİN Caux grubunda toplantı esnasında diğer katılımcılar ile oturanlar arasında sağdan ikinci gözlüklü

Şeyh MARDİN, "Evangelist Şato"daki "dinlerarası diyalog" toplantısında "İslamiyet ve Ehli Kitap (gayrimüslimler) Ailesi" konulu bir bildiri sunmuş, burada "diyaloga açığız" derken oldukça sıcak bir ilgi görmüş, Evangelist BUCHMAN ile her konuda anlaşmış, dahası tıpkı Athenagoras gibi Evangelist BUCHMAN'ın "müridi" olmuştur.

giyim, insan yüzü, kişi, şahıs, beyfendi içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

MARDİN İsviçre’deki Dinler toplantısında grup başkanı ve müessisi Frank BUCHMAN ile, http://www.takvaehlineselam.com/kisi_fotolar.php?id=2

Arusi Şeyhi, İsviçre'den döndükten sonra, bir Hıristiyan'a yazdığı 6 Eylül 1949 tarihli mektupta, bir yandan Amerika'yı tüm insanlığın ve dinlerin kurtarıcısı olarak ilan ederken diğer yandan Müslümanlığın görevlerini de artık Amerika'nın üstlenmiş olduğunu ve Allah'ın Amerika'yı bu iş için seçtiğini söylemiştir.[3]

Arûsi Şeyhi MARDİN Türkiye’de dini eserlerin basımının yasak ya da kısıtlı olduğu 45’li-50’li yıllarda “İlahiyat Külliyatı” adı altında kitaplar yayınlayarak Hıristiyan-Müslüman birliğini öne çıkaran görüşlerini açıklamaktadır.

1953 yılında yayınladığı “Başlangıçtaki Fikir ve Allah Mefhumu” adlı eserde daha ilk sayfada hareket noktasının Kur’an-ı kerim olacağını söylemesine rağmen hemen hemen bütün sayfalarında İncili şerif ve Tevrat’ı şerif diye nitelendirdiği tahrif edilmiş kitaplardan alıntılar yaparak Kur’an’ın ayetleriyle eşitlemekte ve böylece kendine göre dinlerin birliğini temellendirmektedir.[4] Bahsi geçen eserinde 5. sayfada “Allah’ı tanımak” başlığına dipnot düşerek Kitabı mukaddese atıfta bulunmaktadır.[5] Ve sonra s.25’te: “Bütün mukaddes kitapların hikmeti vücudu işte bu ana yolu göstermek ve bu yola istikamet veren Allah’ı, bütün güzellikleriyle tanıtmak ve Allah’ın muradını bütün güzellikleriyle bildirmek ve Allah’ın gerek yoldan, gerek insandan maksudu ne olduğunu hakkîle ve bütün güzellikleriyle tanıtmaktır”[6] diyerek bütün mukaddes kitapları eşitlemektedir.

İnsanlığın iyi ve güzele ulaşması için kendi yazdığı 28 esere işaret eden MARDİN, bu eserlerde bütün kutsal kitaplardan alıntı yaptığını beyan ederek hepsini aynı düzeye indirgemekte[7], böylece aslında müslüman okuyucularda Kitabı mukaddes sevgisi uyandırmaya çalışmaktadır. Türkiye’de harf devriminden sonra dini eserlerin Türkçeye de henüz çevrilemediği dönemlerde böyle bir külliyatla müslüman Türk toplumuna hitap etmek, yürütülen Teopolitiğe ayrı bir anlam katmaktadır.

Dinlerin birliği konusunu “Din ve Safhaları”[8] adlı eserinde işleyen MARDİN, bir olan dinin adını “teslimiyet dini” olarak nitelemektedir. “Allah’ın bir olan dini teslimiyet dinidir. Allah’a inanup ve güvenüp kendini Allaha teslim eden insan, müslümana göre islâmdır, zira islâm kelimesinin ifade ettiği mana; (Teslimiyet) dir”der. Ve bu görüşünü teyiden Kur’an dan ayetler sıraladığı gibi kendi tabiri ile İncili Şeriften de alıntı yapar: Bakara 127-128-131-132-Al-i İmran 67, Hac,78, Zümer 3 ve diğer ayetlere değinen MARDİN, İncilden de şöyle bir alıntı yapar:

