“TARAFSIZLIK” TARAFI OLMAK

Sami Kesmen

Tarafsızlık; her zaman erdem değildir. Özellikle kaotik dönemlerde tarafsızlık çoğu zaman bir duruş değil, kaçış biçimidir. Çünkü kaos, gri alanları sevmez; hak ile bâtıl arasındaki mesafeyi kısaltır. Böyle zamanlarda “ben taraf değilim” demek, çoğu kez güçlünün tarafında sessizce durmak anlamına gelir. Zira zulüm sürerken susmak; fiilen zulmün alanını genişletmektir.

Tarafsızlık zor bir tercihtir ama her zorluk erdem değildir. Asıl zor olan; hakikatin tarafı olmaktır. Dik durmak, tek kalmayı göze almaktır. Çoğunluğun gürültüsüne rağmen vicdanın sesini koruyabilmektir. Hakikatin yanında durmak; güce karşı tavır almayı, bazen yok sayılmayı, bazen de yok edilenlerin hamisi olmayı gerektirir. İşte bu yüzden hakikat; kalabalıkları değil, karakterleri sever.

Sosyolojik olarak bakıldığında, kriz ve belirsizlik dönemlerinde toplumlar üçe ayrılır. Gücü kullananlar, güce maruz kalanlar ve gücün etrafında konforlu bir sessizlikle dolaşanlar. Üçüncü grup, kendisini tarafsız olarak tanımlar. Oysa bu konum, en az bedel ödeyen ama en çok ahlâkî aşınmaya uğrayan alandır. Çünkü tarafsızlık, zamanla bir alışkanlığa dönüşür; haksızlık normalleşir, vicdan körelir, itiraz refleksi kaybolur. İnsan, susa susa kendine yabancılaşır.

Toplumların çöküşü çoğu zaman zalimlerin gücünden değil, “iyi insanların sessizliğinden” başlar. Tarih, bunu defalarca ispatlamıştır. Baskı dönemlerinde, haksız uygulamalar karşısında “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı, kısa vadede güvenlik sağlar gibi görünür fakat uzun vadede o yılan, herkesin kapısını çalar. Kaosta kimin av olduğunu ayırt edemeyenler, sonunda sıranın kendilerine geleceğini de göremezler.

İslâmî referanslar bu konuda son derece açıktır. Kur’an, mümini “şahitlik eden” bir varlık olarak tanımlar; “Böylece sizi, insanlar üzerine şahitler olasınız diye orta bir ümmet kıldık.” (Bakara, 143). Şahitlik; tarafsız durmak değil, hak adına taraf olmaktır. Hakkın ve adaletin şahidi olmak, yanlış karşısında susmamayı gerektirir. Zira suskunluk; şahitliği bozar; adaleti yaralar.

Kur’an’da Firavun kıssası sadece bir zalimi değil, onun etrafında şekillenen suskun kitleyi de anlatır. Firavun’un zulmü, yalnızca kendi gücünden değil; onu sorgulamayan, ona itiraz etmeyen kalabalıklardan beslenmiştir. Musa’nın (a.s) mücadelesi ise tam anlamıyla “tarafsızlık tarafı olmamak” üzerine kuruludur. O, ya sarayın konforu ya da hakikatin yalnızlığı arasında bir tercih yapmak zorunda kalmış ve yalnızlığı seçmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v), risaletinin ilk yıllarında tam da bu imtihanı yaşamıştır. Mekke toplumunda tarafsız kalmak mümkündü, kimseyi rahatsız etmeden, sessizce ibadet etmek mümkündü fakat O, bunu reddetti. Çünkü hakikat, sessizce yaşanacak bir iç huzur meselesi değil; toplumu dönüştüren bir sorumluluktu. Bu yüzden yalnız kaldı, dışlandı, ambargoya uğradı. Ama tarafsız kalmadı.

Günümüzde “tarafsızlık” çoğu zaman itibar kaybetmemek, konfor alanını korumak ve ilişkileri bozmamak adına tercih ediliyor. Oysa bu tercih, uzun vadede hem bireyin hem toplumun ahlâkını aşındırıyor. Dindar çevrelerde ise tarafsızlık, bazen “fitneden uzak durmak” kisvesiyle meşrulaştırılıyor. Hâlbuki İslâm; fitneden kaçmayı değil, fitne üretmemeyi emreder. Zulüm karşısında susmak; fitneden kaçış değil, fitnenin zeminini genişletmektir.

Hakikatin yanında olmak; bedel ister. Bazen makam kaybettirir, bazen dostları azaltır, bazen de insanı görünmez kılar. Ama tam da bu noktada insan, kim olduğunu öğrenir. Çünkü insan; kalabalıkta değil, yalnızlıkta imtihan olur. Tarafsızlık; insanı kalabalıkta tutar, hakikat ise; çoğu zaman yalnız bırakır.

Kısaca; “tarafsızlık tarafı olmak”, ilk bakışta güvenli bir durak gibi görünse de, aslında ahlâkî bir erozyon alanıdır. Kaotik dönemlerde tarafsızlık; çoğu kez zalimin işini kolaylaştırır, mazlumun yükünü ağırlaştırır. Hakikatin tarafı olmak ise; risklidir fakat onurludur. Kaybettirir gibi yapar ama insanı kendisiyle barıştırır. Çünkü bazı zamanlar vardır ki; ortada durmak düşmemek değildir, her iki tarafa da kaymaktır.

Hakikatin yanında olmak; bazen yok olmak, bazen de yok edilenlerin hamisi olmaktır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.