YARGIYA OLMAYAN İTİMADIM TEYİD EDİLDİ

Adnan Bahadır

                 YARGIYA OLMAYAN İTİMADIM TEYİD EDİLDİ                     

                İmam Hatip Liselerinde ders kitabı olarak okutulan Arapça metinler kitabını yazan Bekir Topaloğlu Hoca ile Hayrettin Karaman Hoca seçtikleri metinlerde öğrencilerin hayatlarında onlara rehber olması için ya Peygamber Efendimizin hayatından kesitler, ya Hadisi Şerifler veya Menkıbeler  koymak suretiyle hem eğitim hem de öğretim vermeye çalışıyorlardı. Allah her ikisinden de razı olsun. Bu topluma çok büyük faydaları oldu, onları beğenenler olduğu gibi eleştirenler de var ama ben bir İmam Hatipli olarak her ikisinden de fevkalade istifade ettim, hatta daha sonraki Eğitim yıllarımda Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde okurken de onların eserlerinden çok istifade etmiştim, Rabbim her iki hocamızdan da razı olsun. Bu anekdotu verme nedenim bu hocalarımızı anlatmaktan ziyade Arapça Metinler kitabında okuduğum EL Hımarul Muğanni başlıklı metinden anlatılan bir konuydu.

Konunun özeti şu;  adamın birisi oğluyla birlikte yanlarına Eşeğini de alarak yola çıkar, önce baba oğul yaya yanlarında Eşekleri de boş olarak yola koyulurlar, yolda ilerlerken bir topluluğa rast gelirler selam verip yollarına devam ederler ancak topluluk anında onların da duyacağı bir biçimde konuşmaya başlar. Topluluğun konuşmalarında “Şu iki ahmak insana bakar mısınız binek hayvanı olan Eşeğe binmiyorlar da yaya yürüyorlar” derler, bunun üzerine adam Eşeğe binip oğlu yaya yürümeye devem ederler, aradan bir zaman geçince başka bir toplulukla karşılaşırlar. Karşılaştıkları topluluğa selam verdikten sonra yolarına devam ederlerken bu kez topluluk “Vicdansız Baba kendisi binmiş Eşeğe çocuğu yaya gidiyor” der. Baba bunun üzerine Eşekten iner çocuğunu Eşeğe  bindirir ve yola devam ederler. Bir müddet gittikten sonra yeni bir toplulukla karşılaşırlar ve yeni topluluğa selam verirler, topluluk selamı aldıktan sonra içlerinden “Saygısız çocuk kendisi Eşeğe binmiş ama yaşlı Babası yaya yürüyor”  sesleri çıkmaya başlar. Bunun üzerine adam çocuğuyla birlikte Eşeğe binip yoluna devam eder, aradan az bir zaman geçince yeni bir toplulukla karşılaşırlar, yeni topluluğa da selam verdikten sonra topluluk “İnsan bu kadar vicdansız olur mu? iki kişi bir Eşeğe binmişler, hayvana yazık günah değil mi?” derler. Bu gelişmenin ardından Baba oğul Eşekten inerler. Baba, Eşeği sırtına alıp yola koyulurlar, yolda ilk karşılaştıkları insanlar onları görünce gülmeye başlarlar ve “Bu adam herhalde deli Eşeğe binmesi gerekirken Eşeği sırtına almış” derler. Nihayetinde Baba, Eşeği sırtından indirdikten sonra çocuğuna dönerek “Bak oğlum toplumu memnun etmek mümkün değil, sen doğru bildiğin işi yap, Allah'ın razı olmayacağı işi yapma toplumu boş ver” der. Adamın asıl gayesi çocuğuna ders vermek olduğundan bu çileyi çeker.

                Yazdığım köşe yazılarına toplumun gösterdiği teveccühe müteşekkirim ancak ben bu yazıları yazarken insanların gönlünü yapmak veya birilerine hoş görünmek için değil, topluma bazı gerçekleri göstermek ve Rabbimin Rızasını kazanmak için yazmaktayım. Bazı dostlarımız yazılar çok uzun mümkünse kısalt dedikleri de oluyor ancak bizim yazılarımızın okunma oranlarına bakınca insanlar yazıları severek ve ilgiyle okudukları açıkça ortaya çıkıyor. Bir kısım zavat neden her yazında iki konuya giriyorsun? Diyor. Onlar da kendilerine göre haklılar, biz istesek köşemizi çok kısa tutabiliriz, hatta yazı puntolarımızı biraz büyütsek bir köşe yazımızı dörde beşe bölerek bir hafta idare edebiliriz. Ancak bizim amacımız gazetede sayfa doldurmak olmadığından toplumla ne kadar fazla konuyu paylaşıp bilgilendirirsek o kadar görevimizi yerine getirmiş oluruz düşüncesinde olduğumuzdan her yazımızda birden çok konuya yer ayırmaktayız ve bu durum böyle de devam edecek.

                Bu kadar uzun giriş bölümünden sonra (Tabii giriş, gelişme çoktan bitti de sonuca geldik bile ama neyse) son günlerde Ülkemizde yaşanmakta olan Hukuk skandallarını gördükçe aklıma işte ülkemizin Hukuk çıkmazı sözü geliyor. Sorarım size yıllarca toplumda tu kaka ilan edilip büyük nümayişlerle Hapishanelere gönderilen insanlar onca sıkıntı çektikten sonra şimdi konjonktür değişti diye salıverilmeleri veya bitmiş davaları yeniden yargılanması ve cezaevlerinden salıverilmeleri,  Hukuk'a olan güvenin tamamen ortadan kalkmasına neden olmaz mı? Suç ve Ceza delillere ve yasalara göre belirleniyor ise ki öyle olmak zorundadır, o zaman daha önce verilen kararlar neye göre verildi, yok şimdi verilen kararlar doğru ise o zaman bu insanlara neden zulmedildi. Toplum olarak öyle bir hale gelmişiz ki konjonktür nereden yana ise bizler onu kabulleniyoruz. Oysaki ortada çok ciddi bir sorun var bir sürü insan yıllar yılı çoluk çocuk sıkıntı çekmiş şimdi pardon demek ne kadar doğru siz takdir edin. Diyeceksiniz ki sen o günlerde ne yaptın? o günkü yazılarımı açıp okumanızı tavsiye ediyorum, o gün aynen şunları yazdım “Ben 28 Şubat sürecinden mağdur olup çocuklarından birisini yurt dışında birisini de normal lisede okutmak zorunda kalmış birisi olarak, Askerlere reva görülen bu cezaların çok fazla olduğu kanaatindeyim” dediğimi yazılarımın tamamında bulabilirsiniz. Evet 28 Şubatta Müslümanlar olarak çok sıkıntılar çektik ama Askerlere reva görülen müebbet hapis cezaları beni hiç bir zaman mutlu etmediği gibi onlara reva görülenleri hak etmediklerini o gün de düşünüyordum bu gün de aynı kanaatteyim.  Yaşanan bunca olay yargıya olmayan itimadımı bir kez daha teyid etti. Kalın sağlıcakla             

 

 

                 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.