OMÜ SAMSUN’UN GURURU OLDU

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Genel Sekreteri Yrd. Doç. Dr. Selahattin Özyurt, bu haftaki “Pazar Sohbeti” yazı dizimizin konuğu oldu. OMÜ ile ilgili sorduğumuz her soruya içtenlikle cevap veren Genel Sekreter Özyurt'un sıcak tavırları da sohbete renk kattı. Özyurt,2008 yılında yaklaşık 21 bin öğrenci sayısı olan OMÜ' nün 41 bine nasıl ulaştığını, OMÜ'nün neden tercih edildiğini şöyle dile getiriyor “Sorgulayan ve çözüm arayan bireyler yetiştiren, gelişen teknolojileri takip eden, öncü ve yenilikçi kalite anlayışıyla bilim, eğitim ve sağlık hizmeti sunan, öğrenci başına düşen öğretim üyesi sayısı Türkiye ortalamasının üzerinde olan, kültürel ve sosyal yaşama önem veren bir üniversite olduğu için Ondokuz Mayıs Üniversitesii tercih ediliyor”

 

OMÜ Genel Sekreteri Özyurt ile yaptığımız sıcak bir o kadar da keyifli o sohbet…


 

ANIL OLFAZ:Hocam öncelikle genel anlamda Üniversite deyince size göre ne anlaşılmalı ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi deyince aklınıza ilk ne geliyor?


SELAHATTİN ÖZYURT: Anıl Bey öncelikle Pazar Sohbetine beni konuk ettiğiniz için teşekkürlerimi sunarım. Denge Gazetesinin değerli okuyucularına da selam ve saygıyla sohbetimize başlayalım isterim. Sohbete başlarken kavramlar her zaman sıkıcıdır ama olmazsa olmazdır. Evet, Üniversiteler geleneği ve tanımı gereği bilimsel, fikri ve entelektüel saha olarak toplumları aydınlatan, eleştirel düşünmeyi yerleştiren, müşterek çalışma anlayışının hakim olduğu, bilgiyi arayan, üreten, ileten ve yayan özerk öğretim ve araştırma merkezleridir. Ondokuz Mayıs Üniversitesi deyince de bu bilinç düzeyinin oluştuğu mekan ve kimliğin anlaşılmasını istiyoruz ve bunun için gayret sarf ediyoruz. Açıkçası OMÜ deyince ilk aklıma ne geliyor diye düşünmemiştim. Şu an düşündüğümde ise çok güzel bir kampus bütün zihnimi kaplıyor diyebilirim. Gerçekten de kampüsümüz çok güzel ve inşallah bu güzelliği işleyerek cazibesini arttıracağız.


ANIL OLFAZ:Peki hocam Üniversitemizi tanımadan önce sizi kısaca tanıyalım diye söylesem kendinizi ne şekilde anlatmak istersiniz?


SELAHATTİNÖZYURT:Teşekkürler,memnuniyetle…Ordu Kabataş'lıyım.Ladik Akpınar Öğretmen Lisesi'nde 6 yıl yatılı okudum. Ankara Üniversitesi'nde Eğitim Yönetimi ve Planlaması Bölümü'nde Lisansımı, İstanbul Üniversitesi'nde Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme Anabilim Dalı'nda Yüksek Lisans ile Doktora'mı tamamladım. İçişleri Bakanlığı'nda Memur ve Müdür olarak, Sakarya Üniversitesi'nde Öğretim Üyesi olarak çalıştım. Anabilim Dalı Başkanlığı, Bölüm Başkanlığı ve Yüksekokul Müdürlüğü görevlerinde bulundum. 2008 yılından itibaren Ondokuz Mayıs Üniversitesi Genel Sekreterlik görevini yürütüyorum. Eğitim, Sosyoloji, Sosyal Antropoloji alanlarında Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora dersleri verdim; makaleler, kitaplar yayınladım.


ANIL OLFAZ:Tekrar Üniversiteye ilişkin devam edersek, Üniversitelerin yönetimi değiştiğinde neler değişir veya neler değişmeli?

