PEYGAMBERİMİZ, CAMİ VE NAMAZ
Rahman ve rahim olan allahın adıyla. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (sav) 'in dünyayı teşriflerinin 1500. Yılında Habibullah’a salat ve selam olsun.
Her yıl, 1-7 Ekim tarihleri arası “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanmaktadır. Bu yıl, “Peygamberimiz (s.a.s), Cami ve Namaz” temasıyla haftamızı idrak edeceğiz inşallah.
Camiler; Allah’ın evi, Kâbe’nin şubesi, şehirlerimizin kalbi, birlikte omuz omuza rabbimizin huzuruna durduğumuz, kardeşliğimizi ve birliğimizi pekiştirdiğimiz; doğru ve sahih bilgilerle hayatımızı güzelleştirdiğimiz ilim, hikmet ve irfan mektepleridir. Mabetleri imar etmeyi, iman ve ibadetle ilişkili bir kulluk görevi olarak tanımlayan yüce rabbimiz; “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder” (Tevbe, 9/18) buyurmaktadır.
Peygamberimiz Medine’ye hicret ettiğinde ilk iş olarak hem namaz kılınan bir mekân, hem Suffe adı verilen ilim merkezi, ihtiyaç sahiplerinin kollandığı, ashabıyla istişare edebileceği, müminleri hayatın her alanında buluşturan Mescid-i Nebevîyi inşa etmiştir. Bu sebeple Peygamberimizin, “Kim Allah rızası için bir mescit inşa ederse, Allah da onun için cennette bir köşk inşa eder” (Buhârî, Salât, 65) hadisi, camileri imar etmenin, İslam toplumunun inşasıyla doğrudan ilişkili olduğunu göstermektedir. Camileri inşa etmek sadece fiziki olarak bina etmekle değil gönülden kalbin mescitlere bağlı olmasıyla gerçekleşeceğini ifade eden Efendimiz (sav) hadisinde; “İnsanlar camide ilk safın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kura çekmekten başka yol bulamazlardı. Namazı ilk vaktinde kılmanın sevabını bilselerdi bunun için yarışırlardı. Yatsı namazı ile sabah namazının faziletini bilselerdi, emekleyerek te olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirlerdi. “(Buhari, Ezan, 9, I, 152.) buyurmuştur.
İslam’ın beş şartından biri olan Namaz, efendimizin dili ile dinimizin direği, müminin rabbi ile buluşması ve miracıdır. Namaz; insanın ruhu, bedeni, aklı ve kalbi ile kısacası bütün varlığıyla Allah’a yönelişidir. Efendimiz (sav); “Namaz gözümün nurudur” buyurarak, namaz kılmayı bir görev değil, gönül hoşnutluğu ve göz aydınlığı olarak tarif etmiştir. Zaten Rabbimiz de; “Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a samimiyetle bağlanın. O, sizin mevlânızdır. O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır” (Hacc, 22/78). Buyurarak Namazın bizimle rabbimizin rızası arasında bir köprü vazifesi gördüğünü ve samimi kullarının Mevla’sının yüce yaradan olduğunu bildirmiştir.
İbadetler bize yüce rabbimizin bir lütfudur öyle ki; ibadetlerimizle rabbimizin bize verdiği sonsuz nimetlere şükrümüzü ifa ederken, işlediğimiz günahlardan da arınmamıza vesile olur. Peygamberimiz (sav); “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir ırmak olsa ve burada günde beş defa yıkansa bu kimsede hiç kir kalır mı? (Sahabenin)‘Hayır hiç bir kir kalmaz diye cevap vermeleri üzerine “İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah, bu sebeple günahları temizler, yok eder”( Nesâî, Salât 7) buyurmuştur
Namaz Yüce yaradanı en güzel şekilde zikretmenin yolarından biri olduğu gibi, bizi sadece rabbimizin rızasına ve cennete ulaştırmakla kalmaz dünyadaki kötülüklerden de uzaklaştırır; “Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 29/45)
Madem bu hayata ulvi bir vazife için geldik elbette ki rabbimizin emirlerini ve namazı asla terk etmemeli, namaz kılmayı hafife almamalı, nasıl olsa sonra kılarım diye ertelememeliyiz. Allah Resûlü (s.a.s), “Bir vakit namazı terk etmeyi; dünyayı ve içindekileri kaybetmekle eşdeğer görmüş, “İkindi namazını kılmayan kimse, sanki ailesini ve malını yitirmiş gibidir.” (Buhârî, Mevâkît,14) uyarısında bulunmuştur.
Dünya hayatının gelip geçici olduğunu asıl kalıcı yurdun ahiret olduğunu asla unutmamalıyız. İçinde yaşadığımız bu çağda zaman ışık hızında geçerken, hepimiz apayrı bir koşuşturma içerisinde iken, yaşamın telaşı içerisinde, aslolan yaratılış gayemizi unutmadan, ibadetlerimiz terk etmeden hayırlarla dopdolu bir hayat sürebilmektir. Rabbimiz; ne olursa olsun namazı terk etmeyenlerin cenneti kazanacağını : “Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar”. (NÛR 37.) buyurarak bize bildirir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar.” (Tirmizî, Salât, 188) namaz hem dünyada huzura hem de ahirette kurtuluşa eriştirir. Namazı ihmal etmenin de cezası da Ayette de ;“Onların peşinden öyle bir nesil geldi ki bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ilerde azgınlıklarının cezasını çekeceklerdir.” (Meryem, 19/59) buyrularak namazı terk etmenin ne kadar büyük bir günah olduğunu hatırlatmıştır.
Rabbimiz bizi, evlatlarımızı ve ailemizi namaza ve camide cemaate devam edenlerden eylesin. Rabbimiz! Duamızı kabul eylesin.
Bu vesile ile aziz milletimize, Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın hayrılar getirmesini temenni eder tüm din görevlilerimizin haftasını tebrik ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.