İNSANİ İLİŞKİLER

Dünyanın oyun ve eğlenceden ibaret olduğu Kur'ani bir yorumdur, hatta ilâhî bir bilgidir. 

İnsan, dünyada yaptığı her şeyden sorumludur. 

En küçük iyilik de, en küçük kötülük de ahirette sahibinin önüne konacaktır. 

Hatta insan, bu küçücük fiiller de mi kayıt altına alınmış diyerek, hayretlerini bildirecektir. 

Dünya hayatının, her ne kadar oyun ve eğlenceden ibaret olduğu ilahî bir bilgiyse de, ahiret hayatının kazanıldığı yerin de dünya olduğu yine ilâhî bir bilgidir. 

Dünyanın oyun ve eğlenceden ibaret olduğunun hatırlatılması, esas olan hayatın ahiret olduğu algısını oluşturmak içindir. 

Dünyanın faniliği, kendisine bağlılığın olmamasını gerektirir. 

Peygamberi tarifle, bir yolcunun yolculuk esnasında kısa bir süre için dinlenmek üzere gölgeye çekilmesi, yolculuk kapsamı içerisinde ne anlam ifade ediyorsa, dünya hayatının faniliği ve kısalığı da aynı oranda bir anlam ifade eder. 

Dünya, ahiretin kazanılacağı yer olması bakımından önemlidir. 

Madem ki, ahiret dünyada kazanılıyor, öyleyse dünya yaşamının da belli kural ve kaideleri vardır. 

Bu kaideleri Allah koymuştur. Allah c.c.ın koyduğu kurallara uyulması, kişinin hem dünyasını huzurla yaşamasına, hem de ahiretini kazanmasına vesile olur. 

Dünyanın en önemli yaşamsal kuralı, diğer insanlarla olan ilişkilerin boyutudur. 

İnsanın, dünya hayatında Rabbı ile bir hukuku, insanlarla bir hukuku, canlılara bir hukuku, kainatla bir hukuku, ailesi ve kendisiyle ilgili bir hukuku vardır. 

Kapsamı Allah c.c tarafından belirlenen bu hukuklara riayet, insanın ahiret hayatını da belirlemiş olur. 

İnsanın diğer insanla arasında maddi ve manevi haklar vardır, bunun da bir hukuku söz konusudur. 

Maddi haklar; ödeme ile,  manevi haklar; helallaşme ve tövbe ile telafi edilir. 

Hak ihlali ile Yaratanın huzuruna, en üstün manevi makama sahip şehitlerin bile gitmesi halinde, ihlal edilen hakkın telafisi istenecektir. Ancak, böyle bir ulvi makamın sahibini yüce Yaratan kendi lütfundan ödüllendirerek, hakkını iadesini Yaratan gerçekleştirecektir. İtikadi inancımız ve bu inanca götüren bilgilerimiz bu doğrultudadır. 

Dünyadan hak ihlali ile giden bir insanın, ihlal ettiği haklar iadesi için de Allah c.c kuralı ihdas etmiştir. 

Peygamberimiz; bu durumda olanlar, ihlal ettikleri kimselere hakkı karşılığında kendi sevaplarını zorunlu verecekler, bu da yetmez ise hakkı ihlal edilen kimsenin günahlarını yükleneceklerdir. 

Bu durumda olanları Peygamberimiz müflis olarak tanımlamıştır. Dünyadan bir çok sevapla ahirete göç etmesine rağmen, yine dünyada yaptığı hak ihlalleri nedeniyle ahirette cehennemi bir hayat yaşamak manevi iflas olarak açıklanmıştır. 

"Aranızda birbirinizin malını haksız yere yemeyin" buyuran Rabbımız, bu davranışı yasaklamıştır. 

Kamunun malını haksız yere yemek ve harcamak da kamu hakkı ihlalidir ki, telafisi kul hakkına göre daha zordur. 

Elektrik, su, arazi gibi kamuya ait malları haksız kullanmak, görevi gereği gibi yapmamak bu hak ihlallerine  bir kaç örnektir. 

Zekat vermemek de manevi bir hak ihlalidir. Çünkü, verilmesi gereken zekat miktarı başkasının malıdır. Verilmemesi hak ihlali sayılır. 

Hak ihlalleri kişisel af gerektirir. Mağdur olan hakkını almadıkça veya helâl etmedikçe hak ihlali ortadan kalkmaz, sonuçları ahirete yansımış olur. 

Müslümanların en çok titizlik göstermeleri gereken sorumluluklardan birisi ve başta geleni kul ve kamu hakkına riayettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR