Terörist devlet İsrail...

İnsanlığın uyanması için, yıllarca Filistin de yaşanan inkâr ve imha politikaları, vahşet ve katliamlar, akıtılan gözyaşları ve İsrail ordusu tarafından savunmasız Filistinli “yerli” çocukların öldürülmesi yetmemişti. İsrail ordusunun illa ki bizden olan "beyaz adamı" öldürmesi gerekiyordu. Öldürdüler de. Filistin"e insani yardım götüren gemi konvoyuna saldırarak savunmasız ve silahsız dokuz kişiyi katlettiler ve bir o kadar da insanı yaraladılar. Şimdi İsrail"e karşı artık dünyanın hemen her yerinden tepkiler yükseliyor.

Gazze"ye giden ve çoğunluğu Mavi Marmara gemisinde olan gönüllü aktivistler arasında Avrupa Parlamentosu"ndan 15 milletvekili, 1976 yılı Nobel Barış Ödülü sahibi Kuzey İrlandalı Mairead Corrigan Maguire ve 85 yaşındaki Yahudi Soykırımı gazisi Hedy Epstein ve dünyanın birçok ülkesinden (ABD, İngiltere, Avustralya, Yunanistan, Kanada, Malezya, Cezayir, Sırbistan, Belçika, İrlanda, Norveç, İsveç, Kuveyt) vatandaşlar olduğunu biliyoruz.

Peki, o gemilerde bizden olan “beyaz adamlar” değil de, Filistinli “yerliler” öldürülseydi dünyadan bu kadar ses yükselir miydi? Yada İnsani Yardım Vakfı (İHH) değil de İnsan Hakları Derneği (İHD)  Filistin"e insani yardım götürürken saldırıya uğrasaydı ve İsrail askerleri tarafından vahşice katledilselerdi, AKP hükümeti, CHP, MHP ve İslamcı çevreler İHD" yi takdir edip, mitingler, gösteriler düzenleyip bu kadar duyarlı davranırlar mıydı? Hiç sanmıyorum... 2009 Aralık ayında İsrail uçakları Gazze Şeridi"ni füze yağmuruna tutup, yerle bir ettiğinde, aralarında çocuk ve kadınların bulunduğu 450"nin üzerinde Filistinli kardeşimiz katledildiğinde ve binlercesi yaralandığında ne yazık ki, bu çevrelerin sesi İHD, Devrimci ve Sosyalistlerin sesi kadar yükselmemişti.

 Filistinlilerin başına günlerce bomba yağarken, çoluk, çocuk, kadınlar ve erkekler öldürülürken, Filistin"den yükselen çığlıklar kulaklarımızı tırmalarken, Filistinlilerin gözyaşları damla damla yüreğimize düşerken… Timsah gözyaşları dökerek, Filistinlilere üzüldüklerini ifade eden birçok dünya devletinin, hükümetlerin, partilerin, siyasetçilerin, gazetecilerin, yazar ve çizerlerin aynı zamanda İsrail devletini ve ordusunu “kendilerini korumak için Filistinlilere saldırmak zorunda” kaldıkları gerekçesiyle nasıl haklı bulduklarını biliyoruz.

Şimdi İsrail'i hep birlikte dilimize doluyoruz! Mazlum Filistin halkına yönelik baskılarını ve vahşi katliamlarını kınıyoruz. Hep bir ağızdan “Terörist İsrail… Bu bir devlet terörüdür… Katil İsrail, Filistin"den defol… Filistin halkı yalnız değildir… Yaşasın halkların kardeşliği ” diye haykırıyoruz ve iyi de yapıyoruz. Zulme ve zalimlere karşı hemen her çevreden tepkiler vererek insanlığın ortak dilini yakalamaya çalışıyoruz. Farklılıklarımızla birlikte insanlığın, barışın, kardeşliğin dilinden konuşmaya başlıyoruz, bin bir çeşit dilden tek bir dil, barışın ve kardeşliğin ortak dilini yaratmaya koyuluyoruz.

 Filistin halkının yanında yer alarak “yaşasın halkların kardeşliği” sloganlarıyla sadece Filistin halkının değil, aynı zamanda zulme uğrayan tüm dünya halklarıyla (elbette İsrail halkıyla da) kardeş olduğumuzu vurgulayarak İsrail devletini suçluyoruz ve vicdanlarımızda yargılayarak mahkûm ediyoruz. Mazlum halkları ezen devletleri, otoriteyi, militarizmi ve onu kutsayan ideolojik hegemonyayı aklımızda kırarak, geç kalınmış olsa da Emperyalist, Kapitalist devletlerinde mazlum halklara karşı terörist olabileceği gerçeğini kavrıyoruz.

Asıl önemli olan şu sorunun yanıtını ikirciksiz verebilmektir; dünyanın neresinde olursa olsun, zalime karşı mazlumdan yana olacak mıyız? Yani, mazlum olan hangi ırktan, ulustan, dinden, dilden ve inançtan olursa olsun yanında yer alacak mıyız? Yoksa cifte standartlı ve ikiyüzlü davranarak başkaları zulme uğrarken susacak yada başkalarının zalimliğini eleştirirken, kendi zalimliğimizi görmezden mi geleceğiz?

Benim yanıtım: dünyanın neresinde olursa olsun, zalime ve zulme karşı mazlumdan yana olmaktır.

Savaşa karşı, barış ve kardeşliği savunan ve zalime karşı mazlumdan yana olan bizler; namlularını çocuklara yöneltmiş askerleri taşlamaktan asla çekinmeyeceğiz. Kendimizi ve bütün Filistinli çocukları; aklımızla, yüreğimizle, ellerimizle, edebiyatla, sinemayla, müzikle, şiirle... Fabrikada, tarlada, okulda, sırada, sokakta, alın terinin sıcaklığında, gecenin karanlığında, gündüzün aydınlığında ve insan yaşamının her alanında ve her yerde savunacağız. İsrail devletini pişman edene kadar ve bu hayatta işlerin cinayetlerle, katliamlarla artık yürümeyeceğini anlatana kadar aklının ortasına yüreğimizle öyle bir çarpacağız ki,  hayatları gözlerinin önünden Gazze Şeridi gibi akıp geçecek.

Evet, ölümü ve sonu yaklaşan insanlar gibi, İsrail devletinin ve onu savunanların hayatını gözlerinin önünden Gazze şeridi gibi geçirmek! İşte yapmamız gereken bu.