YİNE BEN İŞTE

Ahmet Ufuk Erkan

YİNE  BEN İŞTE

 

 

                        Doğmuş olmak… Hayatın akışında, telaştayken hani, pek de düşünmediğimiz ve fakat birden sessizliğe gark olunduğunda kafa ağrıtan… Nedir, nasıldır, niyedir soruları. Ta yukarı kadar uzanan serzenişlerle sorulan sorular. Sahi, niyedir, nasıldır, nedendir?..

 

                        İki mezar arasında bunca sızıyla, bunca mutlulukla?.. Nedendir?...  Daha başlarken biteceği belli olan bu yolculukta, bunca yorgunluk ve bunca “bitmesin” isteği? Ve tabii bitecek olmasının verdiği amansız korku… Niye başladığı ayrı bir baş ağrısıdır.

 

                        Adam olmayan adam olmaz. Kırkımdan çok şey ummuştum. Elliye merdiven dayadım ve elimde hâlâ aynı “umma” var; elliden sonra da hâlâ... Umduğum kişi olamadım. Hâlâ nasırıma basılırsa sövüyorum. Hatta nasırıma basılmasa bile, bir yolunu bulup yine… Adam olmayacağım belliydi benim. Şöyle ağırbaşlı bir ihtiyar olamadım; sanırım olamayacağım da…Fakat umuyorum. Umuyorum…

 

                        Yıllara istekler yığmayın. Planlar yapmayın yıllarınıza dönük. Şunu otuzumda yaparım, kesin şu hâlimi değiştiririm falan… Amiyane tabirle –mazur görün- yemiyor. Neyseniz osunuz zira. Varın eliniz değiyorsa hemen o an olun olmak istediğinizi. Yıllar, pek de planlanan gibi izin vermiyor size. Zira neyseniz osunuz her yaşta…

 

                        Kıbrıs harekâtının olduğu yıldı. Radyoda spiker 2000 yılından bahsetti, artık niye bahsettiyse. Hesap ettim, otuz sekiz oluyordum o yılda. İçimden: “kim yaşar yav o kadar”, demiştim. Evet, ben bunu demiştim. Ve bu şans bendeyken, bir yüz yirmi yıl daha bu doğum yazılarını yazarım ben.

 

                        Yine de iyi ki doğdum. Bazıları, yanlışlarımı görüp, demek bunu yapmamak lazım demiştir en azından ve yıllar ilerledikçe diyenler çıkacaktır. Bu bile “insanlığa” bir katkıdır. Sanırım, en çok bu işe yaradı hayatım…

 

                        Çok da hor görmeyeyim kendimi. Bakmayın bana siz. Yoksa ben, öyle enikonu, bile isteye kurdum bu hayatı. Elbet elimin değemediği tuğlalar da var, o, “işte hayatım” diyeceğim yapıda. Lakin elimin emeği olmayan, daha başka bir yerden, hadi külli olandan diyelim, gelenleri de yine layık oldukları yerlere dizmeye gayret ettim.

 

                        Kabullenip kabullenmediğim bende gizli kalsın fakat en azından kabullenmem gerektiğini anladım ölümü… Karşıma çıkarsa, tanış birini görmüş gibi olacağımdan eminim en azından. Korkum bana gizli kalsın, varsa da yoksa da artık o korku, bana kalsın. Zaten, ölüm meselesini şöyle veya böyle halledince, işte ancak o vakit hayat denilen şey hâsıl oluyor.

 

                        Çok da hor görmeyeyim kendimi. Şöyle omuzlarımı dikip, iyi ki varım, diyorum. İyi ki varım ve iyi ki yok olmanın bilgisine de sahibim.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.