Zor günler bana dostluğun gerçek yüzünü gösterdi
Hayatımda belki de en uzun, en ağır dört günü yaşadım. Öyle günler ki, dakikalar saat olmadı, adeta yıl oldu. Hiçbir bağım ve bağlantım olmamasına rağmen “Samsun Kuşu” operasyonunda gözaltına alındım. Telefonuma, bilgisayarıma el konuldu. Suçsuz olduğum ortaya çıkınca savcılık serbest bıraktı ama o dört gün, sadece bana değil, aileme de ağır bir imtihan oldu.
O beton duvarların arasında suçsuz olduğunu bilmek ama elinden hiçbir şey gelmemesi insana tarifsiz bir çaresizlik hissettiriyor. Gözlerinin içine baktığın annenin, babanın, eşinin, çocuklarının üzüntüsünü düşünmek… Onların sana ulaşamamasının verdiği acı… İnsanın ruhunu kemiriyor. O dört gün boyunca psikolojim darmadağın oldu, ailem yıprandı.
Ama serbest kaldığımda gördüm ki, hayat en zor zamanında insana bir hakikati gösteriyor: Kimin dost, kimin sadece görüntüde dost olduğunu… Telefonum çaldı, hiç arayacağını düşünmediğim insanlarda aradı, aramasını beklediğim insanlar da. “Geçmiş olsun” dediler, üzüntülerini paylaştılar. Bu bana güç verdi. Ama aramayanlar da oldu. Daha kötüsü, aslı astarı olmayan haberler yapan meslektaşlarımı da gördüm.
Tam da böyle bir dönemde, hiç beklemediğim bir telefon geldi. “Ben Ahmet Ufuk Erkan” dedi. Önce geçmiş olsun dileklerini iletti, sonra konuşmaya başladı. Dinledim. Çünkü 65 yaşına gelmiş bir insanın hayattan süzdüğü tecrübeler, 42 yaşındaki bana ilaç gibiydi. Bir öğüt verdi, bir de hikâye anlattı. Ve işte ben de o hikâyeyi buraya yazmak istiyorum. Çünkü bu yaşadıklarımın özeti sanki o hikâyede saklıydı.
Dostluk Sınavı
Genç bir adam, babasına her gün der ki:
“Benim de dostlarım var, senin dostun gibi.”
Baba itiraz eder:
“Olmaz evlat, öyle çok dost olmaz. Gerçek dost belki bir, belki iki. Fazlasını bulamazsın.”
Aralarında tartışma çıkar. En sonunda baba bir sınav yapmayı önerir. Bir akşam bir koyun kesip çuvala koyarlar. Çuvaldan kan damlamaktadır, dışarıdan bakan birini öldürüp çuvala koymuşlar sanır.
Baba oğluna der ki:
“Al bu çuvalı götür, dostuna ver.”
Delikanlı sırtlar çuvalı. İlk kapıyı çalar, dostu dediği kişi çuvalı görünce kapıyı yüzüne kapatır. İkinci kapı, üçüncü kapı, beşinci kapı… Hepsi aynı. Hiçbiri içeri almaz.
Genç adam geri döner, üzgün bir halde babasına gelir:
“Baba, haklıymışsın. Dost yokmuş ne sana, ne de bana.”
Baba gülümser:
“Hayır evlat. Benim bir dostum var, hadi git ona.”
Genç adam çuvalı sırtlar ve babasının dostuna gider. Adam hemen içeri alır. Bahçeye geçerler, çukur kazarlar. Çuvaldakini bir insan sanıp gömerler, üzerine sarımsak dikerler ki belli olmasın.
Genç adam geri dönüp babasına:
“İşte dost buymuş baba” der.
Babası:
“Dur evlat, daha erken. Yarın git ona, iki tokat at. O zaman göreceğiz gerçek dostluğu.”
Genç adam ertesi gün gider, istemeden de olsa babasının dostuna iki tokat atar. Dost, yüzüne bakar ve şöyle der:
“Git söyle babana; biz iki tokatla satmayız sarımsak tarlasını.”
Hayatın Gerçek Hesabı
İşte dostluk böyle bir şeydir. Sevilecek biri olmadığında bile seni sevmeli… Sarılacak biri olmadığında bile sana sarılmalı… Dayanılmaz olduğunda bile sana dayanmalı.
Dost dediğin; sevinci çarpmalı, üzüntüyü bölmeli, geçmişi çıkarmalı, yarını toplamalı. Kalbinin ihtiyacını hesaplamalı ve her zaman parçaların toplamından daha büyük olmalı. Ve işi bitince seni bir kenara atmamalı.
O süreçte ben gerçek dostlarımı tanıdım. Adliye önüne gelen, serbest kaldıktan sonra iş yerime gelen, bilgisayarım ve telefonum inceleme altında olduğu için “al benim bilgisayarımı, al benim telefonumu haber yap” diyerek imkânlarını paylaşan… Nezarette tutulduğum günlerde işi arka planda organize eden… Tek bir kuruş para talep etmeden bana destek olan avukatım… Yanımda olduğunu hissettiren, moral veren, yükümü paylaşan dostlarım oldu. İsimlerini tek tek sayamayacağım kadar çok insan bana destek verdi. Allah hepsinden razı olsun.
Ama bu saydıklarımın dışında kalanlar da vardı; üzen, hayal kırıklığı yaşatan, en zor günde sessiz kalanlar…
Bu yaşadıklarım bana şunu gösterdi; hayat insana en zor zamanlarında kimin gerçekten yanında olduğunu öğretiyor. İyi günde arayan, tebessüm eden, dostluk gösteren çok olur. Ama asıl mesele, kötü günde, karanlıkta, çaresizlikte yanındakini görebilmektir. O gün geldiğinde dost görünenler birer birer dağılırken, geride kalan tek bir insan bile sana dünyalara değer olur. İşte gerçek dost dediğin, tam da budur. Yanında sessizce duran, seni savunan, yükünü sırtlayan, acını paylaşandır. Çünkü dostluk kelimelerle değil, imtihanlarla ölçülür. Ve ben artık çok iyi biliyorum ki; herkes arkadaş olabilir ama gerçek dost, sadece o sınavdan geçen kişidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.