PABUCU DAMA ATILINCA
Dilimizde çok anlamlı deyimler, atasözleri, özdeyişler, güzel sözler mevcuttur. Dil için bu argümanlar bir zenginliktir. Her birinin bir alt yapısı vardır. Alt yapısı sağlam olan bina nasıl ki muhkemse dil de öyledir. Tarihimizden bize gelen mirasta çok kıymetli şeyler vardır. Başlık edindiğim deyimin alt yapısına baktığınız zaman şaşırır kalırsınız. Yazının sonunda deyimin söyleniş nedenini yazacağım.
Tabi ki bu arada nereden nereye geldik?" sorusu hafızamızı zorluyor. Tam da bu manada Kur'an bize ilham kaynağı oluyor. Abese Suresi'nde Cenab-ı Hâk; 34 - O gün kişi kaçar, kardeşinden... 35 - Anasından , babasından.. 36 - Eşinden ve oğullarından. 37 - Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır. Buyurmaktadır. Biz bu ayet-i celileleri kıyamet gününde gerçekleşeceğine inanıyorduk/ inanıyoruz.
Herkes birbirinden kaçıyor, menfaat uğruna ebeveynini, akrabalarını, arkadaş ve dostlarını terk etmeler, münferit yaşamalar her geçen gün artmaktadır. Her geçen gün insanlar birbirinden uzaklaşmakar, sanal aleme doğru yaklaşmalar zuhur etmektedir. Bu bağlamda bugün toplumumuzda bu ayetlerin mucizesi gerçekleşmiş görünüyor. Kimse kimseye güvenmiyor. Dolandırıcılık, aldatma, torpil, adam kayıtma, kumpas kurmalar, yetkiyi kötüye kullanma, melek gibi görünüp şeytani tuzaklar kurmalar, zehri altın tabakta sunmalar, haksız yere mal devşirmeler, kendine ve yandaşına 99 pul, başkasına 1 pul reva görülmekte, devlet mekânizması çoğunluğun aleyhine çalıştırılmakta, cumhurun değil de cümbüşçülerin dediği olmakta, özgürlük sloganları hikayeden seçmeler olmakta, her geçen gün zulüm ve baskı artmakta, halkın ekserisi asgari düzeyde hayat mücadelesi vermektedir. Bunun yanında münafığın tüm alâmetlerinin en belirgin şekilde zuhur etmesi v.s, aklımıza gelemeyecek çoklukta ve bollukta menfi ve menfur hadiseler cereyan etmektedir. Gün geçmiyor ki bu hadiseler çoğalmasın. Dünya adım adım cehennemleşiyor. Bilim ve teknoloji arttıkça cehenneme doğru yol alıyoruz.
Artık bilimin ilerleme hızı ışık hızını geçmiştir. Dünyada var olan bilgilerin tümünü toplayıp terazinin bir kefesine koysanız, önümüzdeki üç gün içinde üretilen ve keşfedilen bilgileri toplayıp terszinin öbür kefesine koysanız üç günlük bilgiler daha ağır gelir. Ne müthiş şey değil mi? Bu duruma sevinmemiz icap etmez mi? Elbette!!! Lâkin bu bilgilerin kontrol mekânizması şeytanın temsilcilerinin elindedir. Bu insanvari şeytanlar bu bilgi ve teknolojiyi insanlığın fesadı olarak kullanıyorlar. Tehlikeli olan taraf budur işte!!! Bu adamlar ve evsanesi şeytana pabucu ters giydirirler. İşlerinde bu derece mahirdirler.
Bunlar sadece topraklarımıza saldırmıyorlar. En büyük saldırı ve istilaları beyinlerimizedir. Arkasından da tarımımıza-yiyeceğimize saldırıyorlar. Ekinimizi ve neslimizi bu yolla yok ettiler/ediyorlar. Bakara Suresi: 205'e bakar mısınız? "O munâfık senin huzurundan çıkıp da) gittiği zaman (planlar yaparak) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli yok etmeye çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez" Buyurulmaktadır. Burada bir hususu hatırlatalım: Tarımda verimi artırmak, tohum kalitesini güvence altına almak ve sektörün geliştirilmesini sağlamak amacıyla gerekli düzenlemelerin yapıldığı 5553 numaralı Tohumculuk Kanunu 31/10/2006 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlandı. Ne de güzel bize bu yasa takdim edildi, değil mi?
Ayeti Celileye rağmen İsrail bizi düşündü ve tohum yasası çıkarmamızı tavsiye etti, biz de bu yasayı çıkardık. Öyle mi? dersiniz. Bence aklımızı ekmek-peynir yedi. Bu konuyu geçiyorum. Ebu Hureyre -radıyallahu anh- anlatıyor: Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- söyle buyurdu: "Dünya; mü'minin zindanı, kafirin cennetidir." Allah Azze ve Cellenin kıyamette mümin için hazırladığı kalıcı nimetler yanında bu dünya hayatı onun zindanıdır. Acaba bu Hadis-i Şerif'in manası mı gerçekleşiyor.
Dünyayı kendilerine cennet, bizlere cehennem yapmak istiyorlar. İnanan tüm müslümanları kendilerine biricik düşman görüyorlar. Zülmetmedikleri bir müslüman ülkesi yok. Dünya zenginliğinin % 55''i bizde olduğu halde %95'i kendilerine diğerini bize reva görüyorlar. Son iki asırdan beri durum böyledir. İslâm Birliği kurulmadan nesil ve ekin istilasına son vermeden dünya bize cehennem olmaya devam edecektir.
Şimdi konu başlığıma dönüyorum. Dikkatle aşağıdaki satırlar okunursa beyin nöronları farklı çalışmaya başlayacağına inanıyorum. Zira her ders alıcı bilgi beyin nöronlarını farklı çalıştırır. Buyurun: Osmanlı döneminde ayakkabıcılık büyük bir ustalık gerektirirdi. Her usta kendi yaptığı ayakkabının arkasında durur, işine titizlikle yaklaşırdı. Ancak bazen kötü malzemeden yapılan ya da kısa sürede yırtılan ayakkabılar müşteri tarafından geri getirilirdi. Bu durumda, hatalı ayakkabının sahibi olan ustanın pabucu, dükkânının damına atılırdı. Bu hem bir uyarı hem de esnaf arasında bir utanç göstergesiydi.
Dükkanların çatılarına bakarak o semtte hangi ustanın iyi, hangisinin zayıf olduğunu anlamak mümkündü. Çatısında az ayakkabı olan, düzgün ve sağlam iş yapan usta saygı görür; çatısı eski, yırtık ayakkabılarla dolu olan ise güven kaybederdi. Bu yüzden “pabucu dama atılmak” deyimi, zamanla “gözden düşmek”, “önemini kaybetmek” anlamında kullanılmaya başladı.
Bugün hâlâ biri işini kaybettiğinde, yerine başkası tercih edildiğinde ya da toplumda değerini yitirdiğinde “senin pabucun dama atıldı” deriz. Aslında bu söz, Osmanlı’daki ayakkabıcıların ahlâk ve ustalık anlayışından günümüze kalan, hatayı görünür kılan bir geleneğin dilimize yerleşmiş hâlidir.
Selam ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.