TÜRKÇE SIKINTIDA...

M.Halistin Kukul

 

M. HALİSTİN KUKUL

     ***Merdiven başında, belediyede geçici işçi olarak çalışan bir komşumla  karşılaştım. Hoşbeşten sonra, kendisini,üzgün gördüğümü söyleyince: "Kayınvâlidem felç geçirdi. Hastahânede yatıyor!" dedi.

     Aynı gün, basında şöyle bir haber  okudum: "İnme merkezleri hayat kurtarıyor. Ülkemizde ölümlerin ikinci en önemli nedeni inme, sakatlıklara ve çok ciddi iş kayıplarına neden oluyor..."

     "Neden" kelimesinin, 'sebep' yerine kullanılmasının yanlış olduğunu defalarca dile getirdim. Onu geçiyorum ve hemen, "inme" hakkında bilgi için sözlüklere bakıyorum.  Sözlükler: Hayat Büyük Türk Sözlüğü ve Misalli Büyük Türkçe Sözlük.  İkisi de, "inme"nin inmek fiilinden geldiğini, felç, nüzul demek olduğunu, vücûdun bir yerinin hareket edemez ve hissedemez duruma gelmesi olduğunu beyân ediyor.

      "Felç/felc"in ise, Arapça, "felc"den,  "bölmek, iki parçaya ayırmak'tan" geldiğini, "Kelime"nin, "inme, nüzul anlamını Türkçe'de kazandığını" ifade ederek, "Arapça'da bu hastalığın adı fâlic'dir" (Bknz. Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan  Ayverdi, Kubbealtı Lugatı, İstanbul 2011, Sf. 373) deniliyor.

      Lisanımızda, "felç olmak, felce uğramak, felç geçirmek, felçli ..." gibi tâbirleri de bulunan bu kelimenin, karşılığı "inme" olarak doğru görünse bile, kullanım sahası maalesef zorlamalıdır.

      Çünkü; "inme" denilince, zihinde, felç değil de başka  fiiller beliriyor ve bu kelime, halk arasında değil, hiç kimse tarafından hiçbir mekânda da felç olarak kullanılmıyor. İnsanın aklına, ya bir kayak merkezi ya bir tepe/dağ yâhût da bir asansör geliyor. Hattâ; Hayat Türk Sözlüğü'nde verilen şu misâl bile bunu gösteriyor: " Adamcağıza inme indi" (Bknz. Sf. 588)

        Ne demek "inme indi" ?

       "Kayınvâlidem felç oldu veya geçirdi" cümlesinde, "felç"in yerine "inme" yi düşünerek, "Kayınvâlidem ne oldu?" diye sorsak ve cevap olarak da "İnme oldu" veya "İnme geçirdi" desek, meramımızı ifade etmiş olabilir miyiz?  

     Dahası, şaşkınlıktan, yüzümüze ters ters bakılmaz mı?

      Ve yine: "Adamcağıza ne indi?" diye sorsak, "ne" sorusunun karşılığı olarak "inme"yi  yerine koyarak, "İnme indi" cevabını versek, tuhaflığı bir yana, felç'in yerini tutar mı?

      Halbuki, "Kalınvâlidem felç geçirdi" cümlesi, mes'eleyi, berrak bir şekilde, çepeçevre îzah etmekte, ayan beyan ortaya koymaktadır.

      "Çok kar yağdı, hayat felç oldu" veya "İki araba çarpıştı, t(ı)rafik felç oldu" cümlelerinde, felç'in yerine "inme"  kelimesini  nasıl koyabiliriz?

      İşte, bu sırada, basında, "İnme merkezleri hayat kurtarıyor" haberini okuyunca, yaygınağa/internete girip bu husustaki bilgilere baktım. Adı geçen "İnme Merkezi" birçok yerde, meselâ; Ankara, İzmir, Eskişehir, Adana, Gaziantep ve Samsun'da kurulmuş.

     Adana'da yapılan aynı merkez için, TRT-1'de muhabir şöyle diyor: "Her on dakikada biri beyin felci geçiriyor. Bunun için İnme Merkezi kuruldu."

      Niçin "Felç Merkezi" değil de, "İnme Merkezi"???

     Kaldı ki; Memorial Şişli İnme Rehabilitasyon Merkezi, İnme Akut Tedavi Ünitesi...gibi ifadelerde, başlıklardaki yabancı kelimeler olduğu gibi duruyor. Peki, bu kadar Türkçe hassasiyeti var ise, bunlar niçin oradadırlar?