(Galatyalılara -3-6 ilâ 9): nitekim İbrahim Allaha îman etti ve kendisine salâh sayıldı imdi bilinki îmanda olanlar, İbrahim oğulları onlardır ve kitap (yani Tevratı şerif) Allahın, milletleri îmanla salih sayacağını önceden görerek İbrahime: "bütün milletler sende mubarek sayılacaktır... diye (tekvin-12-3(2-3)) önceden müjdeledi, şöyleki: îmandan olanlar îman eden İbrahim ile mubarek sayıldılar.[9]

Mardin teslimiyet dini olarak isimlendirdiği dinlerin birliğini kutsal kitaplardan aktardığı delillerle yorumlayıp tıpkı son 40 yılda FETÖ’nün yaptığı gibi sözde diyalog zeminleri oluşturmaktadır.

Dinlerin batını ve hakikati ise birdir ve bir şeydir. Allah’a teslim-i-mevcudiyet etmektir. Allah’a teslim-i –mevcudiyet etmek basit ve sathi bir şey değildir, her şeyin önünde ve her şeyden evvel ve son bir şeydir… Allahı eyi tanımadan, eyi anlamadan, onu tamamile sevmeden, ona tamamile güvenmeden, inanmadan ve ona olan alâkayı bütün bir his ile duymadan ve onun muhabbetini kalbe indirmeden, ona nasıl teslim-i-mevcudiyet etmiş olursun? Bu halde isen, hazreti İbrahim gibi bu hale gelmiş isen; zaten başka bir şeye de ihtiyacın yoktur, Tevrat da, İncil de, Kur'an da hepsi sendedir, senin vicdanında mütecellidir...”[10]der.

Teslimiyet dini İbrahim’in dinidir. Bu dine İslam ismini veren hazreti İbrahimdir. Bu halde: İslâmlık yalnız Muhammedilik değildir. Ancak Muhammedîlik. İslamlıktır meselâ: Muhammedîlik din safhalarından ancak bir safhadır. Ve bu safhaların ruhu, esası, gayesi, İslamlık, yani teslimiyettir. Muhammedîlik, hazreti İbrahim’den beri devam ve teselsül eden İslamiyet’in son safhasıdır. Safhaların peygamberler ismine izafeten ayrılık göstermesi, esası ayırmış değildir. Bilâkis ayni esası devam ettirmiştir. Zaman zaman fakat ayni menba'dan gelen peygamberler, beşerin yaşına başına ve kabiliyetine göre hitap ede ede İbrahim’in dinini yani İslamiyet’i inkişaf ettirmiştir.”[11]

“(...)gerek Musevilik gerek İsevilik ve gerek Muhammedîlik ve İbrahim’in akidesine uyan diğer bütün dinler dahi İbrahimîliğin temâdi ve inkişafından ve onun eczasından ibarettir. Çünkü Cenabıhak buyuruyor ki: (benim için sabit tek bir din esası vardır o da İbrahim’in dinidir.) Din ise Allah’a teslimiyeti mutlaka kaziyesidir. İşte her dinin ruhundaki islâmiyyet mefhumu budur. Ve İslam, bu teslimiyeti gösteren herhangi bir devredeki mü'mindir. Muhammedî veya gayri Muhammedî herhangi bir müttekidir.”[12]

“Din ve Telakkileri”[13] kitabında Musevilik, Hristiyanlıkla ilgili ilk dönem telakkilerini dile getirip İslamiyet’le karşılaştıran MARDİN, Dinlerin birliğinde dinler adına yaşanan ızdırapların ABD’de ortaya çıkan dinlerin birliği anlayışı ile ortadan kalkabileceğini gündeme getirmektedir.[14]

Görüldüğü üzere teslimiyet dini olarak bugün sosyal medyada görüntü veren grubun dayandığı temel Türkiye zemininde Ömer MARDİN’in önderliğini yaptığı Arusilik, küresel bağlamda Evanjelizmdir. Evanjelizmin arkasında ise Küresel aklın yöneticileri bulunmaktadır.

