Hastalar ve hastalıklar

Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
Yeryüzünde yaşayan insanların onda birini musibetzedeler ve hastalar teşkil eder.
Hastalara hakikî teselli kaynağı îmandır. İmanlı hastalar îmanın verdiği teselli kuvvetiyle, nuruyla hastalığın âhirete ait sevabını düşünür, sabreder, şükreder, dua edip yalvarır. Allah'tan afiyet ister.
Hastalıklardan korunmak bir vazife olduğu gibi, hasta olunca merak etmemek, sabır içinde şükretmek de mühim bir vazifedir. Çünkü hastalıkla geçen bir ömür Allah'tan şikâyetçi olmamak şartıyla mü'min için ibadet sayıldığına dair sahih rivayetler vardır. Sabreden, şükreden hastaların bir dakikası bir saat veya bir gün ibadet sayıldığı sabittir.
Hastalıklar dünyaya dalıp âhireti unutan insanları gaflet uykusundan uyarmak ve hastayı günahlardan temizlemek için İlahî bir memur olarak gelirler.
Evet, hastalık yapan mikroplar başıboş değillerdir. Onların dizgini Allah'ın elindedir. Hikmeti icabı o memurlarını dostlarına da, düşmanlarına da gönderir.
Çünkü vücudumuz, âzâ ve cihazlarımız O'nun mülküdür. O kendi mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Esma-i hüsnasının nakışlarını göstermek için çok haller içinde bizleri çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Çok kere sağlık ve afiyet verir, bazen de hastalık verir.
Allah'ın yaptığı her şey ya bizzat veya neticesi itibariyle güzeldir.
O'ndan gelen hastalık da hoş, ihtiyarlık da hoş, ölüm de hoştur. Nuru da hoş, nârı da hoş...
Hastalığın mânâsında bir güzellik olmasaydı, Hâlık-ı Rahim en sevdiği kullarına hastalıkları vermezdi. Sahih bir hadiste vardır ki: "En ziyade musibet ve meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi, en kâmilleridir.'' (bk. Tirmizi, Zühd 57; Ahmed b. Hanbel, I/172, 174)
İnsan açlıkla Allah'ın Rezzak ismini tanıdığı gibi Şâfî ismini de hastalığıyla bilecektir.
Musibetler, hastalıklar Rabbülâlemîn'in bir kısım isimlerinin ahkâmım gösterdikleri için hikmetlidir. Hastalık perdesi arkasında güzel mânâlar vardır.
Aziz Kardeşlerim!
Kur'ân'ın asrımıza bakan veçhesini tefsir eden, hâlis ve muhlis bir Kur'ân tefsiri olan Risâle-i Nur Külliyatı'nda izah edildiği gibi; "İnsan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak, rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azmi bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaretle ebedî, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür. Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve afiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur, kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor. Ömür sermayesini bâd-i hevâ, boş yere sarfettiriyor."
Hastalıksa ilahî bir memur olarak gelir, ikaz eder, gözünü açtırır, insanın vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var, gururu bırak, seni Yaratan'ı düşün, kabre gireceğini bil, öyle hazırlan!"
Ve yine hastalık der ki: "Senin vücudun taştan, demirden değildir. Belki daima ayrılmaya müsait muhtelif maddelerden terkip edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla, Mâlik'ini tanı, vazifeni bil, dünyaya niçin geldiğini öğren!"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Özdemir Arşivi

HAVF

26 Şubat 2024 Pazartesi 09:00
SON YAZILAR