İBADETİN DEĞERİ...

İbadet, kul ile Rabbi arasında kurulan en özel ve en kutsal bağdır. Yaratılış gayesinin özü, hayat yolculuğunun pusulası ve kulluğun fiili tezahürüdür.
Kur'an-ı Kerim'de bu hakikat açıkça şöyle ifade edilmektedir. "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat, 56) Bu ayet, ibadetin insan için sıradan bir davranış değil, varoluş gayesi olduğunu ortaya koymaktadır. İbadet yalnızca belirli hareketlerden ibaret değil, Allah'a teslimiyetin, sevginin, saygının ve bağlılığın somut halidir. İbadet, Allah emrettiği için yapılır. Faydası veya sonucu ne olursa olsun, niyetin özünde "emre itaat" vardır.

Her bir ibadetin içerisinde Allah'ın murad ettiği nice hikmetler ve insan ruhuna, bedenine, toplumuna yönelik bir çok faydalar vardır. Ancak bu faydalar, ibadetin yapılma gerekçesi değil, hikmetidir. Namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten uzaklaştırır. (Ankebut, 45) Oruç, nefsi terbiye eder, sabrı öğretir.
Zekat, sosyal adaleti sağlar, gönüller arasında köprü kurar. Hac, ümmet bilincini ve Allah'a adanmışlığı zirveye taşır. Fakat bütün bu hikmetlerin üstünde ve önünde, ibadetlerin yerine getirilmesinin temel gerekçesi, "emredildiği için yapılmasıdır."

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gece boyunca ayakları şişene kadar namaz kıldığında, kendisine, "Ya Ras0lallah!
Allah senin geçmiş ve gelecek

günahlarını bağışlamadı mı?" diye sorulmuş; O da şu cevabı vermiştir: "Şükreden bir kul olmayayım mı?" Bu cevap, ibadetin Allah'ın rızasını kazanma yolunda nasıl bir şükür ve teslimiyet göstergesi olduğunu özetler.

Bazı insanlar ibadetlerin sağlığa, psikolojiye, topluma katkılarını görünce ibadete yönelir. Ancak ibadetin amacı yalnızca bu dünyadaki kazanımlar değildir. Evet, namaz insanı huzura kavuşturur, oruç metabolizmayı düzene sokar, zekat toplumdaki fakirliği azaltır. Ama bu faydalar ibadetin özü değil, Allah'ın ona yüklediği lütuflardır.
İbadet, Allah'ın huzuruna varmanın, O'nun huzurunda eğilmenin adıdır.
Beklentiyle değil, rıza arayışıyla yapılmalıdır. Hz. Ali (r.a) der ki:

"Ben Allah'a cennet ümidiyle ibadet etmem; bu, tüccar ibadeti olur.
Cehennem korkusuyla ibadet etmem; bu, köle ibadeti olur. Ben Allah'a sırf O'na layık olduğu için ibadet ederim; bu da aşıkların ibadetidir."

İbadet, tüm peygamberlerin ortak mirasıdır. Hz. İbrahim (a.s), oğlunu Allah'ın emriyle kurban etmeye hazır olmasıyla teslimiyetin zirvesini göstermiştir. Hz. Musa (a.s), Tur Dağı'na Allah'ın emriyle çıkmış, oruç tutmuştur.
Hz. Meryem (a.s), kendini mabede adamıştır. Hz. Muhammed (s.a.v), gece gündüz ibadetle Allah'a yönelmiştir.
Miraç'ta ümmete hediye edilen namaz, kulluğun zirve ifadesi, ibadetin gereğidir.

İbadet, insanın ruhunu besler. Günümüz insanı; kalabalıklar içinde yalnız, başarılar içinde huzursuz, imkanlar içinde doyumsuz hale gelmiştir. Çünkü kalp ancak Allah'ı anmakla tatmin olur. (Ra'd, 28) Ruhun gıdası olan ibadet, insana iç huzuru, denge ve istikamet kazandırır. İbadet aynı zamanda toplumsal barışı ve kardeşliği güçlendirir. Cemaatle kılınan namazlar, oruçla kazanılan empati, zekatla oluşan sosyal dayanışma, hacdaki ümmet bilinci; ibadetlerin bireyi aşarak toplumu nasıl inşa ettiğinin göstergesidir.

İbadet, insanın kendini Allah'a sunma biçimidir. İbadetle yaşayan bir kalp, ibadetle ölmek ister. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de öyle buyurmuştur; "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz." (Müslim) Bu

sebeple ibadet, hayatın merkezinde olmalıdır. Sadece mükafat arayışı değil, rıza ve yakınlık için yapılmalıdır. Çünkü ibadetle geçen bir ömür, hem dünyada huzurun hem ahirette ebedi kurtuluşun reçetesidir. Bu bakımdan kul için ibadet; çok kıymetli ve değerlidir. Kulluğun nişanı, kulun kime kulluk ettiğinin işaretidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sami Kesmen Arşivi
SON YAZILAR