NİMETİ VEREN DE O ALAN DA O

Adnan Bahadır

   Bugün siyasi mülahazalardan uzak biraz nostaljik, biraz ekonomik, biraz da acı gerçekleri yazmak istiyorum, nedir bu gerçekler derseniz yaşadığımız ekonomik gelişmeler nedeniyle herkesin gündeminde elk, su, doğalgaz ve akaryakıt fiyatları olunca bizatihi kendi hayatımdan ve ailemin yaşam biçiminden bahsetme gereği duydum. Bunu yapma amacım zamları savunmak, iktidara destek olmak veya popülist politikalar yapmak değil, amacım bu gerçekleri toplumla paylaşmaktır. Merhum babam 1937 yılında Of’un Erenköy köyünde dünyaya gelmiş, merhum dedem babamın doğumundan bir yıl sonra o zaman adı Çuha olan Sıtma hastalığından vefat etmiş. Merhum Babaannem üç çocuğuyla dul kalmış. O zamanların tek geçim kaynağı Tarım ve Hayvancılık, arazisi ve hayvanları olan aileler zengin ailelerdi. Bizim aileye düşen arazi on dönüm civarında bir araziydi, bu araziden elde edilen mısır ve Fındık’la ailemiz geçimini sağlarmış. Kıtlık yılları olarak bilinen yirmili, otuzlu ve kırklı yıllarda insanlar arazilerinden elde ettikleri mahsülle geçimini sağlamaya çalışırlarmış. Ancak varlık ve öşür gibi vergiler köylüyü o kadar yormuş ki insanlar adeta perişan olmuşlar.
 Merhum Babaannem 1985 yılında vefat etti, anlattıkları bizleri o kadar etkilerdi ki anlatamam, ahırında tek bir ineği varmış, vergi ödeyemeyince köyün muhtarı ahırdaki ineği alıp toplama merkezi olarak kullanılan ahıra götürünce çocuklarına verecek yemek bulamamış. Ektiği mısır hayvanına ve çocuklarına yetmediği için mısırı kesmük dediğimiz kuturuyla birlikte değirmende öğütüp ekmek yapmış. Merhum Babam o ekmeği yediğimizde tam bir hafta büyük abdeste çıkamamıştık demişti. Merhum Babam oniki yaşında gurbete çıkmak zorunda kalmış, Eskişehir, İstanbul, Ankara gibi illerde inşaat ustalıkları yaptıktan sonra 1964 yılında Almanya'ya çalışmaya gitmiş. Ben 1963 yılında köyde doğdum, 1969 yılında ilkokula başladığımda köydeki evimizde ne kuzine vardı, ne elektrik vardı, nede su vardı. Suyu ikiyüz metre uzaklıktaki luba dedikleri oyulmuş ağaçtan yapılmış açık su deposundan bakır güğümlerle taşırdık. Şişeli lamba olarak bilinen gazlı lamba çıktığında adeta bayram etmiştik, zira o zamana kadar fener kullanırdık, lüks olarak bilinen alet köyde iki, üç hanede vardı. Ocak dediğimiz kocaman taşlardan yapılmış şimdiki şöminelere benzeyen ısınma ve yemek, ekmek pişirme sistemi vardı, orada ısınmak çok zordu, önden ısınırsınız, arkadan üşürsünüz. Ekmek taştan yapılmış pileki adını verdiğimiz bir taş tepside küllerin içerisine konularak üzerine sac konulduktan sonra sacın üzerine köz konularak pişirilirdi
   Kuzine çıktığında adeta bayram yapmıştık, demir su boruları çıktığında evimize suyu babam bağlayınca su taşımaktan kurtulduğumuz için ne kadar sevindiğimizi anlatamam. Köyümüze elektrik 1983 yılında ben Of’ta imam iken merhum Özal döneminde gelmişti, yollarımız da o dönemde yapıldı, daha sonra yavaş, yavaş beton olmaya başladı ama hala daha bir kısmı toprak yol olarak çalışmaktadır. 1981 yılında imamlık görevine başladığımda 11.000 lira maaş alıyordum, öğretmen 22.000 lira maaş alıyordu, asgari ücret de bizim maaştan azıcık fazlaydı. Tuttuğum eve 5000 lira kira verince ay başını getiremeyeceğimi anlayınca evi boşaltıp tek bir oda kiralamak zorunda kalmıştım. Memurluktan geçimimi sağlayamayacağımı anlayınca önce Atatürk Üniversitesi ilahiyat fakültesini kazanıp bir yıl okuduktan sonra orayı da bırakıp Açık öğretimden işletme diploması aldım. 1984 yılından bu güne dek yedi meslek sonunda geldiğimiz nokta Allaha binlerce şükredecek bir noktadır.
   Bu kadar anlatımdan sonra gelelim günümüze ben İmamlıktan ayrılırken Rabbimden bir ev, bir araba ve rahat bir geçim istedim, Rabbim çok daha fazlasını verdi. Sanırım Dubai Kralının sözü bu kendisine sorulan bir soru üzerine demiş ki “Dedem Deveye biniyordu, babam normal arabaya bindi, ben mercedes biniyorum, torunum Rangerover binecek, torunumun torunu Deveye binecek” buradan da anlaşılacağı üzere Allahu Teala’nın verdiği nimetlere şükretmezsek elimizden alınacağını unutmayalım, İsrailoğulları Musa Aleyhisselam’a “Allahından iste de bize gökten sofra indirsin” dediklerinde Musa Aleyhisselam Rabbinden istedi Allahu teala’da Israiloğulları’na gökten kudret helvası ve bıldırcın etinden her öğün sofra indirdi  ancak İsrailoğulları nankörlük edip Musa Aleyhisselam’a “Biz bu sofradan bıktık, Rabbinden yerde bitkiler bitirmesini, başka nimetler vermesini iste” diye talepte bulununca Allahu telala “Onlara söyle gitsinler yeryüzünde ekip biçsinler, çalışıp yesinler”  manasındaki ayeti celileyi indirdi ve gökten indirdiği sofrayı daha indirmedi. Bu Tarihi gerçekleri göz önüne aldığımızda içerisinde bulunduğumuz nimetleri düşünün ve ona göre şükredelim diyerek sözlerime son veriyorum.
Kalın sağlıcakla…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (10)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.