BU ZULMÜN HESABINI KİM VERECEK?
Hayatımın akışını değiştiren şu meşhur A Takımı davası altı buçuk yıllık yargılamanın ardından nihayet dün bitti. Davanın ilk başladığı günlerde hayatımda hiç unutamayacağım zulümlerle karşı karşıya kaldım. O güne kadar değil adliye kapısı, polis karakoluna dahi gitmemiş bir insan olmama rağmen, o günün sabahı erkenden sekreterimin telefonu ile uyandığımda belediyeyi askerlerin bastığını, tüm odaları aradıklarını ve benim de acilen belediyeye gelmem gerektiğini söylediklerinde tüylerim diken diken olmuştu.
İnsan kendi içinde ne yaptığını çok iyi bilir. Ben de kendimi iyi tanıdığımdan çok emin olmama rağmen öyle kapsamlı bir operasyon yapılmıştı ki gören, duyan herkes bizleri adeta vatan haini gibi görüyordu. Üzerimi giyinip belediyeye gittikten sonra Kenan Bey'in garnizona gittiğini, beni de orada beklediğini öğrenince Başkan'a şunu söyledim; Cumhuriyet başsavcısını bir ara bakalım konu neymiş Başkan Cumhuriyet Başsavcısını arayınca Başsavcı ona Akaryakıt kaçakçılığı ile ilgili bir operasyon yapıldığını, o konuyla ilgili sadece ifadelerimizin alınacağını ifade etmiş. İfadelerinin alındıktan sonra salınacağımızı da sözlerine eklemiş. Bütün bu söylemlere rağmen benim kafam hiç rahat değildi. Sadece ifadesi alınacak insan savcılığa çağrılır. Asker, belediyeye kadar gelip bizleri askeri araçla garnizona götürmez..
Belediyeye gittikten kısa bir müddet sonra askerler gelip beni aldılar. Onlara kendi makam aracımla gitmek istediğimi söylememe rağmen kabul etmeyip askeri araca binmemi istediler. Ardından birlikte garnizona gittiğimizde karşılaştığımız pozisyon o kadar enteresan bir pozisyondu ki anlatamam sizlere. Sanki biz büyük suç işlemişiz de bizi adeta asacaklar gibi muameleye maruz kalmıştık. Görevliler anında üzerimizde olan her şeyi çıkarmamızı ve onlara teslim etmemizi söyledikten sonra yasal haklarımızı anlattılar ve tutuklandığımızı söyleyerek ailemize haber vermemizi istediler.
Düşünebiliyor musunuz şehrin göbeğinde askerler sizi göz altına alıyor ve sesinizi soluğunuzu çıkaramıyorsunuz. Biz alındıktan sonra şehirdeki iş adamlarından yaklaşık altmış kişinin üzerinde insan garnizona çağrıldı. İfadeleri alındı ve konunun tamamen Samsunspor Kulübü'ne yapılan yardımlar olduğu söylendi. Olayın tamamen siyasi bir komplo olduğunu orada anladım. Yanıma gelen yüzbaşı kendime iyi bir ceza avukatı bulmam gerektiğini, üzerime atılı suçların çok ağır olduğunu söyleyince ona dedim ki; Bak kardeşim benim hiç avukata ihtiyacım yok. Ben ne yaptığımı çok iyi biliyorum. Bu olay tamamen siyasi bir operasyondur ve göreceksin zaman bizi haklı çıkaracak.
Bu olaylar yaşanırken Samsun basınının tamamına yakını sadece bir iki tanesi hariç, olayın Samsunspor kulübüne yardım toplama olayı olmadığını, konunun tamamen kişisel çıkarlar olduğunu, bizlerin Samsunspor adı altında para toplamak suretiyle malı götürdüğümüzü haber yapmışlardı. Olay öyle bir noktaya gelmişti ki evimize damacana suyu getiren insanlar damacanaları yere bırakırken çocuklarımıza adeta hırsızın çocukları muamelesi yaptıklarını hayatım boyunca unutmam mümkün değil. İşin daha da garip yanı ise bir siyasi parti bizleri şehrin Ali Diboları ilan etmiş. Milletvekili adayı kendi el ilanlarının arkasına bizlerin resimlerini koyarak işte şehrimizin Ali Diboları diyecek kadar ileriye gitmişti. Ancak Yüce Rabbim o kadar büyük ki aynı milletvekili adayı daha sonra hakkında çıkan şaibeler yüzünden milletvekilli listesinden istifa etmek zorunda kalmıştı. Gazetelerin köşe yazarlarının büyük bir kısmı olayın tamamen kişisel çıkar ilişkileri olduğunu yazmış, haberler bu minval üzere çıkmıştı. Samsunspor için para istediğimiz kişilerle yapılan telefon görüşmelerimiz sanki kendimize istemişiz şeklinde tüm dünyaya servis edilmiş hatta ve hatta biz içeriye girdikten sonra bitişik koğuşlarda yatan mahkumlar o gazete haberlerini yuvarlak top şekline getirerek havadan bizim koğuşlara atacak kadar bizleri rencide etme yoluna gitmişlerdi.
Bırakın o gün olayların bu şekilde rezilane propaganda yapılmasını, bazı şerefsiz meslektaşlarımız her fırsatta rüşvetten, irtikaptan, zimmetten yargılanan gazeteci diye bizlerden bahsetmeyi zevk haline getirmişlerdi. Şimdi bu şerefsizler ne diyecekler çok merak ediyorum. Gerçi onlar diyecek o kadar çok şey bulurlar ki ama hiç önemli değil. Biz dün de vicdanen rahattık, bugün de rahatız, yarın da rahat olacağız.
Mahkeme altı buçuk yıllık aradan sonra dün nihayet bitti. Üzerimize atılı suçların tamamından beraat ettik. Sadece Samsunspor Kulübüne yardım topladığımız için ben, Kenan Bey ve Başkanla ilgili içişleri Bakanlığından soruşturma alınmasına karar verilmiş. Bunun nedeni üzerimize atılı diğer suçlar yüz kızartıcı ağır suçlar olduğundandır.O suçlarla ilgili savcılık makamının İçişleri Bakanlığı'ndan bizimle ilgili soruşturma izni çıkarmasına gerek yoktu ancak Samsunspor Kulübü'ne yardım topladığımız için görevimizi kötüye kullandığımızı Savcı sonradan iddia edince, mahkemenin bu konuda yargılama yapması yasal olarak mümkün olmadığından o konuyla ilgili İçişleri Bakanlığı'ndan izin istendi. Keşke Samsunspor Kulübü'ne yardım topladığımız için bize ceza verseler de biz de bu iş için içeride yatsak. Bizim bazı şerefsiz meslektaşlar onu bile farklı yorumlayıp bunlar suçlu derseler şaşırmayın.
Özetleyecek olursak, yaklaşık yedi yıla yakın bir süredir bizleri zan altında bırakarak ailemizi, çocuklarımızı, anne babamızı ve sevenlerimizi üzüp onlara adeta Çin işkencesi yapanlar şimdi ne diyecekler çok merak ediyorum. Bir insana hak etmediği halde zulmedenler insan olamayacağı gibi,dünyanın en zalimleri değil de nedirler? Allah'a ve Ahiret gününe inanan hiç kimse böyle bir zulmü kabul edebilir mi? Hayatımın sonuna kadar bu işin peşini bırakmayacağım. Kim ne yapmış ise bu dünyada ve öbür dünyada bedelini ödemeden hakkımı asla helal etmeyeceğim. Kalın sağlıcakla
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.