NE HALE GELDİK

Adnan Bahadır

Bazılarına göre Osmanlı İmparatorluğunun gerilemesinin ve yıkılmasının nedeni İslam dinine olan bağlılıkları olarak nitelendirilmekte ancak hakikat bunun tam tersi. On yedinci yüzyılın sonundan itibaren Osmanlı İmparatorluğu İslam’dan uzaklaşmış, İslami hükümler uygulanmamaya başlanmış, batıya olan özenti neticesinde pek çok İslami hüküm uygulamadan kaldırılmış, din sadece söylemde kalmış eylemde ise tamamen batılılaşma ve soysuzlaşma çabalarına girilmiş, sonunda da altı yüz yıllık bir imparatorluk yok olup gitmekle kalmamış, İslam âlemi perişan olmuştur. Osmanlı’nın en güçlü olduğu dönemler İslam’ı en iyi yaşadığı, adaletin, hakkın, hukukun üstün tutulduğu ve ezilmişlerin yanında durulduğu dönemdir. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak adına yapılan icraatlarda çok ileriye gidilmiş, ellili yıllara gelindiğinde ise cenaze yıkayıp defnedecek hocalar bulunamaz hale gelinmişti. Ellili yıllardan sonra imam hatip okulları ve ilahiyat fakülteleri açılmaya başlayınca bu durum ağır ağır düzelmeye başlamış, yetmişli yılların başında ise olaya siyasal islam da dahil olunca olay farklı bir boyut kazanmıştı. Ancak biz bugün olayın siyasal boyutunu değil, inanç ve yaşam boyutunu konuşmaya çalışacağız.

Bizlerin dava olarak kabul ettiği şey;  imanlı gençlik, imanlı yöneticiler, imanlı toplum ve inançlı insanların iş başında olduğu bir ülkeydi. Dava adamı da İslam’ı yaşamaya çalışan, ülkenin manevi kalkınması için uğraş veren, imanlı nesillerin yetişmesi için gecesini gündüzüne katan insanlardı. Bir araya gelip sabahlara kadar konuştuğumuz şeyler bunlardı. Seksenli yılların başına gelindiğinde bu amaca ulaşma noktasında ciddi mesafeler alınmıştı. Devlet memurundan akademisyenine, esnafından sanayicisine, bürokratından yöneticisine pek çok insan yetişmişti. Bunları gördükçe de mutlu oluyorduk, Allah’a hamdü senalar ediyorduk. Ancak bugün gelinen noktada dönüp baktığımızda bizim neslin artık altmışlı yaşlara merdiven dayadığı, inandığı dava uğruna kendi neslinden sonra gelen nesli istediği gibi yetiştiremediği, AK Parti iktidarıyla nimetin her türlüsünü gören bu insanların ne davası, ne maneviyatı kaldığını ne de İslami endişesinin olmadığını üzülerek müşahade ediyoruz. Herkesin derdi bu nimetten ne kadar nemalanırım, hangi makamı ve mevkiyi kapabilirim oldu. Yakın akraba ve çoluk çocuğa nasıl bir istikbal hazırlarım derdine düşmüş bir hale geldik, bu fevkalade üzücü bir durum.

Geçenlerde bizim büroda dört arkadaş bir araya geldik. İslami bir konuda sohbet ediyoruz, sohbetimizin beşinci dakikasına gelmeden anlaşmazlık çıktı, her kafadan farklı bir ses çıkmaya başladı. Bunu görünce kendi kendime dedim ki ‘Ya Rabbi ne hale geldik? Dört tane müslüman fikir birliği yapamıyoruz, hepimiz birbirimizden farklı şeyler söylüyoruz ama hepimizin de dünya görüşü aynı.’ Kimisi sorgulamamız lazım diyor, kimisi müslümanların geldiği hale bakıp müslümanlardan soğumuş başka arayışlara girmiş, kimisi İslam’ı sadece inanç olarak görüp amelde yani uygulamada en ufak bir nasibi olmamış ve sadece bu kadarı da değil, pek çok şeye inanmıyor. Kimisi İslam’ın emirlerine inanıyor ama bir kısmını uygulamasak da olur, günümüz şartları neyi gerektiriyorsa onu yapmak lazım diyor. Kimisine göre de müslümanlardan uzak durmak lazım, çoğu riyakâr onlarla beraber olunmaz modunda, farklı arayışlar peşinde. Bu durumu görünce o kadar üzüldüm ki anlatamam. Yıllardır verilen mücadelede gelinen noktaya bakınca müslümanların son yirmi yılda maddi olarak çok şey kazandıklarını ama buna ters orantılı olarak manen çok şey kaybettiklerini görmek insanın canını acıtıyor.

Arkadaşların birisi diyor ki ‘Çocuklarla hükümetin pandemi sürecinde alkole yasak getirmesinin doğru olup olmadığını tartışıyoruz. Onlar bunun demokratik haklar bakımından yanlış olduğunu söylüyorlar, ben ise tersini söylüyorum. Ciddi ciddi tartışıyoruz.’ Bu ifade belki bazılarınıza çok makul gelebilir, babanın çocuklarıyla tartışması güzel diyebilir ama ben o arkadaşla kırk yıllık geçmişi olan bir insan olarak çok üzüldüm. Neden üzüldün derseniz; olaya iki açıdan bakmak lazım. Birincisi siyasal bakımdan hükümetin yaptığı doğru çünkü dünyanın pek çok ülkesinde pandemi nedeniyle içki yasaklanmış, bu mücadelede doğru bir uygulama. İkincisi olaya İslami açıdan bakmak lazım. Allah, kullarının zararına olan içki, kumar, zina gibi amelleri toplumun ve fertlerin yararına yasaklamış. Biz müslümanlar bu nedenle bu uygulamanın doğru olduğunu düşünürüz. Müslümanların, iktidarımız içkiyi yasaklayınca farklı iktidarların müslümanlara yaptığı yasaklamaların doğru olduğunu savunması yanlıştır. Zira İslam’ın yasakladığı şeyler toplumun zararına olan şeylerdir. Onların yaptığı uygulamalar ise Allah’ın insanlara meşru kıldığı başörtüsü, ezan, vs gibi uygulamalardır ki bunları yasaklamak insanlık suçudur. 

Hasıl-ı kelam, ömrünün büyük bir kısmını İslam’a hizmet etmekle geçirmiş, fedakar ve vefakar bir insanın geldiği bu noktayı görünce üzülmemek mümkün değil. Bu kadar şuurlu bir müslüman bu hale gelmiş ise bizden sonraki nesillerin ne hale geleceğini düşünmek bile istemiyorum. Bu konuda o kadar çok yazacaklarım var ki anlatamam. Zaman zaman bu tür konulara da değinmek istiyorum ancak bugünlük bu kadar. Kalın sağlıcakla. 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.