SELAHATTİN ÖZYURT: Benim genel anlamda yönetime ilişkin dünya görüşüm şudur: sihirli sistem yoktur, sihir yönetenle yönetilenin yabancılaşmamasıdır. Yani idealize ettiğiniz her ne ise davranışlarınıza yansımalıdır. Söz ve davranışları örtüşmeyenlere kızıl derililer “çataldilli” derler. Bana göre Üniversitedeki Rektör ve üst yöneticiler değiştiğinde hiçbir şey değişmemeli; ilkeler, kurallar olmalı, kurumsal kimlik oluşmalı ve adil bir durum ortaya çıkmalı…ancak bu bir temennidir. Temenniler maalesef davranışlara yansıyamıyor. Kendi payıma şunu söylemek isterim; görevler, haklar ve sorumluluklar belirlenmiş olsun ve herkes buna göre enerji harcasın…


ANIL OLFAZ: Peki hocam siz yönetime geldiğinizde neler değişti?


SELAHATTİN ÖZYURT: Öncelikle şunu çok önemsedik: Üniversitede bir kamplaşma, kutuplaşma vardı, bizim de içinde bulunduğumuz çok sayıda çalışan Ülkenin genel konjonktürünün Üniversitemize biraz fazlalaşarak yansımasından dolayı mağduriyetler yaşamıştık. Ancak biz göreve geldiğimizde son zamanların moda tabiriyle rövanşist bir duygu içinde hareket etmedik. Çünkü bunun sonu yoktu… Bize yapılırken yanlış bulduğumuz davranışlardan özellikle kaçındık; çünkü birileri hakkı, hukuku hatırlamalıydı ki toplumsal huzur olsun…Biz böyle davranınca da karşılığını aldık diye düşünüyorum. Çünkü siz karşıdakine aynasınız; bir kaç kişilik iflah olmaz kavgacının dışında Üniversitemizde huzura olan özlemin doya doya yaşandığını düşünüyorum. Tabiî ki yaptıklarımızı tabiri caizse “mucize” olarak ifade edebilirim; bu konularda sorunuz olursa detaylandırabilirim.


ANIL OLFAZ: Üniversitedeki bu huzur nasıl oluştu?


SELAHATTİN ÖZYURT: Anıl Bey, Sadi der ki: “balçık çok olursa deve bile kayar”…İnsanların davranışlarını idealize etmek isterseniz bence toplumsal zemini yani mekanı sağlamlaştırmanız gerekir. Burada toplumsal zeminden kastedilen genel anlamda adalettir. Mevlana'nın dediğince “gülü sulamak, dikeni budamak”tır. Zaten insan fıtratının en bariz ihtiyaçlarından biri adalettir; siz hak edene hak ettiğini verdiğinizde normal şartlarda sorun da bitmiş olur. Belirli ilkelerle, kurallarla, kalıplarla, değer yargılarıyla kurumsal kimliğinizi oluşturmaya katılımcı bir şekilde fırsat tanırsanız insanlar da kurguladığınız kimlik ve mekana uygun davranırlar; tabiî ki yine genel anlamda…


ANIL OLFAZ: Hocam Üniversiteyle ilgili iddialı başarılarınızı, rakamlarla vereceğiniz imasını yakaladım; peki bunlara başlamadan önce başarınızın altında yatan başka bir sır var mı?


SELAHATTİN ÖZYURT: Bence güzel soruyorsunuz; Sokrat gibi... Sokrat insanın zekasının doğurganlığına inanır. Uygun soru olduğunda insan zekasının çözemeyeceği bir problem olmadığından yola çıkar. Onun için felsefede cevaplar sonsuz, sorular sınırlıdır… Neyse felsefeye dalmadan rivayetlerden gidecek olursak eskiden beri şöyle bir klişe vardır: “Türkiye'de petrol bulundukça Amerika şirketleri sondajları cıva ile kapatıyor”, diye…Bu ne derece doğrudur bilemiyorum, böyle ise bizim açımızdan iyidir, önce dünyadaki petrolleri bitirelim, kendi ülkemizdeki nasıl olsa bizimdir;şaka tabiî ki… Espriden uzaklaşıp konumuza dönersek ben hep şunu söylerim: Bizim eğitim sistemimiz yaratıcılığımızın/zekamızın üzerinde sondaj borularını cıvalayan Amerikan şirketleri gibidir…Nasıl ki “van minüts” bir cıva açıcıysa, bizde kalbimizden bir “van minüts”, çekerek başladık diyebilirim. Görev ve sorumluluklarımızdan asla taviz vermeden insanı merkeze alarak, kişiliklere saygı çerçevesinde “toplam kalite yönetimi” veya “katılmalı yönetim” tarzına benzer bir yönetim anlayışında yol alıyoruz diyebilirim. Üniversitedeki akademik ve idari ikili yapının dengeli oluşturulmasıyla… Aslında kültürel gerçekliğimizin ve manevi değerlerimizin bize tarihin derinliklerinden süzerek getirdiği kavramların özüne vakıf olabilmeye çalışmamız ve bu kavramları zamanın ruhunda yoğurarak davranışlarımıza yansıtmamız en büyük sırdır. Helal, haram, sabır, şükür gibi kavramlar anlam arayışı ve başarımızda yol haritamız olmaktadır.


