Tek partici Cumhuriyetçilerin...

Salih Parlak

TEK PARTİCİ CUMHURİYETÇİLERİN FERYADI: KORKU CUMHURİYETİ
 
Tek partici cumhuriyetçiler denince her zaman aklıma; Ya Sîn Sûresi gelir; Karye Ashabı…
Karye ashabı, tefsir kitaplarında yazıldığı gibi, sadece Antakya"da bir köyde geçen basit bir hikaye değildir.
Kur"an-ı Kerimde; öyle bir nüzul sebebine dayandırılıp Hz Peygamberimizin SAV dönemimdeki bir hikayeyi konu alan ve orada yaşanıp biten ve günümüzün siyasî ortamlarıyla asla ilişkisi kurulamayacak basit olayların yeri yoktur. Kur"an-ı Kerim, bana göre, her çağda devletin işleyişine ışık tutan ve her çağdaki devlet yönetiminin temel ilkelerini konu edinen capcanlı yapıya sahiptir.
Zaten Kur"an-ı Kerimin mucizeliğini, her çağdaki canlılığını koruyan yönü, kelimelerinin Arapça sözlüklerle sınırlı kalamayacağını, sözlüklere bakarak veya basit bir nüzul sebebine dayandırılarak sıkboğaz edilemeyeceğini, Kur"an-ı Kerimin kendine özgü terminolojisinin oluşturulması gerektiğini bilmemiz gerekmektedir.
İşte YâSîn sûresindeki Karye Ashabı, basit bir Hıristiyan Antakya köylüsünün macerası olarak o dönemde olup biten olay değildir. Basit bir olaya sığdırılamaz. Şu sandaki tek partici Cumhuriyetçilerin feryadını, daha önceki her tek partici zihniyetlerin tazelenen feryatları gibi her zaman Yâ Sîn sûresiyle gündeme getireceğiz. Olaylara Kur"an-ı Kerim açısından çözümler bulacağız.
Ordu dahil egemenlik; halk iradesinden uzak, seçimle iş başına gelmeyen, sorgulanmaz, layüsel hiçbir kuruma, zümreye veya sınıfa devredilemez. Yargıyı ordunun safına çekme girişimi de yargının militarizasyonu sonucunu doğurur.  Yargı mensuplarını militer bir anlayışla, tek partici bir çizgiye çekmek cumhuriyeti, demokrasiyi ve hukuk devletini hiçe saymak demektir. Toplumun kahir çoğunluğunu potansiyel düşman konumuna indirgemek olmaz.
“Kesinkes boyunlarında boyunduruklar ayarlamışız. O, ta çenelere kadar! Gözler sabit, dikbaşlıdırlar” Ya Sîn Sûresi: 8
Buradaki boyunduruklar, tek particiliği hortlatan militer davrananlar olmalıdır. Millî irade, ta çene altına kadar boa yılanlarının kursağında sarmaladığı tavşan gibidir.  
İllegal merkezi darbeci bir odak oluşturmak, Venedik Kriterleri`ne aykırılıktır. Ordunun siyasallaşması tüm bir millete ve devlete zarar verir. Balkan savaşlarını kaybetmemizin en önemli nedenlerinden birisi de ordunun siyasallaşmasıdır. Siyasallaşan ordu tüm gücünü siyasete harcayacağından savaşma yeteneğini kaybeder. Paramiliter gruplar orduyu siyasallaştırır, yargı ile ordu arasında organik bir bağ oluşturmaya yeltenir.
Kanunların Ruhu eserinin müellifi Montesquieu, cumhuriyetin korkular üzerine bina edilemeyeceğini, hakikatte cumhuriyetin milletin korkularını izale etmek için var olduğunu söyler. Meşhur siyaset uzmanı Taquvellieu"a göre cumhuriyette üretilen korku psikolojisi despotluğa yol açar. Korku üreten cumhuriyetler irtifa kaybeder; şiddet uygulamak zorunda kalır ve vatandaşlarının temel insan haklarını kısıtlayarak hukukun üstünlüğüne dayanan bir devlet yapılanmasını engeller.
“Kafalarındakilere bir baraj, geçmiş-geleceklere de bir baraj koymuşuz; baygın odunlaşmış duruma getirdik. Artık onlar ne yaptığını bilmez durumdadır” Yâ Sîn Sûresi: 9.
Cumhuriyet mutlak surette halkın ruh haritası, tarihsel ve kültürel değerleri ile donanmazsa korku psikolojisini kullanarak ayakta kalmaya çalışır; oligarşik, totaliter, jakoben ve elitist sınıfların tekelinde otoriter bir rejim oluverir. Darbe ideolojisi ve gerilim stratejisi milletin iradesine ters düşer.
Eğer cumhuriyette içeride sürekli korku üretiliyorsa ve bu yolla atanmış bazı layüsel kurumlar parlamentonun üzerinde hakimiyet sağlıyorlarsa orada "sanal bir siyasal merkez" var demektir, bir simülasyondan başka bir şey değildir. Bir tesettür meselesi yüzünden bile sürekli sanal korkular üretildi ve bu korkular üzerinden bazı para-militer gruplar egemenliklerini sürdürdü
MNP, MSP, RP, FP`yi milletin iradesini vesayet altında tutarak Baas tipi yani asker, aydın ve üst düzey bürokratlar kapatmıştır. unun yolu mahkeme koridorları ve darbe çağrıları değil, sandığın bizatihi kendisidir. Seçimle gelenler seçimle giderler o kadar. İdeal demokrasiler ve hukuk devletleri böyle işler. Milletin iradesine ipotek konamaz.
Seçkinci, jakoben ve milletin değerlerine yabancılaşmış, atanmış bürokratlardan oluşan "sanal merkezi" her şeye rağmen ilelebet sürdürme gayreti; kendilerini millete karşı sorumlu hissetmeyen devletin kendileri olduğu vehmine kapılan elitist, jakoben atanmışlardır.
Türkiye`de Deniz Baykal, kendisini layüsel olarak kurgulayan "darbe ideolojisi"nin laikliği ve hukuku koruma şemsiyesi altındakilerle beraber gitmekte ve onların avukatlığını üstlenmektedir. Tayyip Erdoğan da "açık toplum" taraftarı olarak bizim kadim Osmanlı kültürümüzü yaşatmaktadır.
Bu açıklamalarımızdan sonra Yâ Sîn Sûresindeki bilgilere göre yorumlarsak: Kendisini layüs"el dayatmacı iktidar sahibi gören Karye Ashabı karşısında; ikisi yeterli olamayınca üçüncü ile takviye edilen Resûllerin; yani açık toplumcu siyasî partilerimizin sahneye çıktığını anlamaktayız: 
 
