Yalçındağ yeniden TÜSİAD Başkanı ..
Bugün Ceylan Intercontinental Otel'de gerçekleştirilen TÜSİAD, 39. Genel Kurul Toplantısı'nda Arzuhan Doğan Yalçındağ, yeniden Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine seçildi. Mustafa Koç da yeniden Yüksek İstişare Konseyi Başkanlığı görevine seçildi.
TÜSİAD, 39. Genel Kurul Toplantısı'nın açılışında konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Yalçındağ, son otuz senenin sonu 9'la biten yıllarında gerek Türkiye, gerekse dünya açısından kritik dönemeçler yaşandığını söyledi.
2009 yılının gündemini her gün daha açık ve vurucu şekilde sonuçları hissedilen ekonomik kriz tarafından belirlendiğini ifade eden Yalçındağ, "Krizle mücadelede izlenen yöntemler dünyanın önüne iki yol açacak. Birincisi, özellikle krizle mücadelede istenen sonuçların alınmaması durumunda, ekonomide kamu ağırlığının artması, küreselleşme karşıtlığının güçlenmesi, korumacılığın yeniden gündeme gelmesi ihtimali. İkinci yol ise, ekonominin yeniden büyüme çizgisine oturması ve küresel regülasyon anlayışının güçlenmesi. Bu büyüme sürecinde G-20 ve ötesi koordinasyon girişimlerinin artması ve temiz enerjiyi ve sosyal dengeleri gözeten bir büyüme modelinin benimsenmesi beklenir. Biz, Türk Özel sektörü olarak, ikinci yolun, yani piyasa referanslı ama küresel regülasyonların kurumsallaştığı, progresif, katılımcı, dengeli bir dönemin başlayacağına inanıyoruz" şeklinde konuştu.
Krizin boyutlarına ilişkin belirsizliğin Türkiye üzerindeki etkisinin de tam olarak öngörülmesini zorlaştırdığını ifade eden Yalçındağ, etkinin boyutlarının "teğet geçme" ile "yerle bir etme" arasında değişmesinin, girişimciler ve tüketiciler nezdinde ciddi bir belirsizliğe neden olduğunu ifade etti. Bu bilinmezlik ve gelecekten duyulan endişenin ekonomiyi neredeyse durma noktasına getirdiğini kaydeden Yalçındağ, duran ekonominin çarklarının yeniden dönmeye başlaması için mutlaka bazı adımların atılması gerektiğini kaydetti.
Odaklanılması gereken iki acil ve temel sorun olduğunu ifade eden Yalçındağ, bunların; "Finansal sistemin sorunsuz çalışması ve reel sektörün krediye erişim kanallarının açık tutulması" ve "Yurtiçi talebin uyarılması" olarak sıraladı.
Yalçındağ şöyle devam etti: "Ancak bir konu var ki, ikisinden de daha önemli ve sonuçları itibariyle belirleyici: Beklenti yönetiminin doğru yapılması ve güvenin sağlanması. Beklentiler iyi yönetilemediğinde, iç tüketim daha da hızla daralacak, firmalar kontrolsüz bir küçülme sürecine girecek ve işsizlik artmaya devam edecektir. Bu fasit dairenin kırılması için, öncelikle ekonomik durumun mümkün olduğunca gerçekçi bir analizinin yapılması gerektiği kanısındayız. Hükümetin, hane halkının ve firmaların bu analiz çerçevesinde mutabık olması ve bu mutabakat doğrultusunda bütüncül politikaların belirlenmesi ve kararlı adımların atılması elzemdir. İşte beklenti yönetiminden ve güvenin tesis edilmesinden kastımız budur.
Ancak Halen 2009 yılının büyümesini eksi 4 ile artı 4 arasında tartışıyor olmamız maalesef bu beklenti yönetiminin iyi yapılmadığının belirgin bir örneğidir. Acilen kısa vadede likidite sorununu çözecek, talebi uyandıracak ve uzun vadede de rekabet gücünün tahrip olmasını engelleyecek bir plana ihtiyacımız var."
IMF anlaşmasının tamamlanabilmesinin memnuniyet verici olduğunu ifade eden Yalçındağ, IMF'nin de, içinde bulunulan konjoktürü göz önünde bulundurarak alışılmış uygulamaların ötesine geçeceğini tahmin ettiklerini söyledi.
Likiditenin artması ve talebin canlanmasının önermine işaret eden Yalçındağ, Bunu sağlamanın en temel önlemlerden biri, vergilerin azaltılması olduğunu belirtti. Yalçındağ, en azından, daha fazla vakit kaybetmeden kamu fon akımı da dikkate alınarak vergi yükümlülüklerinin makul bir faiz oranı ile ötelenmesinin doğru olacağını kaydetti.
Şirketler sektörünün yabancı para ihtiyacına da değinen Yalçındağ, "Bu problemin kısa dönemde, IMF, Merkez Bankası, Hazine gibi kaynaklardan yararlanılarak oluşturulabilecek bir fon ile aşılması mümkündür. Tabii burada fonun nasıl ve ne şekilde yönetileceği de önemlidir" dedi.
Yalçındağ, hazırlıkları tamamlanmış olan sektörel ve bölgesel teşvik sisteminin, bir an önce yürürlüğe girmesinin, yoğunlaşan küresel rekabet ortamında Türkiye'nin rekabet gücünü korumasına imkan sağlayacağını belirtti.
Son üç yılda AB ile ilişkilerin seyrinden memnun olmalarının söz konusu olamayacağını ifade eden Yalçındağ, "Her iki tarafa da hakim olan atalet ve güvensizlikten bir an önce kurtulmamız gerekiyor. Sayın Başbakanın Brüksel ziyaretini ve baş müzakerecilik görevinin bir devlet bakanlığında kurumsallaşmasını bu açıdan çok olumlu karşılıyoruz. Bu yeni hamlenin süreceğini ümit ediyoruz.
Bize göre, yaşanan küresel ekonomik ve siyasal krizler AB ile Türkiye'nin birbirilerine duydukları ihtiyacı daha da belirgin hale getirmiştir. Siyaset seçkinlerinin kısır hesaplarla bunu henüz kabul etmemeleri bu gerçeği değiştirmez. Türkiye 2014 yılında Avrupa Birliği üyesi olmalı ve 2018 yılında da euro alanına girmelidir. Şüphesiz, bu hedefler, ekonomik, siyasal, hukuksal, toplumsal atılımlar gerektirir. Bu hedeflere yönelik olarak istikrarlı şekilde kendisini yenileyen, eksiklerini gideren bir
Türkiye, G-20 türü oluşumlarda da ön plana çıkacaktır" dedi.
"Toplum olarak kendimize hedefler belirlemeli, ülkeyi tüketen kutuplaşmaları, çatışmaları sona erdirecek bir ortak vizyonun şekillenmesi için çabalarımızı arttırmalıyız" diyen Yalçındağ, Türkiye'nin 21. yüzyılın şekillenmesine katkıda bulunabilecek bir ülke olduğunu söyledi.
Bu potansiyeli gerçekleştirmek için 200 yıllık çağdaşlaşma ve 85 yıllık Cumhuriyet dönemindeki kazanımların laik demokratik bir hukuk devleti çerçevesi içinde pekiştirmesi gerektiğini belirten Yalçındağ, "Türkiye, dünyanın gittiği daha özgürlükçü, daha eşitlikçi, bireysel haklara saygılı yönde gitmek zorundadır. Bunu da, sosyal adalet boyutu giderek ön plana çıkarılmış bir piyasa ekonomisi bağlamında gerçekleştirecektir" dedi.