Ölçümüz iş ve kişiliktir: zaten işi düzgün olanın kişiliği, kişiliği düzgün olanın işi de düzgün olmaktadır. Bu arada Sayın Rektörümüzün her proje karşısında proje sahibi kadar heyecanlandıklarını ve onun kadar emek, zaman harcadıklarını söylemeden geçersem eksik olabilir… Hocamız basit bir örnek olarak şirket elemanı alımında bile çalışkanlık, dürüstlük ölçütlerine muhtaçlık ölçütünü de eklemektedir; bunlar küçük görünür ama büyük sırlardır. Zaten insanlar arasında çok küçük farklar vardır; büyük fark oradan ortaya çıkar.


ANIL OLFAZ: Sayın Hocam Üniversitenin kısa bir özgeçmişini anlatır mısınız?


SELAHATTİN ÖZYURT: Kısaca evet, ancak detaylı bir özgeçmişin ayrı bir sohbet konusu olması gerektiği rezervi koyarak anlatayım. Üniversitemiz 1 Nisan 1975 tarih ve 1873 sayılı Yasa ile kurulmuştur. 1960'lı yıllarda Samsunlular Üniversite düşüncesini çeşitli platformlarda yeşertmişlerdir. Bu düşünceler ve eylemler 2010 yılında yayımladığımız “35. Yıla Armağan” kitabında belgelerle detaylandırılmıştır. 2006 yılında Üniversitemizden ayrılan fakülte, yüksekokul ve diğer birimlerle Amasya ve Ordu Üniversiteleri, 2007 yılında ise Sinop Üniversitesi kurulmuştur.


 

 

 

ANIL OLFAZ: Hocam Üniversite geçmişine ilişkin ayrıntılı bilgilere girmeden genel anlamda neler söylemek istersiniz?


SELAHATTİN ÖZYURT: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Karadeniz Bölgesi'nin en büyük Devlet Kuruluşudur. Hem çalışanları için, hem Samsun için, hem de Türkiye'miz için iftihar kaynağıdır. Bunun sorumluluğu aşağı yukarı dört yıldır bize uykuyu, gezmeyi, eğlenmeyi adeta haram kılmıştır. Şükürler olsun dört yıla yakın zamandır cumartesi pazar dahil günde ortalama 13-14 saat mesai yapıyorum; ama karşılığını da alıyorum.


ANIL OLFAZ: Sayın Genel Sekreterim OMÜ'nün Türkiye Üniversiteleri arasındaki sıralaması nedir?


SELAHATTİN ÖZYURT: Galiba Üniversitelerimizin sayısı 200'e ulaşmak üzeredir. Bu 200 Üniversite içerisinde hangi kriterleri öne çıkarırsak çıkaralım bizim Üniversitemiz ilk 8 ile 15 arasında gidip gelmektedir. Ülkemizin ve şehrimizin genel özellikleri göz önünde bulundurulduğunda Üniversite açısından önemli bir konumda olduğumuz için çok şanslı ve gururluyuz diyebilirim.


 

 

 

ANIL OLFAZ: Örnek vererek bir soru sormak isterim. Mesela benim, OMÜ'yü tercih etmemi gerektirecek özellikleri önceliklerine göre sıralayabilir misiniz?


SELAHATTİN ÖZYURT: Haklısınız; OMÜ'yü neden tercih etmeliyim gibi bir soruya cevap oluşturamazsak önemli bir eksiğimiz ortaya çıkar. Böyle bir soruya açık yüreklilikle ve güvenle şu cevapları verebilirim: Sorgulayan ve çözüm arayan bireyler yetiştiren, gelişen teknolojileri takip eden, öncü ve yenilikçi kalite anlayışıyla bilim, eğitim ve sağlık hizmeti sunan, öğrenci başına düşen öğretim üyesi sayısı Türkiye ortalamasının üzerinde olan, kültürel ve sosyal yaşama önem veren bir üniversite olduğu için Ondokuz Mayıs Üniversitesi'ni tercih etmelisiniz; diyebilirim.


