1 MAYIS: EMEĞİN TARİHİ, MÜCADELENİN GELECEĞİ
Tarihler bir miladı değil, bir hafızayı temsil eder.
1 Mayıs da işte öyle bir tarih...
Üzerinden yıllar geçse de, sokaklara dökülen binlerce işçinin alın teri hâlâ asfaltın çatlaklarında yankılanır.
Emeğin en haklı çığlığı, dünyanın dört bir yanında olduğu gibi bu topraklarda da hâlâ tam anlamıyla duyulmayı bekliyor.
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, yalnızca bir kutlama değil; sistemin çarkları arasında ezilen insan emeğinin haykırışıdır.
1886 yılında Amerika’nın Chicago kentinde, sekiz saatlik iş günü talebiyle başlatılan grevlerin acı bilançosu, sadece bir trajediyi değil, aynı zamanda insan onurunun direncini de tarihe kazımıştır.
Bugün, üzerinden 139 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu talebin bir benzeri hâlâ birçok coğrafyada haykırılıyor.
Peki bizde durum ne?
Türkiye’de 1 Mayıs’ın hikâyesi sancılı, parçalı ve zaman zaman yasaklı bir tarihle örülü.
1977’de Taksim Meydanı’nda yaşanan ve 34 kişinin hayatını kaybettiği “Kanlı 1 Mayıs” hâlâ hafızalarda tazeliğini korurken, o günden bu yana 1 Mayıs’ın anlamı yalnızca bir emek günü değil, aynı zamanda bir toplumsal yüzleşme gününe dönüştü.
Yasaklar, kısıtlamalar, müdahaleler…
Bunlar da bu tarihin ayrılmaz parçaları.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da meydanlar polis bariyerleriyle çevrili, sendikalar bölünmüş, işçi sınıfı örgütsüz.
Öte yandan çalışanların yükü büyümüş, ücretler erimiş, sosyal haklar ya askıya alınmış ya da göstermelik hâle gelmiş durumda.
Taşeron sistem hâlâ bir norm gibi sunuluyor, gençler diplomayla değil torpille iş bulma yarışına girmiş, kadın emeği hem ucuz hem görünmez kalmış.
Çalışan yoksulluğu denilen kavram ise artık sadece bir akademik terim değil; milyonların gerçeği.
1 Mayıs’ı sadece bir gün değil, bir dönüşüm çağrısı olarak görmek gerekiyor.
Zira dayanışma sadece aynı işi yapanların değil, aynı kaderi paylaşanların ortak çabasıyla mümkündür.
İşçisiyle, memuruyla, emeklisiyle, asgari ücretlisiyle; bu toplumun her kesimi emeğin kıymetini biliyor ama kıymetini veremeyen bir düzende yaşıyor.
Şunu açıkça söylemek gerekir: Emek sadece fiziki bir çaba değildir.
Emek, insanın hayatını anlamlandırma biçimidir.
Bu nedenle, emeğe değer vermek, insana değer vermektir.
Her işçinin, her çalışanın insanca yaşama hakkı vardır ve bu hak 1 Mayıs meydanlarında aranmalıdır.
Ancak bunun yolu da sadece bir günlük gösterilerden değil, yıl boyu süren örgütlü mücadeleden geçer.
Bugün 1 Mayıs.
Sadece anmak değil, anlamaktır mesele.
Anlamalıyız ki; işçinin hakkı alın teri kurumadan verilmelidir.
Anlamalıyız ki; adaletin olmadığı yerde kalkınma sadece istatistiklerde olur, sokakta olmaz.
Anlamalıyız ki; dayanışma sadece afişlerde değil, fabrikalarda, ofislerde, hastanelerde, okullarda yaşanmalıdır.
Son söz yerine...
Her sabah şantiyeye servise yetişmeye çalışan, hastane koridorlarında nöbet tutan, tarlada gün ağarmadan çalışmaya başlayan, beyaz yakalı gibi görünüp güvencesizliğe teslim edilmiş tüm mavi yakalıların, kadınların, gençlerin, emeklilerin günü kutlu olsun.
Bir gün; gerçekten emeğin hak ettiği değeri bulduğu, 1 Mayıs’ların bir “kutlama”ya değil, bir “başarı”ya dönüştüğü zamanları da görebilmek umuduyla...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.