DÜŞÜK PROFİL...
“Düşük Profilli İnsan” ifadesi genellikle; etkisi sınırlı veya sosyal, kültürel, entelektüel yönden geri planda kalan kişiler için kullanılır. Ancak bu tanım değer yargısı içermemeli; küçümseyici değil, durumu tarif edici olmalıdır. Düşük profilli insan; kendi kabuğuna çekilmiş, toplum içinde fazla öne çıkmayan, sosyal, kültürel ve iletişim açısından pasif kalan, düşüncelerini ifade etmekte zorlanan, karar alma, yönetme ve yönlendirme pozisyonlarından uzak, genellikle eğitim, çevre, ekonomik imkânlar gibi nedenlerle geri planda kalmış kişidir. Bu kişilerin düşük profilli olmaları bir "kişilik kusuru" değil, çoğu zaman fırsat ve çevre eksikliğinden kaynaklı bir durumdur. İncitmek, aşağılamak için bu kavram kullanılmaz. Öfkeyi, ifadeye dönüştürmek amacıyla, tenkit ve eleştiri için, ikinci şanısları bu kavramla tınatmak; alaycı bir tavır ve uslüp olur. Böyle bir uslüp, esas anlamı buharlaştırır. Çünkü; yanlış uslüp, doğru sözün katilidir.
Düşük profilli insanlar; çekingen ve içine kapanık olurlar, toplum önünde konuşmaktan kaçınır, kendini ifade etmede zorlanırlar, özgüven eksikliği çekebilir, başkalarına kıyasla yetersiz olabilirler. Bu; onların yaratılış hâlidir, bu durumda olanlarla alay etmek; fıtrata karşı alaycı tavır almaktır ki, Yaratana meydan okumaktır.
Düşük profilli insanların iletişimleri zayıftır, geniş çevreleri yoktur, sosyal ilişkileri dar çerçevededir. Onlar kritik sorumluluk alamazlar, karar alma veya yönetim gibi sorumluluk gerektiren alanlardan uzak dururlar. Göz önünde olmaktan hoşlanmazlar. Medyada, toplulukta, liderlikte veya temsil gerektiren konumlarda yer almak istemezler. Konuşmaktan çok dinlemeyi seçer, fikir beyanında geri planda kalırlar. Mütevazı yaşam tarzını tercih ederler,. Gösterişten, abartıdan uzaktırlar. Hayatlarını sade, dikkat çekmeyen biçimde sürdürürler. Kendi kararları yerine başkalarının yönlendirmelerine bağlı kalabilirler.
“Düşük profilli” olmak; ahlâkî ya da insanî eksiklik anlamına gelmez, değer eksikliği değildir. Hz. Bilâl, kölelikten gelen biriydi; toplumda “düşük profilli” görülüyordu ama İslâm’ın yücelttiği örnek bir şahsiyettir. Bugün de birçok düşük profilli insan; sessizce ailesine, işine, toplumuna katkıda bulunur ve sadakatleriyle, dürüstlükleriyle Allah katında çok değerlidir.
Toplumda her bireyin aynı imkanlara, eğitime, sosyal çevreye ve ifade kabiliyetine sahip olmaması son derece doğaldır. Bu farklılıklar, değer farkı değil, sadece imkân farkıdır. Ancak bazı insanlar, sosyal veya entelektüel açıdan daha düşük profilli bireylerle iletişimde küçümseyici, üstten bakan veya dışlayıcı bir üslup sergilemektedir. Bu, ne insanîdir ne de İslâmîdir. Kur’an’ın dilinde üstünlük takvada gizlidir. Kur’ân-ı Kerîm’de insanlara nasıl davranılması gerektiğine dair çok sayıda ayet yer alır. Bunlardan biri; “Yüzünü kibirle insanlardan çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Şüphesiz Allah, kendini beğenmiş, övünen kimseleri sevmez.” (Lokmân, 31/18) buyurmaktadır. Bu konuda temel ölçüyü belirleyen ayette; “Sizin Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileri olanınızdır.” (Hucurât, 49/13) buyurulmaktadır. Bu ayet, eğitim, zenginlik, makam veya çevrenin değil; takvanın üstünlük ölçüsü olduğunu açıkça bildirmektedir. Kendini üstün görerek insanlara değer biçmek, Kur’anî bir tutum değildir.
Hz. Peygamber (sav), hayatı boyunca “düşük profilli” diye nitelenebilecek kimselere karşı
hiçbir zaman küçümseyici bir dil kullanmamış, onların iç dünyasına saygı göstermiş, değer vererek yaklaşmıştır. Bir bedevî, Mescid-i Nebevî’nin bir köşesine bevleder. Sahâbîler müdahale etmek isterken, Resûlullah (sav) onları durdurur, adamın işini bitirmesine izin verir, ardından o bölgeyi temizletir ve nazikçe nasihatte bulunur. Bu olay, cahilce davranan bir insana dahi bağırmak yerine, öğretici ve sabırlı olunması gerektiğini göstermektedir. Hz. Ali (ra), halkla iç içe yaşar, bilgisini sormaktan çekinenleri yüreklendirir, hiç kimseyi bilmediği şeylerden dolayı mahcup etmezdi. Zira asıl büyüklük, bilgiyi paylaşırken gösterilen tevazudadır.
İnsana değer verenin değeri artarken, küçümseyici tavırla tanıtım yapmak insanları gülünç duruma düşürür. İmam Şafiî buyurur ki; “Benimle münakaşa eden cahil karşısında susmak, onu küçümsemek değil, kendimi yüceltmektir.” Bilgi, güç ve mevki sahibi olmak; başkalarını küçümsemek değil, onları yükseltmek için bir vesile olmalıdır. İnsanları dış görünüşüne, eğitim düzeyine veya sosyal durumuna göre değil; taşıdığı ruh ve niyete göre değerlendirmek, İslâmî bakış açısının temelidir. Her insan Allah’ın kuludur. Değersiz insan yoktur, değer verilmeyen insan vardır..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.