ANIL OLFAZ: Hocam kentte halk ile Üniversitenin kopuk olduğu görüşü çok yaygın, siz bu görüşe katılıyor musunuz? Katılıyorsanız bunun nedenleri, katılmıyorsanız gerekçelerini anlatabilir misiniz?


SELAHATTİN ÖZYURT: Kent halkı ile Üniversitenin kopuk olduğuna dair genel kanaatin olduğunu biliyorum. Ancak bu sorunuza cevap verirsem çok tartışmalı olabilir. Ama siz sordunuz, ben de samimi olarak cevap vereceğim. Burada objektif kriterim şudur: “boşluk bakışınızın biçimini alır.”

Şu anki ruh halimle objektif kriterimi eksene alarak birazda entelektüel gevezelik olsun diye şunları söyleyebilirim: Akademisyenlerin halktan kopuk olması işin doğası gereğidir. Bunun altındaki sosyolojik, psikolojik, ahlaki nedenleri irdelemek hikayelere, romanlara, bilimsel çalışmalara, felsefeye vs. konu olabilir. Sadece halktan değil kendi ailesinden hatta biraz daha abartırsak toplumun yaygın değerleri açısından kendinden de kopuk görülebilir. Bu iyimidir, kötümüdür diye sorarsak “Paradigmadan bağımsız gözlem, gözlemden bağımsız düşünce olmaz” derim. Genel anlamıyla yaratıcı şahsiyet dediğimiz insanlar farklı frekanslarda yaşamaktadır. Bir de yaygın bir kanaat ve kabul akademik camianın “aristokrat” olduğuna ilişkindir. Sizin söylediğiniz kanaatle bu kanaatin üst üste durması da mümkün olamayacağından galiba iki kanaatinde doğruluk payı olmaktadır. Sadece günümüzde değil, bilginin gücü insanlık tarihiyle paralel olarak süregelmektedir. İnsanlığın her döneminde bilgiye gizem ve diline ketumluk hakimdir; şifrelidir.


Ben şahsen bugünü iletişim çağı olarak isimlendirmeyi daha uygun buluyorum ama genel kanaat bilgi çağıdır. Bilgi çağında bile gerçek, yararlı bilgi gizemli ve şifrelidir. Ancak iletişim kirliliği içerisinde başıboş dolaşan virüslü bilgiler ucuzdur ve yaygınlaşabilme imkanı bulabilmektedir. Dolayısıyla gerçek bilgi bu çağda daha da büyük güç olmaktadır. Misal olsun diye bir kamyon tarım ürünü 100 gram sanayi ürünüyle eşdeğerken 100 gram sanayi ürünü 1 KB bilgi ürününe bile denk gelemeyebilmektedir.


Toplumsal tabakalaşmada eğitim düzeyi, gelir düzeyi ve mesleki saygınlık en önemli belirleyiciler olduğu için her tabakanın değer yargıları, davranış kalıpları farklılaşmaktadır. Bu da toplumsal bir gerçekliktir; üzerinde çeşitli perspektiften yorumları saklı tutmaktadır. Kendi payıma şunu açıklıkla söyleyebilirim: Ülkemizin ve ailelerimizin durumu itibariyle farklı kimlikler içerisinde her zaman farklı rolleri oynuyoruz; okulda hoca, maçta sporcu, evde anne baba vs. şeklinde… Hatta çoğumuz çift dil kullanıyoruz; iş de İstanbul Türkçesi, geniş ailemiz içerisinde yöresel dil veya Yöresel Türkçe olarak…


Neyse uzatmadan sadede gelecek olursak sizin bence sorudan kastettiğiniz üniversite/sanayi, üniversite/sivil toplum kuruluşları, üniversite/resmi ve özel kuruluşlar, üniversite/iş hayatı gibi alanlar… Bu konularda Sayın Rektörümüzün destan yazdığını çok rahat söyleyebilirim. Detaylarına hiç girmeden Teknopark, Tekmer, Sürekli Eğitim Merkezi, Uzaktan Eğitim merkezi, Üniversite Sanayi İşbirliğini Geliştirme Merkezi gibi müesseselerle projeler veya proje ortaklıkları üzerinden yapılanları saymakla bitiremeyebiliriz. Bunlara ek olarak halkla bütünleşme ve halkla ilişkilere örnek teşkil etmesi açısından hastanemiz ve planetaryum, olimpik yüzme havuzu, otellerimiz, kantinlerimiz gibi sosyal tesislerimizin ne derece fonksiyonel hale geldiği herkes tarafından gözlenebilmektedir.


