EDEPLİ İNSAN YALNIZKEN BELLİ OLUR
Edep; insanın başkalarının yanında takındığı bir tavır değil, kimsenin olmadığı yerde de koruyabildiği bir ahlâk hâlidir. Çünkü insan; en çok yalnızken gerçektir. Kalabalıklar insanı terbiye edebilir, kurallar hizaya sokabilir, korkular frenleyebilir ama yalnızlıkta ne korku, ne baskı ne de gösteriş vardır. Orada sadece insanın iç dünyası, vicdanı ve Rabbiyle olan bağı konuşur.
Kalabalıkta edepli görünmek zor değildir. İnsan bakışları, sosyal çevre, statü ve itibar kaygısı davranışları denetler. Dil ölçülür, el geri çekilir, sınırlar korunur. Fakat yalnız kalındığında, bütün bu dış denetimler ortadan kalkar. İşte tam o anda edep; ya görülür ya da dökülür. Çünkü edep; esasen denetimsizken sürdürülebilen bir bilinçtir.
Edepli insan yalnızken de haddini bilir; gözünü, dilini, elini ve kalbini korur. Edepli insan; kimse görmese de görüyormuş gibi yaşar. Çünkü bilir ki; insanlardan saklananlar Allah’tan saklanmaz. Bu yüzden edep, toplumdan öğrenilen bir görgü kuralı değil; imanla beslenen bir iç disiplindir. Yalnızken bozulmayan edep, kalabalıkta zaten bozulmaz.
Bugün ahlaki çözülmenin en belirgin göstergesi; edebin sadece “ayıp” kavramına indirgenmiş olmasıdır. İnsanlar artık “günah olur” diye değil, “yakalanırım” diye kaçınır hâle gelmiştir. Oysa ayıp; insanların hükmüdür, günah ise; Allah’ın yasaklarıdır. İnsan, yalnız kaldığında da yanlış yapmıyorsa, işte orada edep vardır. Aksi hâlde kalabalıkta sergilenen bütün nezaket, sadece bir vitrin süsüdür.
Edebin en çok sınandığı yer, imkânın olduğu ama şahitliğin olmadığı anlardır. Gücün elde olduğu, kapıların açık olduğu, hesabın sorulmadığı zamanlardır. İşte insan tam oralarda kendini ele verir. Çünkü edep; fırsat bulamamak değil, fırsat varken vazgeçebilmektir. Yapabildiği hâlde yapmamak, ulaşabildiği hâlde el uzatmamak, söyleyebileceği hâlde susabilmektir.
Yalnızken bozulan edep, zamanla kalabalıkta da çatlar. Önce gizli alışkanlıklar oluşur, sonra bu alışkanlıklar normalleşir. Ardından sınırlar gevşer, meşruiyet kılıfları hazırlanır. İnsan önce kendine yalan söyler, sonra başkalarını ikna etmeye çalışır. Oysa edep; insanın kendine bile yalan söylemesine izin vermez.
Edepli insan kendini ucuzlatmaz. Her imkânı kullanmaz, her fırsata atlamaz, her arzunun peşinden gitmez. Çünkü bilir ki insanın değeri, vazgeçebildikleriyle ölçülür. Yalnızken de ölçüsünü koruyan insan, aslında karakterini muhafaza eder. Edep gittiğinde sadece ahlâk değil; güven de itibar da huzur da gider.
Yalnızlık; insan için bir aynadır. Orada ne rol, ne alkış. ne de savunma vardır. İnsan o aynada; ya edebiyle ya da eksikliğiyle yüzleşir. Bu yüzden gerçek terbiye; dışarıda değil içeride başlar. Kendini kontrol edemeyen birinin başkalarına karşı düzgün görünmesi, sadece geçici bir başarıdır.
İnsan kalabalıkta nasıl göründüğüyle değil, yalnızken nasıl kaldığıyla ölçülür. Edep de tam orada belli olur. Kimse yokken de sınırlarını koruyabilen, yalnızken de Allah’ın huzurunda olduğunu unutmayan insan; gerçek anlamda edepli insandır. Çünkü edep; yalnızken bozulmuyorsa ahlâktır, yalnızken bozuluyorsa; sadece görüntüdür. Bu nedenle; insanın yalnızken bulunduğu hâli, tutunduğu tavrı, sergilediği duruşu; onun asli hâlidir ve asaletinin fotoğrafıdır. İnsanın yalnızken sergilediği hâli; orjinalidir
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.