SİLAHLAR SUSTUKÇA HAYAT KONUŞUR
Süleymaniye’nin dağlarında yankılanan sessizlik, bu kez yılların yükünden arınan bir iradeyi temsil ediyor.
PKK’nın, onlarca yıl süren silahlı mücadelesini sonlandırmaya dönük ilk adımı attığı bu mağara, sadece taş ve topraktan ibaret değil.
Orası aynı zamanda tarih boyunca taşıdığı yükle artık hafiflemek isteyen bir coğrafyanın, yorgun bir halkın ve tükenmiş bir çatışmanın aynasıdır.
11 Temmuz 2025 günü, Süleymaniye yakınlarındaki Jasana bölgesinde yapılan tören, sembolik olmaktan çok daha fazlasını taşıyor.
Silahlarını yakan ve teslim eden 30’a yakın PKK’lı, sadece çatışma araçlarını değil, aynı zamanda bir dönemi geride bıraktı.
Tören, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, DEM Partisi ve Türk yetkililerinin gözetiminde gerçekleşti.
Bu geniş katılım, meselenin artık sadece bir örgütün değil, bölgenin, siyasetin ve toplumun ortak meselesi olduğunu ortaya koyuyor.
Bu gelişmenin arka planında uzun bir siyasi ve stratejik süreç yatıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli'nin attığı adımlar sonrasında Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği mesajlar, örgütün merkez kadrosunda ve sahadaki aktörlerde etkili oldu.
Türkiye’nin kararlı operasyonları, uluslararası baskılar, Irak Kürt yönetiminin mesafeli tavrı ve halkın artık silah istemeyen yönelimi, örgütü yeni bir yol ayrımına taşıdı.
Dağdan şehre, silahtan siyasete geçiş fikri, bu kez daha güçlü bir zemin buldu.
Ortadoğu’nun değişen dengeleri de bu süreci hızlandırdı.
ABD’nin bölgeden kademeli çekilmesi, İran’ın bölgesel hamleleri, Suriye’nin kuzeyindeki dengelerin çözülme sürecine girmesi, PKK’yı yalnızlaştırdı.
Türkiye’nin dış politikadaki etkili duruşu ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimiyle kurduğu temaslar, örgütün hareket alanını daralttı.
Bu gerçeklik, silahlı mücadeleyi sürdürülemez hale getirdi.
Türkiye için bu gelişme yeni bir dönemin kapılarını aralayabilir.
Uzun yıllardır güvenlik merkezli yönetilen Kürt meselesi, bu süreçle birlikte daha sivil, daha demokratik ve daha kapsayıcı bir yaklaşıma evrilebilir.
Bu dönüşüm, sadece devletin değil toplumun da sorumluluğunda ilerleyecek bir barış mimarisini gerektiriyor.
Silahların bırakılması, bir başlangıçtır ama tek başına yeterli değildir.
Yaraların sarılması, hafızaların onarılması ve yeni bir toplumsal mutabakatın inşası, en az silahsızlanma kadar önemlidir.
Süleymaniye’deki tören, yalnızca PKK’nın değil, Türkiye’nin siyasi hafızasında da önemli bir kırılma anı olarak yerini aldı.
Bu süreç iyi yönetildiğinde, yıllar süren çatışmanın yerini kalıcı bir huzur, kan ve gözyaşının yerini ortak yaşam iradesi alabilir.
Devletin şeffaflıkla yürüteceği diyaloglar, toplumsal katılımı önceleyen politikalar ve eşit yurttaşlık ilkesi temelinde atılacak adımlar, bu süreci bir fırsata dönüştürebilir.
Bölgede barışa dair ilk gerçek adımların atıldığı bu dönemde, süreci provoke etmeye çalışan çevreler de olacaktır.
Ancak halk, artık bu tuzaklara düşmeyecek kadar yorulmuş ve olgunlaşmıştır.
Toplum, silahların değil, fikirlerin konuştuğu bir iklimi talep etmektedir.
Süleymaniye’de yakılan o silahlar, yeni bir siyasi iklimin doğuşuna işaret etmektedir.
Bu iklimin kalıcı olması için hem Ankara’da hem Diyarbakır’da sağduyunun, cesaretin ve vizyonun hâkim olması gerekiyor.
Türkiye, kırk yıl sonra ilk kez bu kadar somut bir barış fırsatına bu kadar yakın duruyor.
Ve barış, eğer ısrarla savunulursa, yalnızca bugünü değil, gelecek kuşakların kaderini de değiştirecektir.
Tarih, çatışmalarla değil, onları sonlandırabilenlerle gurur duyar.
Bugün Süleymaniye’de yakılan her silah, sadece bir dönemin kapanışını değil, yeni bir geleceğin başlangıcını simgeliyor.
Bu kez gerçek bir barış mümkün.
Ve bu kez, tarih sessizlerin değil, barışa cesaret edenlerin olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.