Bugün üç konuya değinmeye çalışacağım. Bunlardan ilki geçtiğimiz cuma hutbesiyle ilgili olacak. Elimden geldiği kadar cuma günleri merhum babamın mezarına gider, Kuran okur ardından yetişebilirsem Ulugazi Camiine cuma namazına yetişmeye çalışırım. Geçtiğimiz cuma da Ulugazi’de cuma namazını kıldım, hutbede zina konusu vardı. Tamamını dinlediğim hutbede İslam’ın emrinden başka bir şey yoktu. Geldiğimiz noktada sokaklarda öpüşeninden tutun da kafelerde ve benzeri yerlerde yaşananları gördüğümüzde hutbe gayet güzel hazırlanmış bir hutbeydi. Camilere gelen insanlar ağırlıklı olarak orta ve yaşlı grubu olsa da evlerinde çocuklarına anlatmaları bakımından yerinde bir hutbeydi. Zinayı Allah öyle yasaklıyor ki yaklaşmayın diyor. Neden yaklaşmayın diyor; çünkü yaklaştığınızda yapmama ihtimaliniz yok denecek noktada olduğunu bilen Rabbimiz yaklaşmayın ki yapmayasınız buyurmaktadır. Bu emri ilahi açık ve net ortada olmasına rağmen okunan hutbenin laikliğe aykırı olduğunu iddia edip sokaklara düşenlere ne denir onu ben değil sizler takdir edin. Allah’a hamdü senalar olsun ki müslüman bir ülkede ve müslüman bir toplumda yaşıyoruz. Hepimiz yaşam biçimi olarak birbirimize örnek olmak zorundayız, kimse bana ne toplumdan diyemez. Geleceğimizin teminatı olan evlatlarımızı yetiştirirken vatanına, milletine, dinine, diyanetine bağlı evlatlar yetiştirmek zorunda olduğumuzu hatırlatarak bu konuyu geçiyorum.
Gelelim ikinci konumuza. Daha önceki köşe yazılarımda da belirttiğim gibi enteresan bir toplumda yaşıyoruz. İnsanlarla ilgili değer yargımız o kadar kolay değişiyor ki anlatamam. Toplumun değer yargısı değiştiği an biz de değer yargımızı anında değiştiriyoruz. Neden böyle dediğimi az çok tahmin etmiş olmalısınız. Daha düne kadar terör örgütü üyesi diye ömrünün büyük bir kısmını cezaevinde geçiren insanlar sırf çözüm sürecindeki tavırları nedeniyle yere göğe sığdırılamıyorsa ben buna asla ve kata inanmam. İnsan iyi bir kişiyse her halükarda iyidir, kötüyse her halükarda kötüdür. İşimize yaradığında iyi, işimize yaramadığında kötü diyorsak sorunun o insanda değil bizde olduğunu unutmayalım. Terörsüz Türkiye hepimizin canı gönülden talebidir ama terörün nedenini de iyice irdelemeden geçemeyiz. Kürt halkı dendiği zaman bu ülke Kürt halkına ne istedi de vermedi? Belediye başkanlığı istediler de verilmedi mi? Ülkenin dörtte birini kazandılar kimse koltuğa oturamazsınız demedi. Milletvekilliği kazandılar, mecliste grup başkan vekilliğinden tutun da almaları gereken neyse verildi. Peki, buna rağmen hala terör niye diye adama sormazlar mı? Çözüm sürecinin sağlıklı bir biçimde yürümesi hepimizin temennisi, çiçeği burnundaki yavrularımızın şehit düşmesini hiçbirimiz istemeyiz ama ülkenin bir karış toprağının verilmesine veya bölünmez bütünlüğünün zedelenmesine de kanımızın son damlasına kadar mücadele edip karşı çıkarız. Vefat eden Sırrı Süreyya Önder’e Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı dileyerek bu konuyu da geçmek istiyorum.
Gelelim son konumuza. Geçtiğimiz hafta Canik'teki akaryakıt istasyonunda hayatını kaybeden iki evladımızla babasına Allah’tan rahmet diliyorum. Olay ziyadesiyle bizleri üzdü, aileye sabırlar diliyorum. Olayla ilgili bir haftadan beri yapılan yayınların bir kısmını izledim, bir kısmını da arkadaşlardan dinledim. Allah’ını seven suçlu arıyor, kimse de çıkıp burada yapılması gereken şuydu ama yapılmadı demiyor. Herkes ruhsat verenden başlayıp iş yeri sahibini suçlayıp işin içinden çıkıyor. Bu tür felaketlerde siyaset yapılmaz, yapan kim olursa olsun ahlaksızlık yapar, suçlu varsa Cumhuriyet Savcılığı gereğini yapar. Ancak olayları az çok bilen bir insan olarak bu akaryakıt istasyonuna ilk ruhsatı kim vermiş onu araştırdım ve elime çok enteresan bir belge geldi. Belgeyi salı günü yapacağımız WebTV yayınında yayınladığımızda ruhsatı kimlerin verdiğini sizler de öğrenmiş olacaksınız. Canımı sıkan nedir biliyor musunuz? Kimse arkadaş burada yapılması gereken neydi de yapılmadı demiyor, vurun abalıya misali herkes yok ruhsatı şu verdi bu verdi derdine düşmüş. Bazı siyasetçilerin de bunu sanki siyaseten kullanılacak mal bulmuş gibi kullanmaya çalışmaları onların kalitesini ortaya koyuyor. Allah için konuşmak gerekirse ben Vezir Hazretlerini günahım kadar sevmem ama akaryakıt istasyonunun ilk ruhsatını kesinlikle o vermemiş, onun döneminde de Canik’ten verilmemiş. Başka bir büyükşehir belediye başkanının başkanlığı döneminde Canik Belediyesi tarafından verilmiş. Bu belgeyi şimdi girmiyorum, nasip olursa salı günkü yayınımızda yayınladığımızda kimin verdiğini açıkça göreceksiniz. Peki, daha sonraki dönemlerde ne oldu derseniz; onları da sırasıyla açıklayacağım ama bugünlük bu kadarla yetiniyorum. Şimdilik bu kadar, kalın sağlıcakla.