Türkiye gelecek yüzyılın inşa sürecine girmişken sürekli bir şekilde dayanmış olduğu kutsal alanın temeli oymaya çalışan küresel akıl her zaman dinamik olarak çalışmaktadır. Bu durum HAK ile Batıl’ın mücadelesinin görünen bir yüzüdür. Ülkemizde toplumumuzu yeniden inşa etmek, milli temele dayandırmak için bir yandan bu tür akımlarla mücadele ederken diğer yandan sağlam dini bilgilerle toplumumuz örgün ve yaygın eğitim kurumları aracılığı ile bilgilendirilmelidir. Batılın kullandığı araçlarda sınır yoktur. Amaçlarına ulaşmak için kutsal dahil her alanı kullanmaktadır.

Teslimiyet dini mensupları dikkat edilirse İslam’ın temel direği olan namazı, kılınışını ifsat etmekte, Namazda kıyam esnasında okunan kıraatı eksiltmekte, tahiyyatta okunan duayı okumadığı gibi özellikle Şehadette geçen Muhammed Resulullah ibaresi çıkarılmış bulunmaktadır. Kısaca öne çıkarılan namaz ibadeti, İslam’ın elçisi olan ve namaz kılışı ile örnek olan Hz. Peygamberin namazı ile ilgisi olmadığı gibi kendisini devreden çıkarmaktadır. Zaten bunların Teostratejilerinde öncelikle Müslümanların hayatından Hz. Peygamberin örnekliğini çıkarmak (Hadislere yönelik sataşmalar da bu stratejinin bir parçasıdır) daha sonra Kur’an Müslümanlığı adı altında bin bir yoruma bağlı, tevhit esaslarından kopmuş bir İslam oluşturmak vardır.


[2] Doktor Frank Bukman Amerikada Fladelfiyada doğmuş, eğitimini orada yapmış ve bitirmiş, Fladelfiyanın Mont Airiy Seminery ilahiyat okulundan mezun olmuştur. Misyoner vâiz olarak hayata da Fladelfiyada girmiştir.

[4] Ömer Fevzi MARDİN, Başlangıçtaki fikir ve Allah Mefhumu, Nur matbaası, İst. 1953, s.29 vd.

[5] Kitâbı mukaddesten: (Eremya-9-24): «Ancak iftihar eden kimse bununla iftihar etsin ki idrâk edip Beni bilir ve yeryüzünde inâyet ve hak ve adâlet icra eden Rab, Ben olduğumu anlar. Zira bunlardan razıyım diyerek buyurur. » MARDİN, Başlangıçtaki Fikir ve Allah Mefhumu, s.5.

[6]MARDİN, Başlangıçtaki fikir ve Allah Mefhumu, s.25. Bu sayfadan alıntıladığımız bölüme bir dipnot düşen MARDİN görüşlerini Lincoln ile teyit etmektedir: Ben istifadeli surette mukaddes kitabı okumağa koyuldum, alabildiğiniz kadar Akıl ve mantığı bu kitaptan alınız. Ve akıl, mantık ölçüsünü de imandan alınız Böylece en iyi bir adam olarak yaşayacak ve öleceksiniz.

[7] “Kitapların arasında fark yok. Hepsi bir, bir Allahın bir esastaki emirleri, nehiyleri, talepleri irşatları, taltifleri, tebşirleri, vaidleri ve nizamlarıdır. Hepsi ayni hikmet tahtındadır. Hepsi güzeldir. Farksız güzeldir. Çünkü Allah kâmildir. Her devirdeki sözü kemâlden ibarettir. Kemâl noksanı; beşeriyetin doğup, büyüyüp yetiştiği devirlerin safhalarına göre beşerin yaşında, başındadır”. MARDİN, Başlangıçtaki fikir ve Allah Mefhumu, s.45.

[8]Ömer Fevzi MARDİN, Din ve Safhaları, Çeltut kollektif şirketi matbaası, İst. 1940.

[9] MARDİN, Din ve Safhaları, s.8.

[10] MARDİN, Din ve esasları,7-8.

[11] MARDİN, Din ve esasları,9-10.

[12] MARDİN, Din ve esasları,11.

[13] MARDİN, Din ve esasları, Çeltut kollektif şirketi matbaası, İst. 1940.

[14] MARDİN, Din ve esasları, s.86.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Fazlı Arabacı Arşivi
SON YAZILAR