Kentli olmak, oralı olmak

 

"Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider / Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında / Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki / Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar / Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı / Üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken / Gidersen kim sular fesleğenleri / Kuşlar nereye sığınır akşam olunca"

Aşkın kördüğüme vardığı bir sevgilinin ardından söylenen bu dizeleriyle Ahmet Telli, bırakılmakla ya da terkedilmekle yaşanan yıkılışı kente de yaşatırken, "üçlü serüvenin (sevgili, aşık ve kent) kısa bir tarihçesi"ni sunmadan edemiyor.

Çünkü aşkın hükümranlığında aksa da dizeler,  aynı zamanda bir kentin neden sevilebileceğini ve "kentin, hiç oralı olunmadan" yalnızca yaşanıp gidilen bir şey olmadığını da anımsatıyor bana göre. Bu anlamda şiirin devamını okumak gerektiğini de belirtmem gerekir elbette.

Şiirde, sevgiliye dair de olsa, yaşanan "tutkunun ortağı olan bir kentin" izini sürerken; geçilen bulvarların, sokakların, dükkanların, durakların; yaşanan dostlukların, çekilen acıların ve kente canlılık katan her şeyin içinde okurunu dolaştıran o dizeler.. bir yerin "yerlisi olma"nın, yani "oralı olma"nın, yaşadığı yere dair insanda ortaya çıkardığı merak eder, düşünür, kaygılanır ve sorumlu hisseder olma hallerini yaşatır.

Bu duruma her ne kadar bir aşkın anatomisinden başlamış olsam da asıl o izi sürülenler adına yaşadıklarımızla oluşan bu haller, "oralı olmak kavramı çevresinde gelişerek bireysel ya da toplumsal tarihimizde bizi anlamlandıran bir kimlik" kazanmış olur ve hiçbir insan hiçbir biçimde "hiç oralı olmamak" deyimindeki gibi bir lüksü yaşayamaz.

Öyle ki yaşadığımız çağda bizler, "havamızı zehirleyen karbonmonoksitlere gümrük vergisi uygulanamayan küresel köylerimizde" oralı olmanın eşitlikten uzak gelişimlerinin tanıkları olarak "artan petrol fiyatlarıyla dünyalı olma"ya dair kaygılanır, meraklanır ve düşünür olmakla yükümlüyüzdür.

Çünkü kentlerimiz yani oralı olduğumuz yerler, sermaye düşüncesinin maddesel, fiziksel ve ideolojik örgütlenmeleriyle kuşatılmışken, sermaye gücünün onurlarımızı incitecek kadar acımasız olduğuna, insanın erdemlerine -ki en çok da dürüstlüğe- hakaret ettiğine ve umut adına ne varsa her şeyi dilenir hale getirdiğine tanık olabiliriz.

Şiirde dolaşılan sokaklar, yaşanmışlıklar, anımsamalar ve duyumsamalar bu çağda bize böylesi küresel anlamlarıyla ulaşır bir bakıma. Dolayısıyla oralı yani yerlisi, suları kirleneni, enerjisi bitirileni, doğası yok edileni, derdini çekeni ve hatta ezileni durumunda olduğumuzun gayet açık olduğu bu küresel köyü düşündüğümüzde kimi haklarımızın da eksik edildiğini görürüz kimilerine göre.

Ve her türlü işgalle, eşitsizlikle, sömürüyle hüzün neredeyse artık oralıyız yani "evimiz dünya" diyenler, şiirdeki bir kentin yaşanırlığı derecesinde serbest dolaşım hakkı, yaşatılan dertler ve sıkıntılar ederinde küresel yurttaşlık ve de bir kentin yıkılışına dair kullanılacak küresel oy hakkı gibi istekleri hep oralı olmakla ilgili öne sürerek, "ABD Başkanı benim yaşamımı etkiliyorsa, benim de oy hakkım olmalı" derseler onların haksız olduğu nasıl kanıtlanır bir düşünelim oralı olmak adına. Yoksa onlar da "giderse yıkılır mı bu kent?" diye soralım!..