HANGİ ÖZGÜRLÜK?

İşimizin ve karakterimizin gereği her şeyin doğrusunu yazmaktır. Gerçekleri görmezden gelmek, doğruları eğri, eğrileri doğru yazmak ne mesleğimize ne de karakterimize uyar. Bu dediğimi yapabilmek için bedel ödeme zorunluluğu olduğu da bir gerçek, biz ziyadesiyle o bedeli ödedik. Sadece şahsım değil, ailem, yakın dostlarım ve bazı arkadaşlarım da dik duruşumuz nedeniyle sıkıntılar yaşadı, bedel ödedi. Neden bunu söylediğime gelince; hem konumuzun hassasiyeti hem de son günlerde gelen bazı yorumları görünce bu detayı verme gereği duydum. Bazı okurlarımız yorumlarında eskiden kaçak hastaneleri, kafeleri, evleri yazıp çizerdin, şimdi niye yazmıyorsun diyorlar. Her türlü olumsuzlukları anında gündeme getiriyordun şimdi niye getirmiyorsun diye bir sürü yorum yapan arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlarımız haber yapma tekniklerini ve yasal sorumluluklarını bilmediklerinden müstear isimlerle yazıp çiziyorlar, oysaki biz geçmişte yaptığımız o haberlerin tamamını belgelere dayanarak yaptık, elimize belge gelirse yine yaparız. Ancak öyle duyumlarla, rivayetlerle ve dedikodularla habercilik olmaz. Biz şimdiye kadar hiç yapmadık, bundan sonra da yapmayız. Bakın bugünkü manşet haberimizde Kıranköy’de yapılmakta olan TOKİ’lerle ilgili belge getiren arkadaşımızın haberini manşetten verdik. Bu arkadaşımız hayatının büyük bir kısmını DSİ’de zemin etütleri ve yeraltı suları konusunda çalışarak geçirmiş, ehil bir insan. Yazdığı rapor bizce ciddiye alınması gereken önemli bir rapordur, o nedenle de haberini yaptık. Bu tür bilgiler belgeli olarak gelirse partisine pürtüsüne, cemaatine camiasına bakmaksızın haber yaparız, hiç sorun değil. Bu detaydan sonra gelelim yazı başlığımızdaki konumuza.

Cumhurbaşkanının açıkladığı sivil anayasa ve demokratikleşme paketi konusunda bu fakirin de birkaç kelamı olacak. AK Parti iktidarı ilk on yılda özgürlükler konusunda çok ciddi ve güzel adımlar attı. Özellikle inanç özgürlükleri, giyim kuşam ve eğitim öğretimdeki fırsat eşitliği konusunda yaptıklarını takdir etmemek mümkün değil. Ancak fikir ve ifade özgürlükleri konusunda AK Parti öncesi dönemi aradığımızı söylersem abartmış olmam. Neden böyle söylediğime gelince; fikir ve ifade özgürlüğü konusunda birkaç düzenleme yapılmış olmasına rağmen uygulamalarda eskisinden çok daha kötü bir durum olduğu kanaatindeyim. Bunu kendimden örnekler vererek açıklarsam hep kendini anlatıyorsun diye eleştireceğinizi bildiğimden meslektaşlarımızın yaşadığı olaylardan örnekler vereceğim. Çok değil bir veya iki hafta önce bir internet haber sitesi şehrimizde üretim yapan bir telefon firmasının sahibinin Boğaziçi Üniversitesindeki olaylarla ilgili yaptığı paylaşımı haber yaparak şöyle bir eleştiride bulundu. ‘Açılışında iktidar partisinin milletvekilleri vardı, Boğaziçi olaylarının yanında’ şeklinde bir haber yaptı. Haberde hakaret yok, iftira yok, yalan yok ama haberin yapıldığı gün haberin muhatabı mahkemeye gidip aynı gün yayın yasağı alıyor. Mahkeme kararını görünce şaşırdım kaldım. Hani haberde hakaret olsa, iftira olsa tamam ama öyle bir durum yok. Neden yayın yasağı verildi anlamış değilim. 

Aynı şekilde onlarca olaya şahit oldum. Başka bir arkadaşımız ima yollu yaptığı haberlerden hapis cezaları aldı. Hadi ben sert eleştiriler yaptığımdan çok tazminat ödedim ama ima yollu veya belgelerle haber yapan pek çok arkadaşımız mahkûmiyet aldı. İşin kötü tarafı bu tür cezalar basın yayın üzerinden yapılınca ikiye katlıyor. Pek çok arkadaşımız bu konuda sıkıntı yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Şayet demokratik açılım yapılacaksa veya özgürlükler konusunda samimi adımlar atılacaksa önce fikir ve ifade özgürlüğü konusunda yapılmalı. Devletin bölünmez bütünlüğüne, toplumun manevi değerlerine, teröre ve buna benzer konularda destek olan beyanatlar ve açıklamalar elbette suç sayılmalı ama bunun dışındaki eleştirilere kısıtlama getirilmesinin hiç ama hiç doğru olmadığı kanaatindeyim. Basın yoluyla hakarette öyle enteresan maddeler var ki aklınız şaşar. İma yoluyla birisini tarif ederseniz hakaretten sayılıyor. Örneğin siz birisi için öküz veya çakal dediniz, birisi de çıkıp o beni tarif ediyor, şahidim de var deyip bir de sahtekâr birini bulup şahit olarak ifade verdirirse yediniz cezayı gitti. İşin garip tarafı muhatabın hem tazminat açma hakkı var hem de ceza davası açma hakkı var, ifade özgürlüğü bunun neresinde? Şunu açık ve net ifade etmek isterim ki basının asla ifade özgürlüğü yok, azıcık yan bakın da bakın ne sıkıntılar çekiyorsunuz. Bunun en ağır bedelini bu şehirde bu fakir ödedi. Ufak bir eleştiri yüzünden hangi kurumların üzerinize geldiğini, mahkemelerden ceza verilemeyince başka kurumların nasıl devrelere sokulduğunu bilseniz aklınız şaşar. Allah’a binlerce kez şükürler olsun ki ekonomimiz iyiydi de bu badireleri atlattık, yoksa hak ile yeksan olmuştuk. Gazeteciliği yalamalık ve yağdanlıkçılık sananlar için her şey kolay ama doğruları yazmak isteyenler için emin  olun  çok ama çok zor olduğunu bir kez daha hatırlatarak yapılacak yasal düzenlemelerde mutlak surette ifade özgürlüğünün önünün açılması gerektiğinin altını çizerek  sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

NOT: Dün rahmeti rahmana kavuşan Refah Partisi ve Erbakan Hoca’nın samimi savunucularından eğitimci merhum Kemal Demirel’e Allah’tan rahmet diliyorum. Ona evladı gibi bakan İsmail Sevindik’i hem tebrik ediyor, hem de başsağlığı diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR