KIRK YIL HATIRLI KAHVE VE CEZBEDEN TIKIRTISI TRENİN

Ahmet Ufuk Erkan

Kırk yıllık hatrı yok acı hayatımın. Tortusu, telve kıvamında da değil; o yüzden fallarda çıkmaz. Kırkı çıkmıştır da kırklanmamıştır zahir. O yüzdendir, kırk yıllık hatrı yoktur acı hayatımın. Genizlerden kolay gider tadı.

 

                        Bir tren sesi el ediyor bana. Yüzümü çevirip bakmıyorum; yine de çağırıyor, el ediyor bana.

 

                        Bu tren o tren mi? Hani, demir korkuluklu ahşap köprüden sarkarak baktığım, bacasına düşer miyim diye korktuğum?.. Minik taşları bile bacasına, o duman savurarak geçerken bacasına, atmaya korktuğum tren midir? Odur. Odur ki cezp ediyor sesi.

 

                        Tıkır tıkır, tıkır tıkır…

 

                        Kapkara hayatımı, karabasanlarımı bölerek, karasaban gibi kapkara hayat toprağımı ikiye bölerek… Beni, gibinin G’si gibi kambur bırakarak… Çocukluğumun korkulu yaramazlıklarına götürecek; o beni götürecek.

 

                        Tıkır tıkır, tıkır tıkır…

 

                        Aklı-karalı bir filmin figüranı bile değilim. Gümüşi dumanlarını savurarak geliyor, geçiyor, ben geçemiyorum. Çağır beni. Beni uyar, ses et bana. Tüm duvarlarım sağırken böyle, beni çağır. Beni çağırır o. O benim çocukluk arkadaşım. Ben onun, ben onun bacasına taş bile atamadım küçücük; ona kıyamadım. Bilir o…

 

                        Tıkır tıkır, tıkır tıkır… 

 

                        Hatrı sayılır kırk yıllık acılığı yok hayatımın. Geniz yakan, kekremsi bir kokusu da… Telvesine vefa bulaşmamış olmalı. Hatrı yok, fallarda da çıkmaz, falı da çıkmaz. Tortusu değildir zahir telve kıvamında…

 

                        Kapkara dağlar başında, kararmış duvarlı bir istasyon önünde, kapkara geceyi gümüş parlaklığıyla savrularak bölen dumanıyla… Vedalık eller yokken etrafta, el edecek, gitme gel diyecek kimse yokken; o çağırır beni. Rayların sesine kulak ver. Çocuk kalbimin heyecanı gibi…

 

                        Tıkır tıkır, tıkır tıkır…

 

                        Yolcunun acemisi gibi, hani öylesine ayağı bertilmiş de düşmüş gibi yüzükoyun… Taammüdi bir kaza gibi bile isteye…

 

                        Kapkara dağlar başında, kara parçalarının en ücrasında, en karasında karanlığın, beyaz bir karınca gibi görsem dumanını. Beni, çocukluğumun apak sonsuz beyazlığına götürse…

 

                        Kırk yıllık hatrı yok acı hayatımın.

 

                        Tıkır tıkır, tıkır tıkır…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.