“Sen onlara, "Karye Ashabı" örneğinı şöyle canlandır: Hani yorumlayıcı resûller onlara gelmiş; onlara, önce iki Resûl görevlendirmişiz, onları saçmalamakla suçlamaları üzerine üçüncüsüyle arkalamışız, birlikte kavimlerine:
- Biz size gönderilmiş resûlleriz.
- Olamaz; siz tıpkı bizim gibi et-kemik insanısınız. Rahman mesaj filan indirmedi. Siz saçmalıyor; saçmalıyorsunuz.” Yâ Sîn Sûresi: 13-15.
- Sizin uygulamalarınız yüzünden uğursuzlandık. Eğer uygulamalarınıza son vermezseniz sizi; taşlayacak taşlayacağız ve size çok acı işkencemiz ilişecek, ilişecek. 
- Sizin darboğaz uğursuzluğunuz kendi uygulamalarınızın ürünüdür. Uyarılarımızdan mı etkilendiniz sanki! Yok! Siz aşırı ideolojik topluluksunuz" demişler” Yâ Sîn Sûresi: 19-20.
 
Oradaki âyet-i kerimelerde geçen: “şehrin yükseklerinden koşarak gelen Recül” olarak da kötüyle mücadele veren iktidar sahibi siyasî partilerin arkaplanındaki cemâat önderi olarak yorumlanabilir:
“Derken kasabanın yükseklerinden koşarak o Alp eren geldi ve: "Ey kavmim! Gönderilmiş o elçileri örnek alın; hem de sizden hiçbir ücret istemeyen kişileri... Onlar dine dönüşçülerdir!” Yâ Sîn Sûresi: 20-21. 
Çok çetin bir dönemden geçiyoruz. Allah başımızdaki kefen koltukta çalışanların eksikliğini vermesin. İnşallah Türk toplumu, eski Osmanlı Milleti zamanındaki Fatih Sultan Mehmet Han günlerini yaşayacaktır. “Ne mutlu İstanbul"u fetheden komutana! Ne mutlu onun askerlerine!”…
 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.