VEFA

Yaklaşık iki haftalık aradan sonra, gezi mi çalışma mı bilmem ama en azından kafa değişikliğinden sonra tekrar sizlerle buluşturan Rabbime hamdü senalar olsun. Yazı başlığını vefa olarak belirleme nedenim; tarih öğretmeni Ali Kuzencik tarafından kaleme alınan merhum Tevfik İleri'nin ölüm yıl dönümü yazısı çok hoşuma gittiğinden sizlerle paylaşma gereği duydum. Yazı biraz uzun olsa da ecdada olan saygımız ve yazının akışkanlığını göz önüne alarak okumanızı tavsiye ediyorum. Sizleri yazıyla başbaşa bırakmadan önceki gün ahiret yolculuğuna uğurladığımız Harita Müh. Adil Tok kardeşime Allah'tan rahmet, geride kalan ailesine sabırlar diliyorum. Adil kardeşim Samsun'a ilk geldiğinde Refah Partisi'nde birlikte çalıştık, aynı binada komşuluk ettik. Biz razıydık, Rabbim de razı olsun diyerek sizleri yazıyla baş başa bırakıyorum:

“ELLİ KELİMELİK MEKTUPLAR”

Türk milliyetçiliği fikri yapısını sözle değil, icraatlarıyla gösterdi... Milli Eğitim Bakanı: Tevfik İleri…Bize yakışan ülkesine hizmetkâr olan bu güzel insanları unutmamak, unutturmamak.

1951'de Türkiye'de İHL’lerin kurucusu olan ve 27 Mayıs darbesi nedeniyle hapiste iken kanserden vefat eden Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’yi rahmet ve şükranla anıyorum. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah… Sabahleyin kahvaltıda CHP destekli gazeteleri okurken, aleyhinde haber göremeyince eşi Vasfiye Hanım’a şöyle seslenirmiş Tevfik İleri: “Demek ki, dün milletimiz için hayırlı bir iş yapmamışız Vasfiye Hanım!”

Rahmetli Menderes’in Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’ydi O… 27 Mayıs sabahı darbecilere ilk meydan okuyan mebustu. Siyasi hayatı… Yüksek Mühendis Mektebi’nde başladı Tevfik İleri’nin…Aksiyon adamı olacağı daha o yıllarda belliydi. Bozkurt tabelalı MTTB’de başkanlık yaptı. 1930 yılında Razgrad’da Türk mezarlığını tahrip eden Bulgarları protesto mitinglerini organize etti. Erzurum’dan Çanakkale’ye, Samsun’dan Ankara’ya birçok şehirde bulundu. 1938’de Erzurum’da ölen 32 günlük çocuğunu toprağa verirken şöyle demişti: “…Ve nihayet her yurt köşesi gibi kalbimizle bağlı olduğumuz Erzurum’a şimdi canımızla da bağlanmış olduk…”

Evladının defnini bile vatan sevgisine bağlayan, tevekkülü vatan toprağıyla buluşturan bir aşk bu. Onun ve arkadaşlarının vatan aşkı 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti’yle iktidara kavuştu. Samsun mebusu oldu. 10 yıl sürecek vekillik döneminde Ulaştırma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Devlet Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı yaptı. Hep icracı görevler üstlendi. Ama en önemlisi o, Menderes’in Milli Eğitim Bakanıydı.

İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünün açılışında o vardı. Din derslerinin ilkokul müfredatına alınmasının, 20 yıl aranın ardından imam-hatiplerin tekrar açılmasının altında hep onun imzası vardı. Köy Enstitüleri’ni Öğretmen Okullarıyla birleştiren cesur milli eğitimciydi. Hatipliği parmak ısırtacak cinstendi. İdealistti. Memleket aşkını hep hisseden hissettiren bir kişilikti. Türk Milliyetçiliği fikrini sözle değil, icraatla yaptı. Türk Sanat Tarihi Enstitüsü’nü kuran da, Türk Kültür eserlerinin yayınını başlatan da oydu. Ama hep endişe duydu bu vatan aşkının akamete uğratılmasından. İmam-Hatip okullarına kastı olanlardan hep saldırı bekledi. “Çok dikkatli olalım. Bu okulları doğmadan boğmak istiyorlar, mevcutları kapatmam için Türkiye’nin bütçesi kadar rüşvet teklif ediyorlar.” deyip durdu.

Seçimle yenmişlerdi milletin makûs talihini. Hem de üç kez. Ama şalvarlı, çarıklı köylülerin Kızılay’da, Meclis’te dolaşmalarına, oradan ülkeye hükmetmelerine tahammül edemedi darbeciler. Halkın iradesini hiçe saydılar. Diğer mebuslar gibi Tevfik Bey’i de yolladılar zindana. Eşi Vasfiye Hanım’a, kızları Ayşe ve Cahide’ye, oğlu Cahit’e de evlerini zindan ettiler. Evin önüne asker diktiler. 27 Mayıs’ı bayram yapanlar birkaç saat sonra kapıyı çaldılar “Neden bayrak asmıyorsunuz?” diyerek. Kahredici bir soruydu bu, vatanın görüp göreceği en vatansever ev için. Evlendiği gün eşi Vasfiye Hanım’a “Önce vatanımızı, milletimizi seveceğiz, sonra birbirimizi” diyen Hemşinli Tevfik Bey’in eviydi burası.

