KİME GÜVENECEĞİZ
Cemaatler, Osmanlı’nın İslamlaşmada en çok istifade ettiği kurumlardı. Tasavvuf da cemaatleşmenin temel direğidir, tasavvuf sayesinde insanlar manevi iklimde daha samimi birliktelik oluşturup yaşam biçimlerini şekillendirmişlerdir. Tasavvuf, İslam Dininin daha mükemmel yaşanması için başvurulan yaşam biçimidir, insanlar bu sayede daha samimi, daha ihlaslı ve daha düzgün hayat yaşama mücadelesi vermek istemişlerdir. İçerisinde tasavvuf olmayan cemaatler yok mu derseniz; elbette var. Üstad Bediüzzaman bizde fena fişşeyhlik makamı yok, fena filihvanlık makamı var, yani şeyhte fena olma makamı yok cemaat kardeşinde yok olma makamı var der. Abdülkadir Geylani Hazretlerinden, Şahı Nakşibendi Hazretlerine, Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerinden Şabanı Veli Hazretlerine, Hacı Bayramı Veli Hazretlerinden Gümüşhanevi Hazretlerine pek çok tasavvuf önderi insanlığa hizmet etmiş maneviyat sultanlarıdır. Günümüze gelindiğinde merhum Mehmet Zahit Kotku Hazretlerinden Mahmut Sami Ramazanoğlu Hazretlerine, Muhammed Raşit Erol Hazretlerinden Mahmut Efendi Hazretlerine tasavvufa hizmet etmiş bu sayede İslam’a hizmet etmiş gönül sultanlarıdır, hepsine Allahtan rahmet dileyerek geldiğimiz noktaya değinmek istiyorum.
Bu mübareklerin onca uğraş verip cemaatler oluşturduktan sonra kendilerinin ahirete irtihalinden sonra bugün yaşananlara bakınca insanın canı acıyor, kahrolup gidiyor. Yukarıda saydığım Allah dostlarının tamamının vefatıyla ortaya çıkan durum emin olun içler acısı. Dünya nimetlerinden arınıp manevi iklimde mutluluğu arama yolu olan tasavvufun geldiği noktaya bakıldığında kiminde evlatlar arası mal paylaşımı kavgası, kiminde post ve makam kavgası, kiminde şucular bucular kavgası, kiminde ise yönetme kavgasını görünce yazıklar olsun demekten başka yapacak bir şey bulamıyorum. Bu insanların yüzünden tasavvufa olan saygımı da yitirdim, geçmişteki yaşadığım tarikat düşüncesine de ara vermek zorunda kaldım. Allah bunun vebalini bunlardan sorsun, Ümmet-i Muhammed’e yaptıkları bu ihanetin bedelini her iki cihanda da ödesinler diye dua ediyorum.
Peki, bu kadar yanlıştan sonra kime inanacağız derseniz; Allah ve Resulünün ortaya koyduğu Kitap ve Sünneti ferdi bazda yaşamaya çalışmaktan öte yapabileceğimiz bir şey yok. Daha önceleri az güvendiğimiz veya cemaatlerden daha az değer verdiğimiz Diyanet İşleri Başkanlığına sonuna kadar güvenip onların kürsülerden minberlerden ve mihraplardan dini anlamda bizlere öncülük edenlerine uyup yaşamımıza devam edeceğiz. Onlarda sıkıntı yok mu derseniz elbette var; her camiada olduğu gibi diyanet camiasında da sıkıntılı pek çok din görevlisi olduğunu çok iyi biliyoruz ama en azından orada denetim mekanizması var, devlet gereğini yapar diye düşünmekteyim. Zekatımızı, kurbanımızı, fitremizi kime vereceğiz derseniz; öncelikli olarak kendi etrafımızda bulunan akraba ve yakınlarımıza vereceğiz. Onlardan artanı da yine Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı kurumlar üzerinden vermekten başka çaremiz yok. İHH’ya pek çok kez kurban ve farklı bağışlarda bulunmuştum ama herkes Sumud yolculuğuna çıkıp canı pahasına Filistin davasına destek verirken Samsun İHH başkanının Polonya’daki Samsunspor maçına gitmesi benim İHH ile olan tüm ilişkilerimin kesilmesine neden olan bir davranıştır. İnsan bu kadar sorumsuz nasıl olur? Müslümanı Hıristiyanı hatta vicdanlı Yahudisi dahi Gazze’deki zulme direniş gösterip canla başla mücadele ederken İHH Samsun başkanının geziye gidercesine Polonya’ya maça gitmesi insanı çileden çıkarıyor. İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, “Bu iş cemaatlere düşmemeliydi, devletler üzerlerine düşeni yapmalıydı” şeklinde açıklamalarda bulunurken önce kendi Samsun İl Başkanının ne yaptığına bakması gerekir. Bu saatten sonra benden İHH’ya tek kuruş çalışmadığı gibi kimseye de verin demem haberleri ola. Cuma günü Samsun’da yapılan Filistin yürüyüşünde de İHH Başkanı yoktu, çünkü maçtan sonra yetişemedi ya da canı gelmek istemedi. Kendileri bu kadar sorumsuz iken başkalarından fedakârlık beklemeleri ne kadar inandırıcı sizler takdir edin. Tüm gelirleri hayırseverlerin yardımından oluşan bir derneğin başkanının bu hassas dönemde kalkıp Polonya’ya maça gitmesi akıllara ziyan bir durum değil de nedir? Bu insanlara mı güvenip yardım edeceğiz? Ben şahsen bu saatten sonra asla güvenmem, sizleri bilemem diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.