MODERN DÜNYA YANILGILARI

Soner SÜREN

Zamanın birinde dünyaya insan adında bir varlık gönderilmiştir. Çok çeşitli kavramların bir araya toplanıp oluşturulduğu bu varlık, gün geçtikçe kendi kutsiyetinin farkına varamayacak kadar acizleşip, anlamını kaybetmiştir. İnsan, var oluşu itibariyle birçok olguyu içersinde taşımaktadır, belki halen keşfedilmemiş olguları bile. Pek çok unutulan tarafı olsa da insanlığın, en acı yanı asıl kuvvetinin merkezi olan benliğini unutmasıdır. Öyle bir tablodur ki bu, dünyanın en başarılı dram filmlerini bile solda sıfır bırakır, siyahın bile bir aydınlığı vardır ama, bu leke asla temizlenmeyecek kadar gerçektir.. 

İnsan, hem fiziksel hem de ruhsal bir varlıktır. Bu cümlenin ikinci kısmını keşfedip kabul ettiğiniz anda hayatınız yeni baştan yapılanmaya mahkum olacaktır. Bu inşa, başlarda boğucu bir tavır sergilese de zaman içinde elimizde tutacağımız en kıymetli hazine haline gelecektir. Duygularla yaşamak ya da maneviyat. Dünyanın güzelliklerini bize gösterecek olan kapının anahtarıdır bu saydıklarım. Olağanüstü bir kudretle, yaşadığımız hayatı ayaklarımız altına alıp, kontrol ve denge kavramlarına tam anlamıyla sahip olmamızı sağlayacak olandır, bir daha asla vazgeçilmeyecek gerçek sevdadır. Günümüz dünyasında nefes aldığımız şu güzel hayatlarımız, keyif aldığımız yaşantılarımız aslında o kadar da parlak birer görüntüye sahip değiller.

Bu asla acımasız bir yazı değil, ama gerçekten kendimizi tanımaya başlarsak, hayatlarımızın gerçek birer görüntü değil yansıma olduğunu anlıyoruz. Bizler, gerçeğe değil bir yanılgıya aşığız, maalesef pedallarımızı boşuna çeviriyoruz. Çünkü, insanlığın çok büyük bir bölümü, ana unsur olan fiziksellik ve duygusallık kavramlarının yalnızca bir tanesini kabul etmektedir. Oysa ki, şu dünyadaki birçok konuda asıl önemli olan dengeyi koruyabilmektir. İnsanlar, fizikselliği benimseyip, duygusallığı hiçe sayıyorlar, bu ne büyük bir kayıptır.. 

Bizler, ‘insan’ kavramını tamamlayabilmek için maneviyata yönelmek zorundayız. Benliğini unutan insanların yaşadığı ve aslında yaşayamadığı bu dünyanın öncüleri olamayız. Daha önce bilmediğimiz bir müzik grubunu, sevdiğimiz aktörlerin daha önce izlemediğimiz filmlerini bile büyük bir aşkla keşfederken, kendimizi unutuyor olmamız kabul edilemez. Öyle bir hançer batırıyoruz ki kalbimize, kan kaybı şöyle bir dursun, bizler asıl enerjimizi aldığımız ‘can’ kaybından ölüyoruz. 

Günlük hayatın telaşından nefes aldığımız gerçeğini bile fark edemiyoruz, çünkü belleğimiz yanılgılarla dolu şeylerden ibaret. Tam anlamıyla yapılacak olan bir temizlik, her nefeste daha çok yaşamı dolduracak içimize, bize hakikaten yaşadığımızı hissettirecek. İşte bunun bir tek yolu var, bugüne kadar özenle üzerine titrediğimiz fiziğimiz gibi ruhumuzu da tanımak, bir bebek gibi şefkat göstermek. Ruhunu tanıdığın andan itibaren, aynaya baktığında artık yüzünü değil gerçek olan seni göreceksin, şu et ve kemiğinin içerisinde görünmez olmuş asıl seni bulacaksın.. 

Dünyada insanlık başladığından beri yalan ve sahneleri hep devam etti. Bugün ben televizyonu açtığımda, kocaman insanlar bugün ne giysem diye program yapıyorlar. Tuhaf buluyorum o insanları ben, moda diye bir şey olabilir mi ya? Günümüzde insanların %80i aynı şeyleri giyiyorlar. Dış görünüş, fizikalite.. O kadar ön planda ki.. İnsan, fikirleriyle duygularıyla ve karakteriyle anlam kazanır. Ruhumuzun içinde barındığı şu bedenlerimiz, çıktığımız yolda bizlere aracı olanlardır yalnızca. Dünyaya geldiğimizde biz seçmedik yüzlerimizi, burnumuz şöyle dudaklarımız böyle olsun diye bir takım seçimler sunulmadı bizlere.

Bizim bedenimiz sadece dış görünüş, sadece bir durak. Karakterlerimizdir bakım yapmamız gereken. Farklı bir surette gelebilirdik dünyaya, ama böyle bulduk kendimizi. Bunu değiştiremeyiz ve kimsenin beğenisine göre değişemez bu görüntü. Ama duygularımız, değer yargılarımız öyle mi, karakterlerimiz öyle mi? Onları ister kötülüğe çeviririz istersek iyiliğe. Kendimize kademe atlatmak bizim elimizde, ama yüzümüze değil.

Modern dünyada işler o kadar ters gidiyor ki. Bugün üstün başın güzelse saygı görüyorsun, beğeniliyorsun. İnsanlar, dediğim gibi kendi kutsiyetlerinin farkına varamayarak ve unutarak birer yanılgıya dönüştüler. Eğer ben saygıyı, kıyafetim ya da bir kağıt parçası için göreceksem, görmeyeyim gerek yok. Bu yüzdendir şimdi toplumda arka sıralarda olmayı tercih edişlerim. Çünkü ön saflar bu “yanılgılarla” dolu, onlar arasında nefes alamıyorum ben, boğuyorlar insanı.. Bizleri duyarsız yığınlara ve birer kadavraya dönüştüren şeyler, içimize çektiğimiz bu sahte nefesler, kirlilikler. Bedenimiz bizim bir parçamız evet, ama asla her şeyimiz değil. O meşhur dağın görünmeyen yüzünde heybetli bir şekilde duruyor ruhlarımız.

Cesaretimiz yok, çünkü basit olgulara esaretimiz devam ediyor. Bizleri çevrelemiş parmaklıklar var, göze hoş gelen ama aslında çok çirkin olay şeyler bunlar. Asıl güzel olan ve korumamız gereken değerler en derinlerimizde. Aşk, sevgi, ahlak, merhamet, vicdan gibi kavramları kim parmağıyla gösterebilir ki? Ama onlar olmadan yapamayız biz. Bizim temel ihtiyacımız manevi duygular, bizi gerçek insanlık makamına ulaştıracak hazine onlar. Bizler, okyanuslar yerine bir kaşık suyu tercih ediyoruz, ve sonunda ne olursa olsun o bir kaşık suda boğulmaya mecburuz..

(devam edecek...)

Devamını okumak için tıklayınız.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.