KUL VE KAMU HAKKI

Sami Kesmen

İnsanoğlu sosyal bir varlıktır, zorunlu olarak toplum içinde yaşamak durumundadır. İnsanların; yaratana, fertlere ve içinde yaşadığı topluma karşı bir takım sorumlulukları vardır. Allaha ve topluma karşı olan sorumluluklara Allah hakkı veya kamu hakkı; fertlere karşı olan sorumluluklara da kul hakkı denir. 

Allaha iman etmek, O’na kulluk yapmak; toplumla barışık olmak ve onlarla huzur içinde yaşamak, kamu hakkıdır. Kul hakkı ise; ‘temel insan hakları’ ifadesinin karşılığıdır. Bu haklar, şahıslara aittir ve dokunulmazdır. Bu hakların başında; yaşama, mülk edinme, eğitim ve öğretim, inanma, düşüncesini ifade etme, bilgi edinme, kişilik onurunu koruma, seçme ve seçilme, dilediği yerde ikamet etme, özel hayatın gizliliği, kanun önünde eşitlik ve savunma hakları gelmektedir.

Kuran ve hadislerde, kamu ve kul haklarının ihlali, büyük günahlardan sayılmıştır. Haksız yere insan öldürmek, iftira atmak, alay etmek, gıybet yapmak, kötü lakap takmak, suizanda bulunmak, kusur aramak, yalan yere şahitlik yapmak, kan davası gütmek, kişinin şahsına karşı işlenen suçlardan bazılarıdır. Zekâtı vermemek, hırsızlık yapmak, gasp etmek; ölçü ve tartıda hile, emanete hıyanet, kumar, tefecilik, zimmet, rüşvet vb. gayri meşru yollarla başkasının malını yemek de kişinin malına karşı işlenen suçlardandır. Günümüzde maalesef kamu ve kul hakları çok ihlal edilmektedir. 

Kamu arazilerinin işgali, vakıf malları, kimsesiz ve güçsüzlerin mallarının gasp edilmesi, vergi kaçırılması, trafik kurallarının ihlali, can ve mal kaybına sebep olunması, sokak lambalarının gündüz yanması, elektrik, su, telefon ve internetin kaçak kullanılması, mesai saatlerine riayet edilmemesi, ihalelere fesat karıştırılması, kamuya ait malların zimmete geçirilmesi, şahsi menfaat için kullanılması, şahıs ve kamu mallarının yağmalanması, hayır kurumlarından ve resmi kurumlardan yalan beyanla yardım alınması bunlardan sadece birkaç tanesidir. 

Kamu ve kul hakkına riayet etmeyenler, Kur’an’da kınanmış ve bunların hesabının çok ağır olacağı belirtilmiştir. Peygamberimiz Efendimiz, veda hutbesinde insanların; can, mal, onur ve şereflerinin kutsal mekân ve zamanlar kadar Allah katında kıymetli ve dokunulmaz olduğunu belirtmiştir. Üzerinde başkasının malı bulunan kişinin cenaze namazını kıldırmamıştır . Bir tüy kadar basit ve küçük de olsa kamuya ve şahsa ait malların iadesini istemiş ve bunun kıyamet günü; alana bir utanç, ayıp ve ateş olacağını haber vermiştir. 

Şehitlerin bile, kul hakkından hesaba çekileceğini , haksız yere zimmete geçirilen başkasına veya kamuya ait hakların; yedi kat fazlasıyla bunları yapanların boynuna geçirileceğini bildirmiştir. Kendisi de hayatının son günlerinde ashap ile helalleşmiştir. 

Kamu ve kul hakkı yiyenler bu hakları iade etmeli ve sahipleriyle helalleşmelidir. Zira bunlar emanettir, aksi takdirde ahirette sevabından vermek veya hak sahibinin günahını yüklenmek süretiyle hesaplaşma olacaktır. Bu tür kimselere de Peygamberimiz(sav) efendimiz müflis demektedir. Ahirette iflas etmek ne kadar kötü bir şeydir. 

Bir Hadis-i Şarifte; "Üzerinde (bir din) kardeşinin canına yahut malına tecavüzden doğmuş bir hak bulunan kimse, hiçbir paranın bulunmayacağı (kıyamet günün)den evvel, hemen helalleşsin. (Aksi takdirde) zâlimin sâlih ameli bulunursa, yaptığı zulmü miktarı alınır (da mazluma verilir). Eğer zâlimin iyilikleri bulunmazsa, mazlumun günahlarından alınıp zâlim üzerine yükletilir" bildirilmiştir. (Kısmi Alıntı)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.