Yassıada’da cehennemî bir hayata mahkûm edildiğinde bile milleti için dua eden Tevfik İleri…18 Martlarda öğrencileri toplayıp ilk defa Çanakkale’ye götüren Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri…27 Mayıs 1960 onun için de sonun başlangıcıydı. Darağacı listesinde o da vardı. Yassıada’da Menderes’in yol arkadaşı idi. Darbeyi kendine yediremedi. Kahrından kanser oldu. Darbecilerin insafı idamı müebbede dönüştürecek kadardı. Yassıada’dan Kayseri cezaevine gönderdiler onu. Hastalık ilerledi ve Ankara Hastanesi’ne taşıdılar. Ama keder büyüktü. Hemşin’de başlayan dünya sürgünü Ankara’da son buldu. Eylül’de Kayseri cezaevinden eşi ve çocuklarına elveda satırları yazarak sona yaklaşıldığını haber vermişti sanki: “-Allah var. Büyük Allah var. Her şeyi görüyor, biliyor… Gerisi laf u güzaf. Yapılacak tek şey tebessüm etmektir. Size mal mülk, servet bırakmadım. Ama şerefli, namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiçbir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz.”

Kızı Cahide ancak yıllar sonra anlatabildi: “-Babamı tevkif ettikten sonra diğer Demokrat Parti mebuslarına olduğu gibi bizim eve de arama için bir ekip geldi. Birden içeri daldılar. Kütüphanede, raflarda, annemin yatak odasında, çekmecelerde arama yaptılar. Sonradan annemin mücevherlerini aradıkları anlaşıldı. Tabii hiçbir şey bulamadılar, çünkü annemin doğru dürüst bir mücevheri yoktu. İçlerinden biri, ‘benim karımın bile daha fazla mücevheri var. Sizin de hiçbir şeyiniz yokmuş’ dedi ve çıkıp gittiler…” Yine bir vakit kapıya dayanmıştı darbenin hayırsız askerleri…Bir fatura uzatmışlardı: "Bu babanızın Yassıada’da yediği yemeklerin faturası, hemen ödeyin!” diyerek… Acılarla, zulümlerle dolu bir hayattı onunkisi. Ama acılarını şikâyete dönüştürmedi hiç. Yaşanacak bir kaderi olduğuna inandı. Allah’a dayandı, saye sarıldı, hikmete ram oldu. Mütevekkildi hep…

Son mektuplarından birinde şöyle diyordu biricik Vasfiyesine: “…Günlerden Çarşamba diyorlar. 27 Temmuz. Saat beş. Dünya iblis cenneti, ahiret İsmail teslimiyetidir. Rahat uyudum. 04.30’da uyandım. Vasfiyem de ve belki kızlarım da bu saatte uyanıktır. Ve Allah’a niyaz etmektedirler. Hemen kalktım abdest aldım, namazımı kıldım. Ve Allah’ımızın lütfu olan bu güzel ve alacakaranlık sabahta muazzez memleketimiz, yuvalarımız, çocuklarımız ve kendimiz için dua ve niyazda bulundum…” Eşi Vasfiye Hanım geri kalmadı ondan. Zindan hayatının birinci yıldönümünde darbecilerin edatlar ve bağlaçlar dâhil 50 kelimeyle sınırlandırdığı mektup yazma hakkını şu sözlerle kullanmıştı: “Canım Tevfikciğim, bugün Kurban Bayramı’nın ikinci günü. Aynı zamanda seninle bedenlerimizin ayrılık yılı arifesi. Kocaman bir sene geçti aradan. Ve bu kocaman bir senenin hülasasını yaparsak kâr zarar diye, bence kâr tarafımız ağır basıyor. Gerçi, çok ıstıraplar çektik ve çekmekteyiz, işte bu çiledir bence bizi kârlı çıkaran.” O da 50’şer kelimelik mektuplarla cevap veriyordu Vasfiyesine: “-Dün ilk defa yıkandım… Ayın 6’sında komutanın müsaadesiyle Adnan Bey’le görüştüm… İyidir. Osmanlı Tarihi okuyor. Bir de Kur’an-ı Kerim. ‘Dört günde hatmedeceğim’ dedi. O da huzur-ı kalp içinde.” Türk siyasetinin zirve isimlerinden, ahlakı ve vatanseverliği ile günümüz siyesetçilerine numune gösterilecek çapta büyük insan Tevfik İleri’ye rahmetler diliyorum. Kabri nur, ruhu şâd, mekanı cennet olsun inşallah.

