Mehmet Büyükalbayrak

Mehmet Büyükalbayrak

GDO(2)

 Yaklaşık bir haftadır şehir dışında bulunduğum için Samsun"un gündeminden habersizim. Ancak ülkemizin her yerinde olduğu gibi, iki gün kaldığım İzmit"te ve devamında konakladığım İstanbul"da, gerek H1N1 virüsünün neden olduğu domuz gribi vakaları, gerekse GDO"lu gıda tartışmaları,  daha uzun süre halkın gündemini meşgul edecek gibi görünüyor. Bu nedenle, geçen haftaki yazımda genel hatları ile bahsettiğim genetiği değiştirilmiş organizmalarla (GDO"lu gıdalar) ilgili görüşlerimi, konu ile ilgili çıkarılan yönetmelik hakkındaki düşüncelerimi de ilave ederek belirtmeye çalışacağım.
 Öncelikle, genetiği değiştirilmiş organizmalar kullanılarak üretilen gıdaların insan sağlığı üzerindeki etkileri ile ilgili yeterli araştırma yapılmadığını belirtmeliyim. Yapılan araştırmalar kısa süreli ve yetersizdir. Daha tehlikelisi de, araştırmaların bu işten nemalanan firmalar tarafından desteklenmesidir. Bu durum, sonuçların doğruluğunun sorgulanması için yeterli şüphenin oluşmasının da başlıca nedenidir.
 Burada beni tedirgin eden en büyük neden, yaratılıştaki mükemmelliğine müdahale edilen bir organizmanın neye dönüşeceğinin, önceden bilinemeyeceği gerçeğidir. Sanırım, bu nedenledir ki, bu tür organizmaların gıdalara binde dokuzdan fazla katılması durumunda bunun ambalajda belirtilmesi zorunluluğu getirilmiştir. “GDO"lu madde ihtiva eden gıda…” Aman dikkat, “Frankeştayn gıda…” Tuttum bu adı…  Tartışmalardan edindiğim izlenim: Uzun süreli ve detaylı araştırmalar yapılıp sonuçları alınıncaya kadar GDO"lu gıdalardan uzak durmada yarar var. Para işin içine girince kimseye inanamıyorum. Bir zamanlar, çayda radyasyon tehlikesi olmadığına halkımızı inandırabilmek için, televizyon ekranlarından halkın gözünün içine baka baka çay yudumlayan bakanlar hatırlıyorum da!
 Konunun diğer boyutuna gelince, yerli tohumlarımızın yok olmasına neden olan hibrit tohum uygulamalarından sonra, bu belaya talip olmanın mantığını anlayamadım. Binlerce yıldır çiftçimizin kullandığı tohumlar, bir anda yok oldu. Şimdi her yıl yeniden tohum satın almak zorunda kalıyor halkımız. Anadolunun binlerce yıllık birikimi yavaş yavaş yok oluyor. Bahçemde, geleneksel tohumla domates yetiştirmek istiyorum: Tohum bulmak mümkün değil… Sebep, hibrit tohumlar… Daha çok ürün veriyor… Daha dayanıklı… İyi güzel de, ben de ilave ediyorum: Domatesten başka her şeye benziyor… Daha sert… İçinde boşluklar oluşuyor… Olgunlaşamıyor… Ot gibi…  Bunlar hibritler için… Genetiği değiştirilince ne ile karşılaşacağımızı Allah bilir…
 O halde, GDO"lu ürünlerin ithali neden serbest? Ülkemizin geçmişi bu konularda,  maalesef, şaibeli… Çıkarıldıktan bir hafta sonra iptal edilmiş terlik kararnamelerini, onbeş gün sonra iptal edilmiş mısır kararnamelerini hatırlayınca,  yine zengin edilmesi gerekenler mi var, diye düşünüyorum.
 Ülkemizde yetiştirilebilecekler, bize fazlası ile yeter. Elverir ki, çiftçimize destek olunsun. Verimli ovalarımız, başka yerlerde yapılabilecek tesislerle kirletilmesin.  Tesisler başka yerlerde de yapılabilir ama, tarım her yerde yapılamaz. Daha çok kazanma hırsına teslim olunmamalı… Tohumlarımıza sahip olabilmek için yarın çok geç olabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Büyükalbayrak Arşivi
SON YAZILAR