PKK'NIN SONU
1989 yılında vatan görevime gittim.
Acemi birliğimde eğitimci olarak kalmam istenmişti.
Rahat bir görev, güvenli bir kışlaydı.
Ama ben, milletime ve devletime en çok nerede faydalı olacaksam orada olmak istedim.
Bir dilekçe verdim ve OHAL bölgesine, sıcak çatışmanın tam ortasına gitmek istediğimi bildirdim.
Dağıtımım Mardin İl Jandarma Alay Komutanlığı’na çıktı.
O dönem, terör örgütü PKK’nın en azgın olduğu, köy baskınlarının, hain pusuların, yollarda şehit cenazelerinin sıradanlaştığı yıllardı.
Mardin İl Jandarma Alayı, bölgedeki en stratejik komutanlıklardan biriydi.
Fiziki istihbarat, operasyon planlaması, teslim olan veya yakalanan teröristlerin sorguları bu merkezde yürütülürdü.
Biz alayda 28 kişilik özel yetiştirilmiş timdik.
Her biri özel olarak seçilmiş, eğitilmiş, vatan sevgisiyle yoğrulmuş bu timin bir ferdi olmaktan onur duydum.
Ateş destek unsur komutanı olarak görev yaptığım timde, en fazla 18 kişi görevde olabilirdi.
Çünkü kimi izinli, kimi hasta, kimi yaralı olurdu.
Ama hiçbir zaman görev aksamazdı.
Dönüşümlü olarak her gün araziye çıkılır, gece pusuları, gündüz arazi taramaları yapılırdı.
Günlerce birliğe dönmeden görevde kaldığımız olurdu.
Toprağın her karışı şehit kanıyla yoğrulmuştu.
Her çıkışımızda ‘dönemem’ ihtimali vardı.
Ama biz bunun hesabını yapmazdık.
Çünkü bu vatan, birliğin, beraberliğin, bağımsızlığın adıydı bizim için.
Bizim görevimiz sadece terörist kovalamak değildi.
Biz orada Türk milletinin gücünü, kararlılığını, adaletini ve vatan sevgisini temsil ediyorduk.
Askerlik sonrası sivil hayata ve siyasete atıldım.
O dönem yaşadıklarımı, gözümle gördüklerimi, kalbimde hissettiklerimi unutmadım.
Bir kitap yazdım.
Kitabın bir bölümünde Güneydoğu Anadolu’daki terör sorununa ve çözüm yollarına yer verdim.
Çünkü o bölgede silahın gölgesinde yaşayan insanların yaşadıklarını anlamadan bu meseleyi çözemeyiz.
Devletin kudretiyle, milletin merhametiyle bu sorunu ancak birlikte çözebiliriz.
Ve bugün...
PKK terör örgütünün fesih kararı aldığına dair haberler geliyor.
Bu, yıllar süren kararlı mücadelenin, şehitlerin, gazilerin, anaların gözyaşının, devletimizin azminin bir sonucudur.
Bu fesih, terörün karanlık ideolojisinin halk nezdinde iflas ettiğini, dağın tepesinde bile inanç kalmadığını gösteriyor.
Ama unutulmamalıdır ki, silahın sustuğu yerde gaflet başlarsa, bedeli ağır olur.
Bu nedenle teröre karşı mücadele, sadece silahla değil; eğitimle, adaletle, kalkınmayla ve milli birlik ruhuyla sürdürülmelidir.
Ben bugün, bir zamanlar dağlarda görevli bir asker olarak değil, vatanını seven biri olarak şunu söylüyorum; Türkiye, sadece ordusuyla değil, milletiyle, iradesiyle, kararlılığıyla terörü bitirmiştir.
Şimdi görevimiz; bu barışı kalıcı hale getirmek, her karışı şehit kanıyla yoğrulmuş bu cennet vatanı daha adil, daha güçlü, daha huzurlu bir geleceğe taşımaktır.
Bayrağın gölgesinde büyüyen her çocuk, silah değil kalem tutabilsin diye, biz o gün dağlarda görevdeydik.
Bugün de, aynı inançla barışın nöbetindeyiz.
Vatan sağ olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.