PANİĞE GEREK YOK

Adnan Bahadır

Konumuza girmeden önce gazete okurlarımıza teşekkür etmek istiyorum. Yaklaşık iki aydan beri baskı tesislerimizdeki CTP makinamızın kartı arızalıydı. Kartı tamir edemeyince yenisini yurt dışından getirtmek gerekti, başımızdaki koronavirüsten dolayı da kargo gelmedi ve nihayet eşten dosttan yardım alarak bulduk aldık. Pazartesi gününden itibaren baskımız normale döndü. Bu arada en ufak bir sitem etmeden bizi terk etmeyen kıymetli okurlarımıza sonsuz şükranlarımı sunuyorum ve konumuza geçiyorum. Dünyayı kasıp kavuran ve ülkemizde de çeşitli önlemlerin alındığı koronavirüsle ilgili gelinen noktayı görünce eskilerin yaptıklarında ve dediklerinde mutlaka bir hikmet olduğuna bir kez daha inandım. Nereden çıktı bu demeyin, merhum babaannem Rumcayı çok iyi bilirdi, bazı duaları da Rumca yapardı. Temre olarak adlandırdığımız vücüdun belli yerlerinde çıkan sivilceden küçük, kepeğe benzeyen kızarıklıklara yaptığı duanın ilk cümlesini çok iyi hatırlıyorum. Hatta köyde kim bu tür hastalığa yakalanırsa merhum babaannemi bulur, babaannem ise eline küçük bir bıçak alıp yaranın üzerinde gezdirirken “Ey zimici korona eftane orda horaf” deyimiyle başlayan bir hayli uzun olan duayı okurdu ve hastalar iyileşirdi. Daha sonra bu işi merak edip sorunca dediler ki bu hastalık biraz da psikolojik bir hastalık, bu tür okumalara kim inanırsa iyileşiyor. Hani şu Abdi Ağanın İti hikâyesi var ya ona benzer bir olay gibi. Demek ki korona işi o zaman da varmış. Şimdi diyeceksiniz, 'Dünyayı kasıp kavuran koronavirüsü bu kadar basite indirgemek doğru değil.' Elbette değil ancak emin olun toplumun psikolojisi öyle bozulmuş ki insanlar adeta kendilerinden şüphe eder hale gelmişler.

Devletimizin aldığı önlemlere saygı duyuyorum. Elbette tedbir alacağız, inancımızın da gereği budur, bunda en ufak bir tereddüt yok. Ancak ölüm korkusuyla yaşamak, panik yapmak ve tedirgin olmak müslümanın şiarına yakışmaz. Bizim inancımız ölümün ne bir dakika ileri ne de bir dakika geri gelmeyeceğini emreder. Kuran-ı Kerim’de Âl-i İmrân Suresi 145. Ayette “Vema kane linefsin en temüte illa biiznillahi kitaben müeccela” yani Allah’ın izni olmadan hiçbir nefse ölüm yoktur fermanı açık ve net olarak her şeyi ortaya koymaktadır. Buna iman etmiş olan hiç kimse ölümden korkmamalı, sadece tedbirini alıp işine gücüne bakmalıdır. Öyle panikleyerek, hayatımızı zindan ederek yaşamanın alemi yok. Bu tür sıkıntılar sadece bugün olmamıştır, tarihin her döneminde bu tür salgın hastalıklar olmuş, ölenler ölmüş, kalanlar da hayatlarına devam etmişlerdir. İsa Aleyhisselam döneminde de böyle bir salgın hastalık vardı. İsa Aleyhisselamın dokuz özelliğinden birisi hastaları Allah’ın izniyle iyileştirmekti. Yaşadığı dönemde toplumun çok büyük oranda sıkıntı çektiği bir cilt hastalığı olan baras hastalığını iyi ediyordu. 

İnsanlığın her döneminde farklı öldürücü hastalıklar olmuştur. Çok değil yetmiş seksen yıl öncesine kadar halk arasında çuha olarak bilinen sıtma hastalığının ve yine halk arasında verem olarak bilinen tüberküloz hastalıklarının tedavisi yok denecek kadar azdı. Ama tıp ilminin gelişmesi sonucunda bu hastalıklara çare bulundu. Korona denilen illetin de mutlaka çaresinin bulunacağına inanıyorum. Ancak burada dikkatimi çeken önemli bir detay nedir biliyor musunuz? Bundan dört beş yıl önce kuş gribi denildi ve ne kadar tavuk varsa telef edildi, insanlar perişan oldular. Köylünün tavuğu yok edildi, kırmızı ete yüklenildi. Domuz gribi denildi, insanlar tedirgin edildi, toplamda ölen sayısı binlerle ifade edildi. Oysaki her gün trafik kazalarında, cinayetlerde ve çeşitli asayiş konularında yaşanan ölümlerin bu vakaların belki on misli belki de yüz misli olduğu ortada olmasına rağmen bu kadar panik yapmanın doğru olmadığı kanaatindeyim. 

Devletimiz on dört kuraldan bahsediyor. Zaten biz toplum olarak o kuralların pek çoğunu aldığımız terbiye ve kültürümüz gereği yapıyorduk, kalanlarını da uygularsak panik yapacak bir şey olmadığı kanaatindeyim. İnsanları o kadar tedirgin gördüm ki inanın canım sıkıldı. Sanki seferberlik ilan edilmiş, marketlerde raflar boşalmış, eczanelerde maske kalmamış, kolonyacılarda kolonyalar bitmiş ve adeta karaborsacılar cirit atar hale gelmişler. Bu durum ülke olarak bizi zora sokar, hiç gerek yok. Emin olun ben ve ailem yaşam biçimimizde en ufak bir değişiklik yapmadık. Beş vakit namazla birlikte elimizi, ayağımızı ve yüzümüzü zaten yıkıyorduk. Yemeğe el yıkamadan oturmazdık. Evimiz ve iş yerimiz her zaman hijyenliydi ve yine öyle olmaya devam ediyoruz. Tokalaşma ve diğer birkaç tedbir var, onlara da elimizden geldiği kadar dikkat edip hayatımıza devam etmeye çalışıyoruz. Ama etraftaki paniği ve tedirginliği görünce insan kendinden şüphe ediyor, ‘Acaba biz mi yanlış yapıyoruz?’ diyoruz ama bu asla doğru değil. Biz Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş, ölümün bir saat ileri ve geri olmayacağına inanmış, temizliğin imanın yarısı olduğunu bilen ve bu minvalde yaşamaya çalışan insanlarız. Elbette bizim de hatalarımız var, bunlar için de Rabbimize dua eder affımızı isteriz ve ondan sonra da başımızı yastığımıza koyar rahat bir biçimde uyuruz. Naçizane sizlere tavsiyem bu dediklerimi yapıp rahatlamanızdır, aksi halde hayat yaşanmaz hale gelir, bundan en ufak bir şüpheniz olmasın. Tedbirlerinizi alarak panik yapmadan hayatınıza devam etmenizi temenni ederek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.