Mehmet Büyükalbayrak

Mehmet Büyükalbayrak

GDO...

 Ne menem bir şeydir bu GDO? Açık şekli ile “genetiği değiştirilmiş organizma”. Kim ya da kimler hangi amaçla insanlığın başına bela etti bunu?
 Canlıların genleri ile oynayarak, daha dayanıklı veya verimi daha yüksek türler oluşturma düşüncesi, genlerin tanınması ile birlikte düşünülmeye başlanmıştır. Kapitalist sistemin bu düşünceyi kâra dönüştürme hevesi de aynı döneme aittir. Genetiği değiştirilmiş bitkilerle, tarlada üretim denemelerine ilk olarak 1985 yılında başlanmış, ancak, üretime geçilmesi 1996 yılını bulmuştur. O yıldan sonra da, çok büyük bir bölümü ABD'de olmak üzere, bu üretim başka ülkelerde de yapılmaktadır.
 Özellikle mısır, soya, pamuk ve benzeri ürünlerde kullanılan yöntemin savunucuları, dünyanın açlık tehlikesi ile karşı karşıya kaldığını, sorunun ancak bu yöntemle aşılabileceğini savunuyorlar. Ayrıca, bu yöntemde kullanılan tarımsal ilaç miktarında da azaltmaya gidilebildiğini belirtiyorlar. Ancak, bu ürünlerin insan sağlığı üzerinde olumsuz bir etkilerinin olup olmayacağı konusunda net bir ifade kullanılmaktan da kaçınıyorlar
 GDO karşıtlarınca, Frankeştayn gıda olarak adlandırılan bu ürünlerin insan sağlığını tehdit ettiği açıkça ifade ediliyor. Bu konuda da üç tez öne çıkarılıyor. Üretimindeki teknik nedeniyle, GDO'lu gıdaların insanlarda antibiyotiğe karşı direnç oluşturduğu dile getiriliyor. Ayrıca genleri ile oynanmış gıdaların, durgun virüslerin harekete geçmesi ve yeni bulaşıcı türlerin oluşumuna neden olabilecek kombinasyonlar oluşturması tehlikesinin de var olduğu belirtiliyor. (İnsan sormadan edemiyor: Dünyada son yıllarda meydana gelen salgınlarla, bu ürünlerin ilişkisi olabilir mi?..)
 Farklı ürün genlerinin bir araya getirildiği ürünlerin, bu ürünlerden her hangi birine karşı alerjisi olanlarda alerjik reaksiyonlara neden olacağı ayrı bir tehlike olarak ifade ediliyor. Bir diğer tehlike de, kuraklığa ve böceğe dayanıklılık sağlanması amacıyla değiştirilmiş genlerdeki böcek ilacı etkisinin, ürünü yiyen bünyelerde toksik etkiler ortaya çıkarabileceği ihtimali olarak belirtiliyor.
 Bunlar sağlığa karşı etkileri. Bir de, sömürü düzeninin yerleşmesine, yani kapitalizmin daha iyi sömürmesine yapacağı katkı var. Geleneksel üretimde çiftçi, elde ettiği üründen, bir sonraki ekimde kullanmak üzere tohumluk ayırır. Böylece kuşaktan kuşağa geçen bu sağlıklı tohumlar binlerce yıllık genetik yapıyı korur. GDO"lu tohum, yalnızca bir kez kullanılabilmekte ve çiftçiyi her ekimde yeniden tohum satın almak zorunda bırakmaktadır. Yani, çiftçiyi ve ülke tarımını, tohum üreticisi dev şirketlere bağımlı hale getirmekte, onların insafına bırakmaktadır.
 Buraya kadar yazdıklarım, konunun özeti mahiyetinde ve değişik ortamlarda ulaşılabilecek bilgilerdir. Konunun beni ilgilendiren iki yönü var. Birincisi, tüketici olarak neyi tükettiğimi bilme olanağım olmadan, zararını, faydasını bilmeden, ne verilirse onunla idare etmeye çalışma zorunda bırakılmam... Ki, bu sömürge ülkelerde uygulanan yöntemlerden biridir. İnsan olarak ne yediğimi, ne tükettiğimi bilme hak ve özgürlüğüne sahip olmam en doğal hakkımdır. Jakobenist yaklaşım, sadece yönetim anlayışında değil, beslenmemizde de karşımıza çıkmaya başladı, demek ki!.. Esas tehlikeli olan da bu...
 Bir diğer konu, “dünyada açlık var” safsatası... Evet, dünyada açlık var ama üretimin azlığından değil, paranın olmayışından. Açlığın önlenebilmesi için daha fazla üretmek gerektiği doğru olmasına doğrudur da, üretilene nasıl ulaşılacağı da düşünülmelidir. Bugün, israf edilenler, yoksul ülkelere aktarılabilse, dünyadan açlık silinecektir.
 Üretimle ilgili, çok daha önemli bir konu da, tarım alanlarının amacı dışında kullanılması ve kirletilmesidir. Çarşamba Ovası'nı termik santrallere feda etmeyi düşünen zihniyetin bir an önce değişmesi gerekir. Tehlikenin büyüğü burada yatmaktadır. Buna bir de, tohumlarımızı yabancıların insafına terk etme aymazlığını katarsanız, sonuç hiç de iyi olmayacaktır.
 Unutmayalım ki dünyamız, her şeye rağmen, üzerinde yaşayan insanların tüm ihtiyaçlarını karşılamaya yetebilecektir ama, sonsuz bir hırsla sürekli artan isteklere, ne yaparsanız yapın, yetmeyecektir.
 Kapitalizmin daha çok kazanma hırsı, dünyamızın sonunu mu hazırlıyor, acaba

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Büyükalbayrak Arşivi
SON YAZILAR