ANIL OLFAZ: Hocam kısaca yaklaşık dört yılda yaptıklarınızı özetler misiniz?

SELAHATTİN ÖZYURT: Anıl Bey özetlerken ara ara Üniversitemizi tanıtırsam mazur görürsünüz umarım. Ondokuz Mayıs Üniversitesi 2008 yılında yaklaşık 8 bin dönüm araziye sahipken bugün yaklaşık 10 bin dönüm araziye sahip olmuştur. Yaklaşık 2100 akademik personel, 4 bin in üzerinde idari personel ve işçi çalışmaktadır. 2008 yılında dokuz olan Fakülte sayısı bugün on beş'tir. 2008 yılında iki olan yüksekokul sayımız bugün dörttür. 2008 yılında sekiz olan yüksekokul sayımız bugün on birdir. Dört olan Enstitü sayımız bugün beştir. Şu anda on sekiz olan araştırma uygulama merkezlerimizin dokuzu 2008'den sonra kurulmuştur.


Üniversitemizin alt yapısı 2008'den sonra tamamına yakın yenilenmiştir. Eski binaların tamamına yakını ve özellikle hastanemiz büyük oranda yenilenmiştir. 2008 yılında yaklaşık 21 bin olan öğrenci sayımız şu an itibariyle yaklaşık 41 bin'dir. Bu öğrencilerden yaklaşık 5 bin'i uzaktan eğitim öğrencisidir. 2008 yılında 14 Ülkeden yabancı uyruklu öğrenci sayımız 241 iken bügün 52 Ülkeden 850'dir. Ayrıca 2008 yılından önce OMÜ'nün 60 Erasmus Üniversitelerarası anlaşması varken bugün 24 farklı AB Ülkesiyle 157 anlaşma bulunmaktadır. Uluslararası İlişkiler için beş farklı dilde tanıtım katalogları hazırlanmıştır.Ali Fuad Başgil Hukuk Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, İletişim Fakültesi, Mimarlık Fakültesi ve Turizm Fakültesi 2008 yılından sonra kurulmuştur. Şu anda Güzel Sanatlar Fakültesi'nin kuruluşu tamamlanmak üzeredir.


Fakülte ve Yüksekokullarda ki Bölüm sayımız 2008'den bu yana %50 oranında artış göstermiştir. 2008 yılında Öğretim Üyesi başına düşen Akademik Yayın 0.77 iken şu an itibariyle 0.85'dir. Öğretim Üyelerine verilen Akademik Gelişimi Destekleme Programı desteklerine 2008 yılında olmayan “yurtdışı uzun süreli destek” ve “uluslararası atıf teşvik desteği” eklenmiş ve her yıl önemli miktarda destek verilmiştir. Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı tarafından da projelerimiz ilk defa 2011 yılı itibariyle desteklenmeye başlamıştır.


2008 yılında internete bağlantı hızımız 80 Mbps iken bugün 200 Mbps'dir. 3800 bilgisayarımız internete bağlıyken bugün 4250 bilgisayar internete bağlıdır. 2008 yılında abone olunan elektronik veri tabanı 23 iken 2011 yılında 46'dır. 2008 yılında e-dergi sayısı 23400 iken 2011'de 33 bin'dir. 2008 yılında e-kitap 4 bin iken 2011 yılında 45 bin'dir.


2008 yılında koleksiyona eklenen basılı kitap 4234 iken 2011 yılında 6171'dir. Enstitülerimizde yapılmış olan Yüksek Lisans, Doktora, Tıpta Uzmanlık ve Sanatta Yeterlilik tezleri açık erişim ve kurumsal arşiv projesi çerçevesinde kütüphane otomasyon sistemine (LIBRA) aktarılmıştır.Görme engelliler için 500 sesli kitap, belgesel içerikli video ve kasetler, yabancı dil yardımcı ses kasetleri, müzik kasetleri ve CD'ler mültimedya biriminde “engelsiz üniversite” projemize uygun olarak faaliyete girmiştir.