      Genç Kalemler'den beri geçen yüz yılı aşan süre içersinde, biz, bu işi hâl yoluna koyamamışız. "Türkçeleşmiş Türkçe" ile, "Konuşulan Türkçe/Yaşayan Türkçe"yi bir ilke olarak kabûllenmemiz lâzımdır. Yabancı terkipleri terk etmemiz,  batı lisanlarının yerine doğrusunu koyamadıklarımızı Türkçe'nin kendi ağız yapısı ve telâffuzuna göre şekillendirmemiz ve  -kaideli, uygun mânalı türetmeden değil-  uydurukçadan kaçmalıyız.

      *** Bir başka haber başlığı da şöyle: "Bu bitkiden dünyada sadece 111 "birey" var."

      AA, verdiği bu haberin sonunda şu iki cümle bulunuyor: "Alandaki tüm bağ havacivası bireyleri sökülerek başka bir alana taşınıp yeniden dikildi. Koruma altına alınan türün direkt gözlem metoduyla sayılması sonucu 111 birey tespit edildi."

          'Türkçe sıkıntıda' dememin pek çok sebebi olduğunu tekrar etmeliyim. Bu "birey" kelimesini kim, hangi ihtiyaçtan, ne için, hangi maksatla ve Türkçe'nin hangi kaidesini (!) esas alarak icat etti anlamak mümkün değildir.

       Bu haber için, tekrar, yaygınağa/internete girdim.  Anladım ki, buradaki "birey"  kelimesi, "adet" mânasında imiş!!! Tabîî ki, koskocaman bir "Vaaahhh!" çektim!..Zîrâ; "adet" nerede, "birey" nerede!!!

        Evet, Türkçe gerçekten büyük sıkıntı içersindedir. Bu "birey", hiçbir ihtiyaçtan doğmamıştır, hiçbir Türkçe kaideye uymamaktadır ve hiçbir câzibesi de yoktur. Fakat dillerdedir.Niçin???

       Fakat ne yazık ki...Evet, fakat ne yazık ki, bâzı Türk dilciler, ilimle değil, yanlış  bir mantıkla insanımızı yönlendirmektedirler. Demektedirler ki: "Efendim, bâzı kelimeler yanlış yâni uydurulmuş da  olsalar, şâyet tutunmuşlarsa yâni kullanılıyorlarsa, bunlara asla dokunmayalım."

     Mantık bu!...Bize  doğru gibi de gelebilir.  Peki, bir ilim adamı, yanlışı bize nasıl "doğru" olarak gösterebilir, takdîm ve tavsiye edebilir, bunu anlayamıyorum!..

      Birey'in neresi doğru?  Hiçbir yeri!..Yazık değil mi bu güzel Türkçe'ye!..

      (Bu hususta: M. Halistin Kukul,  Bireysel Denen Ucûbe, Erciyes Dergisi, Nisan 2006, Sf. 12 makalemizde geniş bilgi verilmiştir.)

      Kaldı ki, bu kelimenin karşılığı, ta Orhun Âbideleri'nde "kişi" olarak bulunmakta, Yûnus Emre'de onlarca defa geçmekte ve ayrıca, Türkçe'mizde, bunun karşılığı olarak  üç tane daha  'zat, fert ve şahıs' kelimelerimiz bulunmakta ve bunlar, herkes tarafından da bilerek ve severek kullanılmaktadırlar.

      *** Bunlarla meşgûlken, karşıma, birden, Diyânet İşleri Başkanlığı'nın 19 Mayıs 2017 Cuma Hutbesi çıktı. Tabîî ki, "Çıktı!" değil; hutbeyi, bizzat,  câmide dinledikten sonra, Türkçe bakımından ilgimi çeken hususlar oldu ve eve dönünce metnin tamamını yine yaygınağ'dan okudum.

      Hutbe: "Gerçek Özgürlük:  Allah'a Kulluk " başlığını taşıyordu.

      Başlık dâhil, metinde, bir defa "hürriyet", yedi defa ise "özgür" ve "özgürlük" kelimeleri geçmektedir. Merak ettim ve dedim ki: "Acaba, bu özgür ve özgürlük kelimeleri, Türkçe'nin hangi ihtiyacından doğmuş ve hangi kaidesine göre kurulmuştur?

       Acaba, Diyânet İşleri Başkanlığı bu kelimeleri bu kadar sayıda kullanmayı niçin arzu etmiştir?

        "Öz" ve "gür", Türkçe'de iki güzel kelimemizdir. Ancak; "özgür" ve "özgürlük" nedir? 'Hür'  ve  'hürriyet'  midir ve acaba 'serbest' ve 'serbestlik' midir?

         Acaba, bâzı dilcilerin, yanlış da olsalar kullanılmalı dediği ve  tıpkı Millî Eğitim Bakanlığı'nın 1940'lardan beri okullarda uyguladığı ve hâlen de devam eden zorakî uydurukça kelime kullanma huyundan mıdır, Diyânet İşleri Başkanlığı da câmi cemaatine bunu uygulamak istiyor, öğrenmek istiyorum!..

