Son yıllarda sağlıklı yaşam ve beslenme üzerine yapılan tartışmalar arasında adını sıkça duyduğumuz yeni bir kavram var: OMAD diyeti, yani “günde tek öğün” beslenme yöntemi. Kimi bunu mucize gibi görürken, kimi ise vücut için ağır bir yük olduğunu söylüyor. Peki gerçek ne?
OMAD diyetinde, günün 23 saati hiçbir şey tüketilmiyor, sadece bir saatlik zaman diliminde tek bir öğün yeniyor. Kulağa oldukça katı bir yöntem gibi gelse de, bu yaklaşım aslında uzun yıllardır farklı kültürlerde uygulanan oruç pratiklerini hatırlatıyor.
Savunucularına göre OMAD, vücudu sürekli yemek sindirme yükünden kurtarıyor, insülin direncini azaltıyor ve yağ yakımını hızlandırıyor. Bazı araştırmalar, bu tür aralıklı açlık yöntemlerinin metabolizma üzerinde olumlu etkiler yaratabileceğini gösteriyor. İnsanlar kendilerini daha enerjik hissettiklerini, kilo verdiklerini ve odaklanmalarının arttığını ifade ediyor.
Ancak madalyonun bir de öteki yüzü var. Tek öğünde alınan aşırı kalori mide ve sindirim sistemi için zorlayıcı olabiliyor. Ayrıca herkesin yaşam tarzı, çalışma temposu ve sağlık koşulları aynı değil. Diyabet, tansiyon ya da mide rahatsızlıkları olan bireyler için bu yöntem ciddi riskler barındırabiliyor.
Köşemi şu tespitle bitirmek isterim: OMAD diyeti, sağlıklı yaşam için tek doğru reçete değil. Her bedenin ihtiyaçları farklıdır. Önemli olan, yaşam biçimimize, sağlık durumumuza ve uzun vadeli sürdürülebilirliğe uygun bir beslenme düzeni seçmektir. Çünkü gerçek diyet, hayatın içine sindirebildiğimiz, bizi zorlamadan denge sağlayan olandan ibarettir.