OLAYLARA DOĞRU YERDEN BAKMAK LAZIM

Bugün iki konuyu ele almak istiyorum. Bunlardan biri dövizdeki artışla ilgili ortaya konulan duruş ve sosyal medyadaki tezviratlar, ikincisi de Yakakent’teki göçmen kaçakçılığıyla ilgili arka planda konuşulanlar olacak. Gazetecilik mesleği kendi dünya görüşünüzü, siyasi düşüncenizi, inancınızı bir kenara bırakarak olayları tarafsız ve doğru topluma anlatma sanatıdır. Dünya görüşümüze uygun insanların yanlışlarını eleştirmemek, dünya görüşümüze ters olan insanların doğrularını desteklememek asla bu mesleğin şiarından olamaz. Bu nedenle iki olaya da tarafsız ve objektif bir gözle bakarak sizlere doğru bilgiler vermeye çalışacağım. Öncelikli olarak dövizdeki dalgalanmaları veya ekonomik kriz olarak da adlandıracağımız bu durumu değerlendirmek gerekirse işin doğrusu ve kitabın ortasından konuşulması gereken konu; krizin iki boyutunun olduğudur. Bunlardan biri kriz evrensel bir krizdir, sadece ülkemizle kısıtlı olmayıp tüm dünyada mamulünden hammaddesine, temel ihtiyaç maddelerinden endüstride kullanılan maddelere kadar her şeyin fiyatı döviz cinsinden ikiye katlamış durumda. Bizim gazetede kullandığımız kâğıdından kalıbına, boyasından matbaa malzemelerine kadar her şey önce döviz cinsinden zamlandı, ardından dövizin bu noktaya gelmesiyle dörde katlamış bir durumda. Bizim durumumuz böyle de diğer sektörlerde durum farklımı derseniz; tüm sektörlerde durum aynı. Ancak burada olaylara bakarken hamaset yaparak veya düşmanlık yaparak değil de olayları tarafsız ve sağlıklı bir biçimde değerlendirmek zorundayız.

Pandemi ilk başladığında bugünlerin geleceğini pek çok ekonomist ve siyasetçi söylemişti, ben inanamamıştım. Neden inanmadın derseniz; dünyanın hiçbir yerinde tarım ve imalat durmadı, sanayi sektörü imalatı azaltsa da durmadı, eğitim ve hizmet sektörü durdu, onun da üretimle ilgisi yok. Peki neden bu kadar sıkıntı oldu derseniz; tamamen global güçlerin kurmak istedikleri yeni dünya düzeninin politikalarının gereği olan bir durum. Ancak burada ülke olarak bizim çok yanlış politikalar ürettiğimizden sıkıntılarımızın daha fazla olacağı muhakkak. Ülkedeki üretim yapan işletmelerin tamamının özelleştirilip dışarıya bağımlı hale gelmemiz, üretimden tüketim toplumuna dönmemiz fevkalade yanlıştı. Şeker fabrikalarından kâğıt fabrikasına, Sümerbank’ından çimento sanayine, azotundan bakırına pek çok kurumun devlet tekelinden çıkartılıp özel sektöre devredilmesi sonucunda tarım ülkesi olan ülkemiz tarım ürünlerinin birçoğunu ithal etmek zorunda kalmıştır. Hal böyle olunca da her şeyi dışarıdan ithal eden, üretim yapmayan, hizmet sektörüyle, turizmle ve ufak sanayicilerle baş başa kalan bir ülke haline geldik. Dövizin yükselmesinin tek nedeni üretimin yapılmamasıdır.

Sosyal medyaya bakınca insanların bir kısmı dolar kaç lira olursa olsun Reisi yedirmeyiz modundalar, bir kısmı da ülke battı iktidar gitsin modunda. Ben şahsen bu iki mantığa da karşıyım. İktidar son beş altı yıldan beri ekonomik politikalarda ciddi hatalar yapmakta, bunları yapmaması lazım. Muhalefet de iktidar ekonomiyi batırdı gitsin dememeli, ülke batarsa hep beraber batarız doğrusu şudur deyip alternatif politikalar üretmeli. Bu işler ne hamaset yaparak olur ne de körü körüne düşmanlık yaparak olur. Bu konuyu burada kapatarak ikinci konumuza girmek istiyorum.

Günlerden beri bazı basın yayın organlarının gündeminde olan Yakakent’teki göçmen kaçakçılığı konusunu merak edip araştırdım. Karşıma çok farklı bir tablo çıktı. Bu olay sadece Samsun’da değil. Türkiye’nin yirmi küsür vilayetinde aynı durum söz konusu. Yakakent’teki işin arka planında başka birileri var. Bunların Ankara’dan gelip bu işi organize ettiklerini öğrendim. Daha önce Samsun’da bir kamu kurumunda işçi statüsünde çalışan bir bayan daha sonra Ankara’da başka bir kurumda işe başlamıştı, o kurumda çalışırken sürekli olarak kaymakamları, valilikleri ve kamu kurumlarını ziyaret ediyordu, daha sonra çalıştığı kurum bunları fark edince onu işten atmıştı. Aldığım bilgilere göre bu bayanın Yakakent’e gelip bu işi organize ettiğini söylüyorlar, yapısı da buna müsait. Olaylar öyle yazılıp çizildiğinden çok daha farklı boyutta. Kimse benim bu işlerden haberim yok diyemez, belediyelerde başkanın haberi olmadan kalem oynamaz. Bu olay organize bir olaya benzemekte, sadece Yakakent’te değil ülkenin diğer şehirlerinde de yirminin üzerinde aynı şekilde olaylar olmuş. Bu nedenle olaylara bakarken doğru yerden bakmak lazım diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Adnan Bahadır Arşivi
SON YAZILAR