Muradımız; Genç öğretmenlerin vatansever ve o dönem tabelasında BOZKURT amblemi olan MTTB’nin kurucu genel başkanı, Türkçü Milli Eğitim Bakanımızı yakından tanısınlar diye bu yazıyı kaleme aldım… Aziz Türk Milleti bu günlere gelene kadar çok bedeller ödemiş. Yakın Tarihe ilgi duyan ve bize yakışan bu büyük ve güzel insanları unutmamak, unutturmamak. Atatürk’ün ölümünden sonra bilhasa 1950 yılların başından itibaren ülke adına yapılan hiç bir hayırlı faaliyeti beğenmeyen şımarık,beceriksiz, milletinin mili ve manevi değerlerden uzaklaşmış, darbeci bölücüsever ve Fetö’nün umut ışığı “ŞER NEREDE; CHP ORADA” zihniyetinden ve onun İYİ yandaşlarından değiliz! Allah’a çok şükür.! Gönlümün Şeyh Edebali’si rahmetli babam tarafından 1960’lı yıllarda alınan ve eve getirilen HAYAT mecmuasında rahmetli Adnan Menderes'in Yassıada Mahkemelerinde bir sözü var ki unutamam.

Der ki; “CHP’liler Türk Milletinin hiçbir başarısına dönüp de baktılar mı.?! Allah kimseyi yaşadığı ülkenin sevincine ve gururuna ortak olamayacak kadar nankör, bahtsız ve zavallı kılmasın. Sanki, bir kısım insan, Allah tarafından sevinmeleri yasaklanmış “Lanetli bir güruh” gibi hareket ediyor maalesefff… Bu CHP zihniyeti bugünde Cumhur İttifakı düşmanlığı sebebi ile Türkiye'nin kazanımlarını bile reddediyorlar. Sevinmek senin de hakkın, eleştir eyvallah... Bilgi ve edep dahilinde hiç kimse eleştiriden muaf değildir. Ama yapılan doğru şeyleri de taktir et yahu. Cumhurbaşkanlığı sistemi ile ülkede yatırımlar şaha kalkmışken zilletçi şer ittifakı mensuplarının hala bu gelişen güzel faaliyetlere çemkirmeleri zuldür! Vatansever ve namuslu bir insan, ülkesi bir başarı yaşadı diye rahatsızlık duymaz. Takdir edilecek şeyleri komplekse kapılmadan takdir etmek lazım.

1940’dan beri CHP’de değişen bir şey yok…Hiç bir zaman “at gözlüklerini çıkarmadılar..Hem sabit fikirliydiler hem de her daim çemkirir idiler. Batı Cephesinde değişen bir şey yok…Felaket tellalı CHP zihniyetine Allah iktidar nasip etmesin. CHP’liler Aziz Türk Milletinin hiçbir başarısına acep dönüp de baktılar mı.?! Nerdeeee… Allah onların şerrinden milletimizi ve devletimizi korusun. Bu ülkede taş üstüne taş koymadıkları gibi yapana da taş, çamur, iftira atarlar. 50 yıldır tecrübe ile biliriz ki…Bunların tıyneti budur. CHP her hizmete takoz koymuştur. Bir sefer olsun gölge etmeyin başka ihsan istemiyoruz.

Kibir... Kendini beğenme ve bir nevi hastalık belirtisidir. Bu ya aşağılık duygusu denilen bir saplantının değişik bir biçimde tezahürü veya cehaletin, aldanmanın bir sonucudur. Kibir ve gurur.. Kabalığın, hamlığın, yetişmemişliğin, hayalperestliğin tezahürüdür. Demokrasi saygı ve tahammül sistemidir… Bundan nasibini alamayanların üslubu hastalıklıdır. ABD ve AB köleleri “ezik” oldukları için; kendileri yapmazlar başkasının yapmaması için elinden gelen her şeyi yaparlar... Buna rağmen yapılmışsa da dönüp bakmazlar, daima aşağılarlar. Devletimize güveniyoruz… Sonuna kadar, sonsuza kadar; “DEVLET-İ EBEDİ MÜDDET.” En güvenilir liman devletimizin limanı… gerisi hikaye…

Dede Korkut Ata ne de güzel der; “Oğul dahi neylesin baba ölüp mal kalmasa. Baba malından ne fayda başta devlet olmasa." Aziz Milletimizi ve Devletimizi sonsuza kadar yaşatmak adına asırlardan beri aziz milletimizin süreklilik gösteren “devlet-ebed-müddet” anlayışına sıkı sıkıya bağlanmak gerekir. ANADOLU…Adını tarihe altın harflerle yazdıran onurlu, fedakar, cesur ve kahraman insanlarla VATAN olmuştur.

Taş Medreseli Tarih Öğretmeni:

Ali KUZENCİK

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR