Toplum Nereye…

Topluca cinnet halini yaşıoruz. Neler oluyor bizlere sahi ? Bizi bu noktalara getiren sebepler neler acaba? İnsanı, annesini babasını kardeşini öldürecek kadar vahşileştiren, arkadaşını sudan bahanelerle bıçaklayacak kadar canavarlaştıran, on paralık nedenlerden dolayı en yakınlarını katledecek kadar insanlıktan çıkaran, çocuğuna şefkat ve merhametle yaklaşması gereken anneyi küvette boğacak kadar çıldırtan sebepler sıradan ve basit şeyler olabilir mi? Ya da bir solukta ve bir kaç kelime ile özetlemek mümkün mü? İnsanın kanını donduracak kadar çirkin ve bir o kadar da iğrenç olaylar dikkate alınmaz ve ciddi çözümler ortaya konmazsa gelecekte hiç bir şekilde önlenemeyecek kadar vahim olayların patlamasına zemin hazırlanmış olur.
Genelde bu tür sorunların analizleri yapılırken ve çözümler ortaya konulurken, sorunların temeline inip gerçekçi yaklaşımlar sergilemek yerine daha çok siyasi ve ideolojik görüşlerimizin ışığında açıklamalarla yetinmek zorunda kalıyoruz.
Yukarıdaki sorulara cevap arayalım öyleyse;  Toplumu bu noktaya getiren sebepler nelerdir?
Bazı insanlara göre sorunun kaynağı ekonomik, bazılarına göre eğitim ve bazılarına göre de ahlaki donanım eksikliğidir. Aslında olayları geçmiş ve şimdiki zaman dilimlerine yayarak değerlendirirsek sebeplerin ekonomik olduğu sonucunu hiç bir zaman çıkaramayız.Ekonomik nedenler olsa olsa tetikleyici unsur olabilir.
Bugün üniversite mezunu koca  koca adamların dolandırcılıktan hüküm giymeleri, her türlü iğrenç ve vahşet olaylarının içinde bulunmaları, en adi suçları bile işlemekten geri kalmamaları sorunun nedeninin de tek başına eğitim olmadığını çok açık ve net ortaya koymaktadır.Tabiri caizse okumuş ama adam olamamış insanlarımızın da çok sıradan ve çok adi suçları işleyebiliyorlar olmaları, sadece okumayla çözüm arayanların da hayallerini yıkmaktadır.
Bütün bunların ötesinde, belki bazılarına göre klasik bir yaklaşım olarak algılanacaktır ama sorunun özünde ahlaki ve inanç dinamiklerinin zayıflamış ve aşınmış olması yatmaktadır. Gelişen olaylara ve yaşanan bunca sorunlara baktığımızda ilk iki çözüm yolu tutmadığına göre, mantık olarak üçüncü yolun çözüm olma ihtimali yüksek olacaktır.
Ayrıca soruna insan merkezli baktığımızda; insanı iç dünyasından kontrol edemediğinizde dışardan ne kadar kontrol altına almaya çalışırsanız çalışın başarılı olma ihtimaliniz çok zayıf kalacaktır. İnsan zafiyetleri olan bir varlıktır. Zafiyetleri onu hata yapmaya ve yanlış davranışlara sürüklemeye sebep olmaktadır. Ve yine zafiyetlerini gidermek ancak iç İnsanı tanımadan, insanı anlamadan onunla ilgili düzenlemeler yapmak havanda su dövmekten öteye gitmiyor malesef. İnsanı sadece fiziksel boyutuyla ele alarak bir nevi makina gibi değerlendirip onun ruhsal boyutunu hesaba katmayanlar, hiç bir zaman çözümü de bulamayacaklardır. Fizik boyutunda bile bir çok gelişme insanın ruhsal boyutuyla bağlantılı olduğu bugün aşikardır.Hastalıklara direnç ve tedavinin  sadece ilaç yada operasyonlarla  olmadığı bir çok saygın tıp otoriteleri tarafından kabul görmekte ve tedavide uygulanmaktadır.
İnsanın ruhi boyutunda en büyük direnç noktası ve kontrol mekanizması inanç ile sağlanır. İç kontrolü buradan yapılır. Direnç noktasında bozulma ya da aşınma olduğunda en küçük ve basit etkenler bile insanın dengesinin kaybolmasına ve her türlü kötülüğü ve çirkinliği yapmasına sebep olabilmektedir. İşte bugün toplumumuzda üzüntüyle izlediğimiz ve anlam veremediğimiz vahşetin temelinde yatan en önemli neden de budur. Bunun çözümü de iç kontrolün tekrar sağlanmasındadır.Yarınlarımız bugünlerimizi aratmasın... Bizden söylemesi..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR