SESSİZ KALABİLMENİN GÜCÜ

Ahmet Ufuk Erkan

Hava aniden kararıyor. Yoldan geçenlerde, yüzlerinden okunan bir korku. Sonra büyük bir gürültüyle gök gürlüyor. Yine aynı korkulu şaşkınlık. Sonra yağmur… Sanki ilk kez yağmur görmüşler; ilk kez hava kararmış ya da…

        Bunlardaki “ani”lik şaşırtıyor. Yoksa yavaş yavaş karardığında hava; bir yağmur önce çisildeyip sonra sağanağa döndüğünde; gök öyle hafif sesle başlayan gürlemeyle gürlediğinde o kadar şaşkın bir korku yaşamıyorlar. 

        Korku filmlerinde de bu ansızın olan sahnelerden faydalanır yönetmenler. Tüm salon filme kendini tam kaptırmışken, mesela pencereye birden bire bir köpek kafası girer korkunç bir havlamayla. O anda tüm salon koltuğundan fırlar, aynı anda…

        Çok eskiden gerçekleştirdiğimiz bir İzmir ziyaretinde, yemek yediğimiz masanın sallandığını fark ettik. Evde misafiriz. Apar topar kalktık masadan. Ev sahipleri halimize güldüler. Onlar için rutin bir olaymış. Meğer günde birkaç kez sallandığı olurmuş İzmir’in. Biz, aniden olan ve alışkın olmadığımız bu sallantıdan korkmuştuk. Birkaç gün sonra biz de kanıksadık tabii ki. 

        Büyük ihtimalle, hâlâ canlılığını sürdüren yanardağların civarındakiler de oraya gelen turistler kadar korku yaşamazlar; yaşamıyorlardır. 

        Az konuşanın sözü de etkili bu yüzden. Dava gütmeyenin davasını bir “güden”in bulunması da bundan. Sakince beklemenin gücü de bundan. Zamana sarkıtmak sorunları… Ve akıp giden bir ırmağın kıyısında sabırla beklemek. Sabırla beklerken, oradan, o ırmaktan nicelerinin cesetlerinin geçtiğini görmek, büyük bir sakinlikle. 

        Susmak ve adeta tanrının konuşmasını beklemek. Ancak kendi şahsı için susanlara sözcüdür zira… Kendi için susan adına konuşur. 

        Büyük ihtimal, Taif’te kızmayan, bundan ötürü kızmamıştır. Yoksa, yanındakiler eza cefadayken, yardımlar dilemiştir, yakarışlı bir bedduaya benzeyen… Kendi adına susarak konuşturmuştur ilahi olanı büyük ihtimal. Dava gütmeyenin davasını güder zira. Yürütecek kervan bulunmasa da olur sakince beklemek için. Hayat kervanınız yürüsün yeter. Sabırla, içinizin ekşimiş, koruk olmuşluğu deva bulur. Konuşsanız, ancak gürültüye ortak olursunuz. 

        Sakin bir dağ gibi durup, biriken lavları patlatırsan bir gün, bir gün küllerini üstlerine yığarsan, asıl o şaşkınlık etkili olacak üzerlerinde. O zaman sesin gürültü olmayacak. Ve onlar yorulmuş olacaklar, kendi seslerini dinlemekten.

        Sakince bekleyen, zaman ırmağının kenarında, oradan çok cesedin geçtiğini görür…

 “vıdı vıdı vıdı vıdı..
bunca sözü nereden buluyorsunuz?
ne kadar çok şey istiyorsunuz 
ne kadar çok şey biliyorsunuz
mezar taşlarından, kitabelerden çok…

ayıp, ayıp!...
tanrı konuşmak için
sizin susmanızı 
bekliyor.” (Cahit Koytak)
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.