Sadece kütüphanemizdeki yenilikler bile sohbetimizin süresini aşacağı için özetle devam ediyorum.Yeni Fakülte ve Yüksekokul inşaatlarımızla Öğrenci Yaşam Merkezi, Şefkat Evi, Şehir İletişim Merkezi, Okul Öncesi Öğrencileri Uygulama ve Eğitim Merkezi, Gelişimsel Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi gibi inşaatlarımız ve eğitim/sağlık sektörü büyük onarım inşaatları kampüslerimizi şantiye haline getirmiştir. Bu inşaatlarımızdan hukuk fakültesi, turizm fakültesi, iletişim fakültesi, Yeşilyurt demir çelik MYO, öğrenci yaşam merkezi ve kısmen Alaçam MYO inşaatları bağış yoluyla yapılmış veya devam etmektedir. Ayrıca Adeka ilaç sanayii de kampüsümüz de bağış yoluyla Adeka inşaat kompleksleri yapmak üzere protokol imzalamıştır. Bu hibelerin maddi değeri araziler hariç 30 milyon liranın üzerindedir. Onarım ve inşaat konusunda Hastanemiz çok kapsamlı ve ayrıntılı çalışmalar yapmıştır. Bu ayrıntıları Başhekimimiz Prof.Dr.Mustafa Bekir Selçuk bir pazar sohbetinde anlatırsa daha iyi olur diye ayrıntıya girmek istemiyorum.


Çok teferruata girmeden aklıma gelen birkaç hususu da sıralamadan geçemeyeceğim: Öğrenci sağlık ünitemiz 2009 yılında tamamen yenilenmiştir. Diş üniteleri, acil müdahale doktor ve hemşire odaları yenilenerek donatılmıştır.2010 yılında öğrencilerimiz için psikolojik danışmanlık ve rehberlik birimi kurulmuştur. 2010 yılında kurulan öğrenci butiği bugüne kadar 2500 adet kullanılmamış giysiyi öğrencilerimize vermiştir. Merkez mutfağımız tamamen yenilenerek 10 bin kişi kapasiteli yemek üretimi fonksiyonel hale gelmiştir. 2008 yılında öğrenciye 1.80 lira olan yemek fiyatı bugün 1.50 liradır ve beş kat fazla yemek üretilmekte ve tüketilmektedir. İşçilerimizin sosyal hakları önündeki çoğu engel kaldırılmıştır. İlk defa 2011 yılından itibaren işçilerimize fazla mesai hakları ödenmeye başlamıştır. Sosyal tesisler işletmesi kurularak bütün personelimize daha çeşitli yeme içme ve dinlenme imkanı sunulmuştur. OMÜ Radyo 2009'da internet ve karasal yayına başlamıştır. TEKNOPARK kurulmuş ve ihalesi yapılmıştır.OMÜ İleri Teknoloji Merkezi kurularak ihalesi yapılmıştır.Çevremizi güzelleştirmek için Maliye Bakanlığı ile girişimler sonucu 100 personel bu iş için istihdam edilmiştir. İç kontrol sistemi oluşturularak kapsamlı çalışmalar yapıldı. İş analizleri yapılarak iş şemaları oluşturuldu. Yönetim bilgi sitemi kurularak e-devlet çalışmaları kapsamında e-imzaya geçiş sürecine başlanmıştır.


2008 yılı itibariyle 130 milyon TL olan Üniversitemiz ödeneği 2011 mali yılı itibariyle 214 milyon TL'ye ulaşmıştır. 2008-2011 başlangıç ödeneklerine göre bütçemizde %57 oranında artış olmuştur. Yine 2008 yılında 125 milyon lira olan döner sermaye bütçemiz 2011 yılında 164 milyon liraya ulaşmıştır. Sosyal etkinliklerimizde çok önemli şekilde artış göstermiştir “özenilen üniversite” idealiyle çıkılan yolda verimli ve huzurlu şekilde devam ediyoruz.


Son olarak şunu söylemek isterim: Allaha şükürler olsun dört yıla yakın bir sürede ikiye katladığımız Üniversiteyi önümüzdeki dört yılda en az dörde katlayacak somut projelerimizi oluşturduk. Ancak ben bu kadarını söyleyebilirim; fazlasını Sayın Rektörümüzden alabilirseniz önemli bir gazetecilik faaliyetine imza atmış olursunuz.Bütün yapılanlar çok önemli işlerdir; ama “şefkat evi” projesi beni çok derinden etkilemektedir. Günlerce arabada, dışarıda, koridorlarda yatmak zorunda kalan hasta yakınlarımıza sıcak bir çorba bir banyo imkanı sağlandığını görebilmenin heyecanıyla sohbetimize son verirken kendimden fazla bahsettiysem okuyucularımızdan özür diler size de tekrar teşekkür ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Pazar Sohbeti Arşivi
SON YAZILAR