     Sâdece merak ediyorum!..

     "Öz" ve "gür"ün birleşimi olan "özgür"ün yerine, meselâ, ben de, "gür-öz" birleşiminin hürriyet veya serbestlik olduğunu söylesem, bana, doğru bir iş yaptığımı söyleyebilir misiniz?

     Hayır, değil mi? Çünkü; yaptığım şey, yanlış ve saçmadır. İşte, "öz-gür" de, tıpkı "gür-öz" gibi yanlıştı, saçmadır ve Türkçe'yi zayıflatan bir kelimedir.

     Şimdi, Cuma Hutbesi'nde geçen bu kelimelere ve bunların bağlı bulundukları cümlelere göz atalım:

        " (...) Yüce dinimizin en büyük gayesi, bizleri Allah’a imanla yüceltmektir. O’na kullukla, ubudiyetle özgürleştirmektir. Zira inancımıza göre asıl özgürlük, sadece Allah’a kul olmaktır. Asıl hürriyet, kula kul ve esir olmaktan kaçınmaktır. Asıl irade, nefsin hevâ ve heveslerine, istek ve arzularına, şehvet ve tutkularına teslim olmaktan sakınmaktır. Kardeşlerim! İman, en büyük özgürlüktür. Mümin, ruhu özgür olan kişidir. Zira mümin, sadece Rabbinin huzurunda boyun eğer. Asla kula kulluk etmez. Bilir ki; Allah’tan başkasına boyun eğmek, kula kulluk etmek köleliktir.

     (...) Aziz Müminler! Mümin, yalnızca Allah’ın hoşnut olacağı işlere yönelmeye gayret eder. Bilir ki; O’nun gazabına neden olacak tercihlerde bulunmak özgürlüğü zedelemektir. Mümin, dünyanın geçici nimetlerine, aldatıcı zevklerine esir olmaz. Bilir ki; heva ve hevesinin esiri olmak, özgürlüğü yitirmektir.

      (...) Aziz Kardeşlerim! Ne yazık ki bugün, maddenin manaya öncelendiği, türlü reklam ve söylemlerle zihinlerin örselendiği bir dünyada yaşıyoruz. Heva ve heveslerin körüklendiği, tahrik edildiği bir zaman diliminden geçiyoruz. Daha çok kazanıp daha çok tüketmenin özendirildiği böylesi bir dünyada şüphesiz ki asıl sermayemiz, imanımızdan kaynaklanan özgürlüğümüzdür. "

     İlk -anlaşılmaz- cümleyi ele alalım: Bir defa, "kulluk" ve "ubûdiyet" kelimelerinin mânaları aynıdır . Bir ân için, bu cümledeki  "özgürleştirmektir" kelimesinin yerine, " hür"  yazarak düşünelim. Cümle: "O'na kullukla, kullukla hürleştirmektir" veya ikinci mânasıyla, "O'na kullukla, kullukla serbestleştirmektir" olur.

     Oldu mu? Hayır!..

      "O'na" kelimesinden, Allahü teâlâ kastediliyor ise, ki öyledir, "hürleştirmek, serbestleştirmek" veya kendi ifadeleriyle "özgürleştirmek" hangi nesne ile irtibatlıdır? Yâni, daha açık soralım: "O'na, kullukla, ubûdiyetle (neyi) özgürleştirmektir?"

      Maalesef, cevap yoktur!..

     *** Peki!...

     "Gökleri ve yeri yaratması, renklerinizin/benizlerinizin ve dillerinizin/lisanlarınızın ayrı/farklı olması.." (Rum, 22) âyeti kerîmesi, Türk dili/Türkçe'nin korunması ve geliştirilmesi hususundaki dînî ve millî hissiyat ve hassasiyetimize hiçbir işâret vermiyor mu?

      *** Ve peki; Mehmet Âkif'in, Türk İstiklâl Marşı'ndaki:

           "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;"

            Ve:

             "Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet,

              Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin İstiklâl."

        Mısrâları ile;

        Necip Fâzıl'ın Kaldırımlar - 2' deki:

              "Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz."

        Ve:

         Manzara şiirindeki:

              "Demokrasi bu halka,

               Burunlarda bir halka.

               Hürriyet mi diyorlar;

               Balık ağzında zoka.

               Bilmezler ki hürriyet,

               Teslim olmaktır Hakk'a"

      Mısrâlarındaki "hür" ve "hürriyet" kelimelerini ne yapacağız?  Evet!...Hep berâber düşünelim!.. Ne yapacağız???..

       

    

     

     

    



 

    

      

     

     

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.