Kur’an, haksızlığa karşı susanları uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır; “Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur.” (Hud, 113) Sizi incitip bir de sizi suçlayan birine karşı susarak onay vermek, zulmü meşrulaştırmak olur. Mümin; hem kendine hem başkalarına karşı adaletli olmakla yükümlüdür. Peygamber Efendimiz, kimseyi aşağılamaz ama kimseye de haksızlık karşısında boyun eğmezdi. Bir gün biri gelip onun huzurunda başka bir sahabeye hakaret edince, Efendimiz hemen; “Kardeşin hakkında kötü konuşarak onu karaladın.” buyurmuş, adaletin yanında durmuştur.
Olayları başkasının üzerine atan, kendi hatasını gizlemeye çalışan insan tipi; Efendimizin çizdiği ahlaki çizginin dışında kalır. Kur’an’daki münafık özelliklerinden biri şudur ki; “Kendilerinden bir hata sâdır olduğunda, suçu başkasına atarlar.” (Tevbe) Bu kişiler; kendi günahlarına mazeret üretir, hata yaptığında tövbe etmek yerine, etrafı suçlarlar. Bu da onların tevazu değil, kibir içinde olduklarını gösterir.
Sorumluluk almayan biri güvenilir değildir.
Ahlaklı insan, hata yaptığında; özür diler, telafi yolları arar, karşı tarafın gönlünü almaya çalışır ama sizi kırdığı hâlde bunu sizin suçunuz gibi gösteren biri de; sadece egosunu tatmin eder. Hz. Ömer (ra), halifeliği döneminde bir kadınla tartışır. Kadın, ayetten delil getirince hemen geri çekilir; “Kadın doğru, Ömer yanlış!” der. İşte gerçek büyüklük budur. Bir hata varsa sahiplenmek; öfkeye değil, öze dönmek demektir.
Suçluluk, yetersizlik ve utanç hisleriyle karşı tarafı sindirmeyi hedeflemek bir çeşit ruhsal hastalıktır. Siz; inciten değil, incinenden olun ama incinmeye de alışmayın. Sizi kırdığı halde sizi suçlayan birini affetmek mümkündür ama sürekli affedip kendinizi ezdirmek ne İslami ne de ahlakidir. Sabır; zulme rıza değil, hakkı savunurken sükûnetini kaybetmemektir.
İncitenin değil, incinmişin sessizliği yakar vicdanları. Zaman zaman insan, hem kırılır hem de suçlanır. Öyle insanlar vardır ki, sizi incittikten sonra dönüp size, "Asıl suçlu sensin" diyebilirler. Kırdıkları kalbi bir de suçluluk duygusuyla ezerler. Bu sadece bir haksızlık değil, aynı zamanda bir kişilik sapması ve ahlaki zaaf göstergesidir. Bu tür kişilikler, tahammülsüz, duygusal istismar eğilimli bireylerdir.
Bu tür insanlar; hatalarını kabul etmek yerine karşı tarafı suçlayarak sorumluluktan kaçar, böylece hem vicdanî hem de sosyal bir maskeyle kendilerini gizlerler. Kur’an’da bu tipleme oldukça nettir; “Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur.” (Hud, 113) “Kendilerine yazık edenler şöyle dediler; Biz zaten mazlûm idik.” (Nisa, 97) Bu tür insanlar, hem zulmeder hem de zulmü meşrulaştırmaya çalışırlar. Hz. Peygamber (s.a.v.), böyle bir ahlaka asla izin vermemiştir. Bir gün bir adam başka bir sahabeye sözlü sataşınca efendimiz ona şöyle buyurmuştur; “Kardeşinin ayıbını yüzüne vurma. Belki senin de daha büyüğü vardır.”
Gerçek mümin, hatasında ısrar eden değil, hatasından dönen kişidir. Hz. Ömer’in (ra) şu sözleri bu erdemin en büyük ifadesidir; “Kadın doğru söyledi, Ömer yanlış yaptı.” Ne büyük bir tevazu, ne asil bir ruh… Bugün insanlar, ilişkilerde sürekli incitilmekte ama sonra da; “Senin yüzünden böyle oldu” denilerek ikinci kez yaralamaktadırlar. Bu bir tür psikolojik rahatsızlıktır.
Özür yerine suçlama, empati yerine inkâr, sorumluluk yerine kaçış... Bunların hiçbiri İslam’ın ve ahlâkın onayladığı davranışlar değildir. Mümin, başkasını kırmaz, kırarsa da özürle tamir eder. Mümin, incitildiğinde sabreder ama inciteni mazur görerek zalimin elini güçlendirmez. Ve en önemlisi; Mümin, kendini sorgular ama suçlanmasına izin vermez.
İncitildinizse, inciteni affedin. Ama bunu sizi suçlu hissettiren biri için değil, kendinizde kalmasın diye yapın. Affetmek özgürlüktür; ama kendini ezdirmek, bir esaret biçimidir. "İnciten değil, incinmiş olun" diyen Peygamberin ümmeti olarak, adaleti yaşatmak hem boynumuzun borcu hem insanlığın onurudur.
Sürekli incitmek ve karşı tarafa baskı kurmak; tahammülsüzlük ve sosyal istismardır. Bu davranış biçimi bir çeşit zulümdür. Zulme rıza göstermek, hoşgörüyle karşılamak da zulümdür. Böylesi kimselerin terapiye ihtiyacı vardır. Zulüm; büyük bir günahtır, zulme rıza da zulümdür.