2025 yılı da bitti.
Takvimden bir yıl daha eksiliyor, önümüze yeni bir sayı ekleniyor. 2026.
Her yılın sonunda benzer cümleleri kurarız;
“Zor bir yıldı”,
“Kolay geçmedi”,
“İnşallah yenisi daha iyi olur.”
Aslında bu cümlelerin her biri, toplumun ortak ruh hâlinin kısa bir özetidir.
Yeni yıllar çoğu zaman beklentilerle karşılanır.
Ekonomide düzelme, siyasette sakinleşme, günlük hayatta biraz daha nefes alabilme arzusu…
Bunların hepsi haklı temenniler.
Ancak yeni bir yıla girerken sadece geleceğe odaklanmak, geride kalan yılın bize ne öğrettiğini kaçırmamıza neden oluyor.
2025, bireysel ve toplumsal olarak yorulduğumuz bir yıl oldu.
Gerginliklerin arttığı, tahammül sınırlarının daraldığı, insanların birbirini dinlemek yerine daha çok konuştuğu bir dönemden geçtik.
Bu tabloyu sadece ekonomiyle ya da siyasetle açıklamak eksik kalır.
Çünkü asıl mesele, insan ilişkilerinde kaybolan denge ve ölçüdür.
Dini açıdan bakıldığında ise zaman, üzerinde durulması gereken önemli bir kavramdır.
İslam inancında yılın değişmesi başlı başına bir anlam taşımaz; esas olan, geçen zaman içinde insanın ne yaptığıdır.
Bir yıl daha yaşlanmak değil, bir yıl daha ne kadar doğru yaşadığımız önemlidir.
Bu nedenle yıl sonları, büyük hesaplar değil ama küçük bir iç muhasebe için iyi bir fırsattır.
Daha sabırlı mı olduk, yoksa daha çabuk öfkelenen insanlar mı hâline geldik?
Daha çok paylaşabildik mi, yoksa herkes kendi derdine mi düştü?
Bu soruların cevabı, yeni yıl için yapılan dileklerden daha gerçekçidir.
2026’ya girerken büyük hedefler koymak yerine, daha sade beklentiler yeterli olabilir.
Daha sakin bir dil, daha az kırıcı söz, daha çok anlayış…
Toplumu ayakta tutan şey büyük laflar değil, günlük hayatta gösterilen küçük ama samimi davranışlardır.
Yeni yılın gelişi, hayatın kendiliğinden değişeceği anlamına gelmez.
Ama herkes kendi payına düşeni biraz daha iyi yapmaya niyet ederse, işte o zaman yıllar gerçekten “yeni” olur.
2026’nın; daha sağduyulu, daha huzurlu ve daha dengeli bir yıl olması temennisiyle…