Terme'de görev yaptığım sıralardı. O zamanlar daha gençtik. Gün boyu çalışmışlığımızın yorgunluğunu genellikle Pazar Cami'inin hemen karşısında bulunan Havuzbaşı Çay Ocağı'nda çay yutumlayarak, dostlarla sohbet ederek, havuzun şırıltısını dinleyerek atardık. Bir grup arkadaşla beraber bir masa etrafında oturuyorduk. Aramızda eğitimci- yazar Selim Eroğlu da vardı.
O esnada gariban bir çocuk omuzunda asılı boya sandığıyla beraber yanımıza yaklaşarak mahcup bir eda ile " ayakkabı boyayan var mı?" diye sordu. Muhtemelen ortaokul öğrencisiydi. Aramızdan bir öğretmen çocuğu azarlarcasına " yok, git burdan" dedi. Oradaki o durumu iyi okuyan Selim Hoca haziruna dönerek şöyle dedi:
- Bu çocuğu hor görmeyelim. Muhtemelen ihtiyaçtan kaynaklı bu yaşta boyacılık yapıyor.Yaptığı işi küçümsemeyelim. Öyle ki! bu çocuk bu yaşta cesaret ederek, kendine güvenerek sahaya inmek suretiyle boya işi yapıp para kazanmaya başlaması ilerde büyük iş adamı olmasına işaret etmiş olabilir. Okullarda değer verdiğimiz, el üstünde tuttuğumuz süper kabul ettiğimiz geleceğin eğitimcilerini mühendislerini, işletmeci ve iktisatçılarını bu hor gördüğümüz sokak çocuklarının şirket ve holdinglerinde çalışacak duruma gelebilir. Bunun örneklerini çok görüyoruz. Türkiye' de Koç Holding, Sapancı Holding sahipleri üniversite mezunu değildi. Binlerce mühendis çalıştırıyorlar, demişti. Selim Hoca' nın ön görüsünü ortaya koyan muhteşem bir örnek sizlere sunmak istiyorum. Dikkatle okunmasında fayda vardır. Muhtemeldir ki, sizin de aklınıza buna benzer onlarca örnek gelecektir.
Tokat'ın in Reşadiye ilçesinin bir köyünde, daha 10 yaşını bile doldurmamış bir çocukken babası tarafından evlatlıktan reddedilir. Aynı gaddar babası, annesiyle de yollarını ayırarak onu birkaç keçiyle birlikte bir çobana verir. Hem koyun güdüp hem de çoban Celal emmiden okuma yazma öğrenince babasını hayatlarından çıkarmak için Ankara'ya silah almaya gider, üstelik biletini de annesi alır. Fakat 11 yaşındaki bir çocuğa kimse iş vermez. Ulus'ta çakmak satarak günde 75 kuruş kazanmaya başlayınca gidip bir ciğerci ile anlaşır ve günde bir öğün ciğer yiyerek hayatta kalır. Sıhhiye'de bir tuvalette yatıp kalkar. Anne tarafından kalan tarla 2'ye bölünmesin diye karşısına çıkan abisi onu zehirlemeye çalışır, fakat durumu fark edip kurtulur. O günden sonra silah almaktan vazgeçip tüm bağını koparıp İstanbul'a gider. Bir meyhanede komi ve bulaşıkçı olarak çalışmaya başlayınca biriktirdiği parayla bir kömürlük kiralar ve orada yatar. Aynı zamanda emekli bir albaydan çok ucuza haftada 1 kez İngilizce dersi alır. Bilet için parası yetince İngiltere'ye gider ve iş bulduğu kebapçının bodrumunda kalır. Tuvalette yıkanır fakat asla pes etmez. Peki sonra ne mi olur?
Aradan yıllar geçer ve yükseldiği o kebapçıdan çıkıp, bir lokanta açar. Yılmadan çalışır ve bugün Londra'da önünde kuyruklar oluşan ‘Sofra’ ismindeki restoran zincirini kurar. Eskiden çalıştığı lokantayı satın alır ve yemeklerini İngiltere kraliyetine sunan ünlü biri haline gelir. Bu yüzden ‘İngiliz Kraliyet Ailesi’ne Türk yemeği yediren adam’ lakabını alır. İşte bu ibretlik hikayedeki kişi, fotoğrafta gördüğünüz, İngiltere'nin ünlü Tokatlı şefi, 70 yaşındaki ‘Hüseyin ÖZER’dir...”
Cenab-ı Hâk hangi kuluna neyi nasip edeceğini bilemiyoruz. Buradaki başarı öyküsü, yılmamak, zorluklara boyun eğmek değil üstesinden gelmek, cesaret sahibi olmak, çıkış yolu aramak, başarıya ulaşmanın yolu mücadele ile olacağına inanmak, yani aydınlığa çıkmanın karanlıktan olacağını bilmek ve kendine bu çerçeveden yön vermekten geçer. Tokatlı Hüseyin Özer hakikaten herkese örnek olacak, başarıya ulaşmanın hayat hikayesini gözler önüne sermiştir.
Bazen yokluklar bize bir fırsattır. Eğer Hüseyin Bey bu zorlukları yaşamasaydı bu başarı öyküsünü yazamayacaktı. Evrende ve sosyal hayatta bize sunulan sayısız misaller vardır. Önemli olan bu misalleri doğru okumak ve güzel dersler çıkarmaktır.
Konu ile ilgili olarak okurlarımdan Yakup Köse kardesim diyor ki; Hüseyin Özer Abimiz, benim de Londra’daki öğrencilik yıllarımdan tanıdığım değerli bir Anadolu insanı. Yanında eğitim için oraya gitmiş nice öğrenciye kol, kanat gerdi; iş verdi, aş verdi, orada varlıklarını devam ettirebilmeleri için destek verdi. Hakkı asla ödenmez…
Yazımı sözlerin en güzeliyle bitirmek istiyorum.
İnsan azmedince üstesinden gelemeyeceği iş yoktur. İnsan için ancak emeğinin karşılığı vardır (Necm:39)