MODERN ÖZGÜRLÜK…

Sami Kesmen

Zamanın hızla aktığı, değerlerin ise yavaş yavaş eridiği bir çağın içindeyiz. “Özgürlük” kavramı, yüzyıllar boyunca insanın en kutsal ideallerinden biri olmuştur. Ancak bugün bu kavram, özünden koparılarak bambaşka bir şekle bürünmüştür. Modern insan, özgürlüğü; sınırsızlık, başıboşluk ve hiçbir değere bağlı kalmama olarak algılamaktadır. Oysa özgürlük; nefsin değil, aklın ve vicdanın hâkimiyetidir.

Toplumlarda ahlâkî çözülme başladığında, ilk sarsılan kurum “aile” olur. Çünkü aile; sevginin, sadakatin ve aidiyetin beşiğidir. Bugün “modern yaşam” adı altında; evlilik dışı ilişkiler normalleştiriliyor, mahremiyet değersizleştiriliyor, eşler arasındaki güven ise zayıflıyor. Sosyal medyanın açtığı sınır tanımaz alanlarda özel hayat, kamu malı hâline gelmiş durumdadır. İnsan, kendini ifade etmenin adını “özgürlük” koyarken; aslında kendi mahremiyetini tüketiyor. Boşanmaların artması, evlilik yaşının yükselmesi, evlilik dışı birlikteliklerin sıradanlaşması; tesadüf değildir. Çünkü modern özgürlük anlayışı, bireyi yalnızlaştırarak “ben merkezli” bir hayatı teşvik etmektedir. Oysa insan, “biz” olmadan “ben” olamaz. Aile kurumu olmadan insanın anlamı eksiktir.

Sosyolojik açıdan bakıldığında, modern toplum bireyi merkeze alırken, toplumsal değerleri ikinci konuma itmektedir. “Kendi hayatım, kendi tercihim” sloganı, sorumluluğu reddeden bir kuşağın ilkesi hâline gelmiştir. Bu anlayış, özgür birey üretmek yerine; aidiyetsiz, tatminsiz, yalnız bireyler üretmiştir. Artık insanlar, ilişkilerini bile birer “proje” gibi görüp, fayda bittiğinde duyguyu da bitmektedir. Modern çağ denen günümüzde, ilişkiler sıvılaşmıştır. Sadakat, bağlılık, sabır gibi kavramlar artık “eski moda” görülmektedir. Bu da toplumsal çözülmeyi beraberinde getiriyor. Çünkü aile; sadece iki insanın birlikteliği değil, aynı zamanda bir toplumun vicdanıdır.

Özgürlüğün esası sorumluluktur. İslâm’a göre özgürlük; insanın Allah’a kul olabilme iradesidir. “Kulluk bilinci” olmayan bir özgürlük, nefsin esaretine dönüşür. Kur’an, insana hem irade hem sınır vermiştir. “Sınırlar” özgürlüğü kısıtlamak için değil, onu korumak için vardır. Namaz, oruç, tesettür, nikâh gibi ibadet ve kurumlar; insanı disipline eden, ahlâkı koruyan sınır taşlarıdır. Evlilik, sadece iki bedenin değil, iki ruhun sözleşmesidir. Sadakat, bu sözleşmenin en önemli teminatıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâkı en güzel olanıdır; en hayırlınız da eşine en iyi davranandır” buyurmuştur. (Tirmizî) Bu hadis, modern dünyanın “özgürlük” adı altında unuttuğu bir hakikati hatırlatmaktadır ki, gerçek özgürlük; emanet bilincine sahip olmaktır.

Bugün özgürlük, tüketim toplumunun bir pazarlama aracına dönüşmüştür. Giyimde, ilişkide, düşüncede “özgürlük” vurgusu yapılırken, insan aslında nefsinin kölesi hâline gelmiştir. “Canım ne isterse onu yaparım” anlayışı; kısa vadede keyif, uzun vadede pişmanlık üretir. Çünkü sınırın olmadığı yerde huzur değil, kaos vardır. Gerçek özgürlük; bir başkasının hakkına, onuruna, mahremine zarar vermeden yaşayabilmektir. Sınırsızlık değil, sınır bilincidir. Kişi, eşine sadakat gösterdiğinde, aslında hem kendi onurunu hem toplumun ahlâkını korumaktadır. Özgürlüğün kalbi sadakattir. Modern özgürlük anlayışı, bireyi özgürleştirmek yerine yalnızlaştırmaktadır. Halbuki İslâm’ın önerdiği özgürlük anlayışı; sevgiyle, sadakatle ve sorumlulukla inşa edilir. Evlilik kurumu; insanın insana verdiği sözü, Allah’a verdiği sözle pekiştirirve taçmandırır. Bu yüzden özgürlüğün en asil biçimi, “emanete sadakat”tir.

Gerçek özgürlük; nefsin değil, vicdanın sesini dinlemektir. Çünkü insanı değerli kılan, sınırsız yaşamak değil; anlamlı yaşamaktır. O anlamın merkezinde “aile” vardır. Sınırları belli olan ve sınırlar içerisinde değerlerin koyduğu kuralların hâkim olduğu hayat tarzı özgürlüktür. Nerede duracağı bilinmeyen, her atığı adımda savrulan, değerleriyle boğuşan, ailesiyle savaşan, topluma yük olan hiç bir davranış modeli özgürlük olarak tarif edilemez. Kişiyi huzurlu kılmayan ve mutlu etmeyen, sürekli arayışa iten hayat tarzı özgürlük değil zihni tutsaklıktır. Hangi inanç grubundan olursa olsun ilkeleri, değerleri ve bunların oluşturduğu sınırlar içerisinde yaşayan kimse özgürdür.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.