TRUVA ATLARI

Ahmet Ufuk Erkan

Truva (Troy) filmi, başrolündeki artistin değişmeyen ve o filme uymayan yüz ifadesine –ifadesizliği demek istiyorum- rağmen mükemmeldi. On yılda yıkılamayan Truva, bir tahta atla fethediliyor… 

Bu, mitolojik bir hikâye. Tüm, herhangi bir yapıya hile yoluyla sızmalara isim oluyor tabii zamanla. Bilgisayarları da Truva atlarıyla istila ediyorlar, malum. Hani şu trojanlar… Sağlam bir kaynaktan gelmiş gibi görünüyorlar; bilgisayar kullanıcısının yararına gibi görünüyorlar. Sonra, onu ordan kazımak için uğraşıp duruyorsunuz. 

Biri çıkıp da “Bu hareketin içinde yıllardır bulundum ama hiç bu hareketten olmadım” dediğinde, aklıma hemen bu at gelir benim. Çocukluk yıllarımızda da üst mahalleyle kavga edelim lafını en fazla zikreden, kesinlikle üst mahallenin muhbiri çıkardı. Kavgaya gittiğimizde, apartman içlerinde saklanmış olanlar, ağzımızı burnumuzu kırarlardı. Gençliğimizde de gördük ki durum pek farklı değildi; değilmiş daha doğrusu. Değilmiş diyorum, çünkü pek çok şeyi yıllar sonra anlayabildik. “Sızma”lar kışkırtmış meğer o yanı bu yana, bu yanı o yana… En çok, en birçok önde görünerek; en tumturaklı lafları ederek…

İlle de birilerinin işine yaraması da gerekmiyor bence. Diyorum ki, bu bir karakter… Şöyle kara balta bir analizle, ikiye ayırıyorum bu atları: 1- Birilerince içeriye yerleştirilenler. 2- Kendi kendilerine at durumuna düşenler. İkinci maddeyi oluşturanları da at olmakla bir yarar sağlayamayanlar ve bir yarar sağlayanlar olarak iki madde halinde düşünüyorum. 

Mesela, yıllar önce en radikal İslami dergilerde boy gösterdikten sonra, ayrılıkçı bir partiye başkan yardımcısı olmuşsa dindar olduğu söylenen biri, inanın bu onun kendi atlığından. Ve fakat en azından her “dönüş”ünü kitaba çevirerek yarar da sağladı kendisine. 

Aslında bakmayın metodik olma çabasıyla maddelere falan ayırmış olmama. Ben, bir insan tipinden bu kadar da “stratejik” olmayı ummuyorum, beklemiyorum. Hasbelkader yapıyor olmaları  daha muhtemel yani. Buna rağmen tabii ki birilerinin ve çoğu zaman kendilerinin işlerine gelen sonuçlara ulaşıyorlar. Hakikaten büyük zekâ ürünüyse bu “sızma”lar, insanın nutku tutulur. 

Dinci televizyonda en önde, sonra seküler gazetede en önde… Eski, hatta en eski partisinde en önde, sonra parti kurarak “aklınca” hâlâ en önde… 

Tarihteki Truva atının bir haysiyeti var. Bile isteye birileri hesabına Truva atı olmanın da bir mantığı var kendi içinde. Ne bileyim işte, mesela vatan yararına, sırf zararı önlemek adına Truva atı olarak sızılabilir bir örgütlenmeye; bunu anlarım, katılırım böyle bir çabaya; kendim asla beceremeyecek olsam da. Çünkü bir insanın kendini tüm görev süresi boyunca gizleyebilmesi, taştan bir sinir yapısı gerektirir; o bende yok. 

Asıl sorun, stratejik kaygılardan uzak, bu hasbelkader Truva atları. Zira nereye giderlerse gitsinler, hep o at rolünü oynayacaklar…

Not: Mesleklerle ilgili yazılarımı erteleme kararı aldım. Hangi mesleğe el atsam yazmak için, benim kurgumun dışında, tüylerimi dikenlendiren sözler duydum. Yazmasam, hiç bu konuya bulaşmasam daha iyi kanaatindeyim. Öğretmenim Canım Benim yazısı yetti bana.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.